İnsan hayatının korunması dinin vazgeçilmez değerlerindendir. Bu yüzden İslam sağlığın korunmasına büyük önem vermiş hastalık durumunda da tedavi cihetine gidilmesini istemiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu hususta “Tedavi olunuz; çünkü Allah her hastalık için bir de deva (ilaç ve tedavisini) yaratmıştır; bundan sadece ihtiyarlık müstesnadır.” buyurmuş kendisi de hastalandığında tedavi olmuştur (Ebu Davud Tıb 1; Tirmizi Tıb 2). Bununla birlikte Hz. Peygamber’in vefatıyla sonuçlanan son hastalığında ilaç kullanmadığı da bildirilmektedir (Buhari Tıb 21; Müslim Megazi 83).
İslam’ın sağlık anlayışı koruyucu ve tedavi edici olmak üzere iki kısımda değerlendirilebilir. Helal ve temiz gıdalarla dengeli beslenme (A’raf 7/31; Mü’minun 23/51) bulaşıcı hastalığın olduğu bölgeye girmeme uyarısı (Buhari Tıbb 19 30) misvak kullanımı el ağız ve beden temizliğinin tavsiye edilmesi (Buhari Savm 27) gibi ayet ve hadisler sağlığın korunmasını teşvik etmektedir. Yine bir hastalığın ortaya çıkması halinde Yüce Allah’ın şifa vereceğine dair ayetler (Şuara 26/80) “Her hastalığın bir ilacı vardır bu ilaç bulunduğu zaman hastalık Allah’ın izniyle iyileşir” (Müslim Selam 69) gibi hadisler tedavinin önemine örnek olarak gösterilebilir.
Buna göre terkedilmesi halinde can ya da organ kaybına yol açacak tedavilerin yaptırılmaması veya bu mahiyetteki bir tedavinin sonlandırılması caiz değildir. Aynı şekilde tedavinin yapılmaması halinde salgın hastalıkların yayılmasıyla kitlesel bir tehdidin oluşacağı durumlarda da tedavinin yaptırılmaması veya sonlandırılması kişilerin dinen sorumlu olmalarına neden olacaktır. Ancak alanının uzmanı (hazık) hekimlerin kanaati doğrultusunda tedavinin işe yaramayacağı (futility) durumlarda hastanın ya da yakınlarının talebiyle tedavinin sonlandırılması veya hiç başlatılmaması caiz görülebilir.