Ezân ve kâmet farz namazların sünnetlerindendir. Farz namazlara çağrı için ezân okumanın dayanağı Kitap ve Sünnet’tir. Bu konuda Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulmaktadır: “Siz namaza çağırdığınız zaman onu alaya alıp eğlence yerine koyuyorlar.” (el-Mâide 5/58); “Ey îman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman hemen Allah’ın zikrine koşun…” (el-el-Cum'a 62/9) Resûlullah (s.a.s.) da “Namaz vakti geldiğinde içinizden biri ezân okusun.” (Buhârî Ezân 17-18 49 [628 631 685]; Müslim Mesâcid 292 [674]) buyurmuştur.
Namaz Mekke döneminde farz kılınmakla birlikte ezân hicretten sonra uygulamaya konulmuştur. Medine’ye hicretten sonra Mescid-i Nebevî’nin inşası tamamlanıp düzenli olarak cemaatle namaz kılınmaya başlanınca Hz. Peygamber (s.a.s.) vakitlerin girdiğini duyurmak için ne yapılabileceğini arkadaşlarıyla görüşmüş o esnada Hz. Peygamber’e vahiyle ve içlerinde Hz. Ömer (r.a.) ve Abdullah b. Zeyd’in (r.a.) de bulunduğu bazı sahâbîlere rüyalarında bugünkü ezânın şekli öğretilmiştir (Ebû Dâvûd Salât 27-28 [498-499]; İbn Mâce Ezân 1 [706-707]); İbn Âbidîn Reddü’l-muhtâr 1/383).
Ezân İslâm’ın şiârı (sembolü) olup müekked bir sünnettir. Ezân aracılığıyla halka hem namaz vaktinin girdiği ilan edilmekte hem de Allah’ın eşsiz büyüklüğü Hz. Peygamber’in (s.a.s.) O’nun kulu ve elçisi olduğu ve namazın kurtuluş yolu olduğu ilan edilmektedir. İmam Muhammed “Bir belde halkı tümüyle ezânı terk ederlerse onlarla savaşırım.” (Kâsânî Bedâî’ 1/146) demiştir.
Kâmet ise farz namazlardan önce namazın başladığını bildiren ve ezân lafızlarına benzeyen sözlerdir. Ezândan farklı olarak “hayye ale’l-felâh” cümlesinden sonra “kad kâmeti’s-salât” cümlesi eklenir. Rivâyetlere göre kâmet de yukarıda ismi geçen sahabîlere aynı rüyada öğretilmiştir (Ebû Dâvûd Salât 28 [499 507]).