Din İşleri Yüksek Kurulu 22.01.1998 tarihinde Kurul Başkanı İsmail Öner’in başkanlığında toplandı.
Son günlerde medyada çoğu yetkisiz ve yeterli bulunmayan kişiler tarafından tartışmaya açılan;
a) Kadınların Cuma Bayram ve Cenaze Namazı Kılıp Kılamayacağı ve Bunların Saftaki Durumları
b) Kur’an’da Beş Vakit Namaz Olup Olmadığı
c) Kadınların İmameti
d) Hayızlı ve Lohusa Kadınların Namaz Kılıp Kılamayacağı Oruç Tutup Tutamayacağı Kur’anı Kerim’e El Sürüm Süremeyeceği Tavaf Yapıp Yapamayacağı ve Camiye Girip Giremeyeceği
e) Teravih Namazının Rek’at Sayısı
konularında kamuoyunu aydınlatmak üzere başkanlık görüşünün kurul kararı olarak belirlenmesine dair ilgili yazı incelenmiş ve bu konularla ilgili olarak hazırlanana ilişik yazıların (11 sh.) Diyanet aylık Dergisi’nde neşrine ve uygun görüldüğü takdirde acilen basımı sağlanarak yurtiçi ve yurtdışı teşkilatımız ile halkımıza dağıtımının uygun olacağına karar verildi.
Kadınların Cuma Bayram ve Cenaze Namazı Kılıp Kılamayacağı ve Bunların Saflardaki Durumu
Cuma namazı farz-ı ayın bayram namazları vacip cenaze namazı ise farz-ı kifayedir. Bunlardan cuma ve bayram namazları ancak cemaatle kılınır. Cenaze namazının cemaatle kılınması şart olmadığı gibi; ister erkek ister kadın olsun tek bir müslümanın kılmasıyla kifai farz yerine gelmiş olur. Görüldüğü üzere gerek mükellefiyet gerek hüküm bakımından cenaze namazında kadın ile erkek arasında hiç bir fark yoktur.
Cuma namazının farziyyetiyle ilgili ayetin (Cum'a 62/9) kadın ve erkekleri içeren umumi hükmü sünnetle tahsis edildiği için cuma namazı ile sadece hür mukim ve (cuma namazına katılmaya engel olacak derecede hasta ve yaşlı olmayan) sağlıklı erkek Müslümanlar mükelleftir. Nitekim ayetin umumi hükmünden hür mukim ve sağlıklı olmayanlara da cuma namazının farz olduğu anlaşılmakta ise de ayetin hükmü bu yönden de tahsis edilmiştir. Nitekim bir hadis-i şerifte "Hürriyetine sahip olmayan köle kadın çocuk ve hasta .müstesna olmak üzere cemaatle cuma namazı kılmak her müslüman üzerinde vacip bir haktır." (Ebu Davad Salat 168 Hadis No:1O67; Beyhekı III 172) buyurulmuştur. Bu itibarla kadınlar cuma namazı ile yükümlü değildir. Cuma namazının kadınlara farz olmadığı konusunda icma vardır. Asr-ı saadetten beri hiçbir İslam müçtehit ve alimi bunun aksini söylememiş bütün İslam ülkelerinde her dönemde uygulama da böylece devam ede gelmiştir.
Vakıa cuma ve bayram namazları ile yükümlü olmadıkları halde kadınlar isterlerse bu namazlara katılabilirler. Bu takdirde kendisine cuma namazı farz olmayan (mesela dinen misafir sayılan) bir kişinin cuma namazını kıldığında o günkü öğle namazını kılmasına gerek olmadığı gibi cuma namazına katılan kadınların da ayrıca öğle namazını kılmaları gerekmez. Nitekim günümüzde beş vakit namazda ve özellikle teravihte olduğu gibi gerek asr-ı saadette gerek sonraki dönelerde kadınlardan çok sayıda cuma ve bayram namazlarına katılanlar olmuştur. Ancak ne Hz. Peygamber (s.a.) döneminde ne de müteakip asırlarda beş vakit namazla mükellef kadınların tamamının cuma ve bayram namazlarına katıldığı sabit değildir. Günümüzde de isteyen hanımların cami adabına uyarak camilerin kendilerine ayrılan bölümlerinde cuma ve bayram namazı kılmalarında hiçbir sakınca yoktur.
Safların düzenlenmesine gelince:
İslami hükümlere göre sadece namaz kılarken değil ihtiyaç ve zaruret bulunmadıkça kadınların erkekler arasına karışmayıp uygun olan ayrı bir yerde bulunmaları uygun olur. Bu itibarla ister cuma ister bayram ister cenaze hangi namaz olursa olsun kadınlar erkeklerle birlikte namaz kıldıkları takdirde erkeklerden ayrı uygun bir yerde namaza durmaları gerekir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.) namaz saflarını önce erkekler sonra erkek çocuklar en arkada da kadınlar olmak üzere düzenlemiş; "namazda erkek saflarının en faziletlisi en önde olanı fazileti en az olanı ise en arkada bulunanıdır. Kadın safların en faziletlisi ise en arkada kalanı en az faziletlisi ise en önde olanıdır." (Müslim Salat 132;Ebu Daud Salat 97. Tirmiz.i Mevakıt 52; Nesai İmame 32; İbn Mace İkame 52) buyurmuştur. Sünnet olan safların böyle olmasıdır. Sünnete uymayarak kadınlar erkek safları arasına karışarak imama uyarlarsa Hanefi mezhebine göre rüku ve secdeli namazlarda kadınların arkasında ve hizasında kalan erkeklerin namazları fasit olmuş sayılır. bu duruma sebep olan kadınlar da günah işlemiş olurlar. Bu durum rüku ve secdesi bulunmayan cenaze namazında meydana gelirse erkeklerin namazı fasit olmazsa da sünnete (yani Hz. Peygamber (s.a.) 'in düzenlemesine) aykırı hareket edildiği için mekruh olur.
b. Kur'an-ı Kerim'de Beş Vakit Namazın Bulunup Bulunmadığı
Belirli şartları taşıyan Müslümanlara günde beş vakit namazın farziyeti Kitap sünnet ve icma ile sabittir. Beş vakit namazın eda edileceği vakitlere ve ne şekilde eda edileceğineKur'an-ı Kerim'in bir kısım ayetlerinde mücmel olarak işaret olunmuş bu işaretler Rasalül1ah (s.a.)'in kavli ve fiili sünnetiyle açıklık kazanmıştır. Bilindiği üzere Kur ' an-ı Kerim ' deki mücmel emir ve hükümleri açıklama yetkisi Onu insanlara tebliğle görevli olan Peygamber (s.a.) Efendimize aittir. O namazı bizzat kılarak ve Müslümanlara imam olup kıldırarak nasıl kılınacağını öğrettiği gibi bunların vakitlerini de göstermiştir. Gerek kılınış şekli gerek vakitleri ile ilgili bu uygulama ameli tevatür o1arak günümüze kadar devam etmiştir. Kur'an-ı Kerim' de beş vakit namaza mücmel olarak işaret eden ayetlerden Taha Süresinin 130 uncu ayetinde: "...Güneşin doğmasından önce de batmasın dan önce de Rabbını övgü ile tesbih et. Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki rızaya ulaşasın." buyurulmuş; güneşin doğmasından ve batmasından önce gece saatlerinde ve gündüzün iki ucunda olmak üzere beş ayrı vakitte Cenab-ı hakk' ı tesbih yani namaz kılmak emredilmiştir.
Bakara Süresinin 238 inci "namazlara ve ayrıca orta namaza devam edin" mealindeki Ayet-i kerimede "namazlar" anlamındaki "salâvat" kelimesi çoğuldur. Arapça da çoğul üçten başlar. "İki'' ye tesniye denir ve ''iki namaz'' sözü "salateyn'' şeklinde söylenir. Demek oluyor ki ayetteki ''salavat'' sözünden en az üç namaz anlaşılır. Ayrıca bir de "orta namaz" var. Çünkü matuf matuf aleyhten (üzerine atıf yapılandan) ayrıdır. Bu sebeple "orta namaz" "namazlar'' ifadesine dahil olmadığı gibi her iki yanında eşit sayı bulunmadığı için üç namazın arasında yer alacak bir namaza ''orta namaz'' denilmesi de mümkün değildir. O halde ayetteki "salavat" kelimesi en az dört namazı ifade eder. Orta namaz buna eklendiğinde beş vakit namaz ortaya çıkar. Orta namazın ikindi namazı olduğu bazı hadislerde açıklanmıştır.
Hud süresinin 114'üncü ayetinde ise "Gündüzün iki ucunda ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl..." buyurulmaktadır.
Ayet-i celilede ''gündüze yakın saatler" anlamındaki "zülef" kelimesi "zülfe" nin çoğuludur. Yukarıda belirtildiği üzere en az üç adedi ifade eder. demek oluyor ki bu ayete göre gecenin gündüze yakın saatlerinde (akşam yatsı ve sabah namazı olmak üzere) en az üç namaz var. Ayrıca gündüzün iki ucunda da iki vakit var. Böylece bu ayet-i kerimeden de namazın beş vakit olduğu anlaşılmaktadır.
Bunlardan başka Nisa 4/103. Hud 11/114; İsra 17/78; Rum 30/17-18; Nur 24/36; Kaf 50/3940; Dehr (İns8n) 76/25-26 ayet.-i kerimelerinde de beş vakit namaza veya vakitlerine mücmel o1arak işaret eden ifadeler bulunmaktadır. Bu mücmel ifade ve işaretler Rasulüllah ( s.8. ) in söz ve uygulamalar ile açıklanmış onun açıkladığı ve uyguladığı şekilde bütün Müslümanlar tarafından ameli uygulama olarak günümüze kadar devam ettirilmiştir. Asr-ı Saadetten beri her asırda Müslümanlar beş vakit namaz kılmış hiç kimse bunun aksini söylememiştir. Bu itibarla "Kur'an' da beş vakit namazın bulunmadığı iddiasının ilmi hiç bir değeri yoktur.
c. Kadının İmameti
Kadınların namazda imamlık yapması bir kadının hemcinsleri olan diğer kadınlara imamlığı ve kadın-erkek karışık cemaate veya sadece erkeklere imamlığı olarak iki kısma ayrılır.
Kadının hemcinsleri olan diğer kadınlara imamlığı konusunda Hz. Peygamber (s.a.)'in hanımlarından Ümmî Seleme ve Hz. Aişe' nin kadınlara imam olarak namaz kıldırdıklarına bu durumda öne geçmeyip ilk safın ortasında durduklarına ait ilk devir hadis kaynaklarında bilgiler vardır. Kadınların günlük beş vakit namazda olduğu gibi teravih namazında da diğer kadınlara imamlık yapmaları ls1am fakihleri tarafından caiz görülmüştür .
Bir kadının erkeklere veya kadın-erkek karışık cemaate imamlık yapması ise ilk hadis kaynaklarından Ahmed b. Hanbel' in Müsned' inde Ebu Davud'un Sünen' in de İbn Huzeyme' nin Sahih ' inde Beyhaki ' nin Sünen-i Kebir ' inde Hakim ' in Müstedrek ' inde ve muahhar pek çok kaynakta yer alan bir habere göre Hz. Peygamber (s.a.v.) istisnai olarak Ümmî Varaka isimli hafız-ı Kur'an bir sahabiyye hanımın kendi ev halkına imamlık yapmasına izin vermiştir. Ümmî Varaka' nın ev halkı ise ölümünden sonra azad olmaları kaydıyla hür kıldığı biri erkek diğeri hanım iki köleden ibaretti.
Bu rivayete dayanarak İmam Ahmed Ebu Sevr Müzeni Taberi 1bn Teymiyye gibi alimler kadının zaruret halinde erkeklere de imamlık yapabileceğini söylemişlerdir.
İmam-ı Azam Ebu Hanife Şafii gibi müctehidler ile Cumhur-ı fukaha ise kadının erkeklere imamlığını caiz görmemişlerdir.
d. Kadınların Özel Hallerinde Yapamayacakları ibadetler
Dinimiz müslümanları ibadet etmekle yükümlü kılmıştır. Hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da kadın ile erkek arasında bir ayırım yapmamıştır. Çünkü erkeğin olduğu kadar kadının da ibadete ihtiyacı vardır. Erkek yapmakla yükümlü olduğu ibadet görevini yapmadığı zaman Allah'a karşı sorumlu olduğu gibi kadın da aynı şekilde sorumludur.
Ancak kadınlarda ayhali (hayz) lohusalık (nifas) ve istihaza (özür akıntısı) denilen kendilerine özel bazı haller vardır.
Kadınların ayhali dönemlerinde -temizleninceye kadar - cinsî ilişkide bulunmaları Kur'an-ı Kerim'de (Bakara 2/222) yasaklanmış; namaz oruç ve Kabe'yi tavaf da sünnetle bu yasak kapsamına alınmıştır. Nitekim Fatma binti Ebî Hubeyş'in:
-Ben istihazalı bir kadınım; hiç akıntım durmuyor. Namazı bırakayım mı? şeklindeki sorusuna Hz.Peygamber (s.a.):
-"Hayır o hayız akıntısı değil; damardan gelen hastalık kanıdır. Adet gördüğün günler sayısınca namazı bırak. (Bu sayı dolunca) yıkan ve namaz kıl" (Müslim Hayz 14; Ebû Davûd Taharet 109; Tirmizi Taharet 96; Nesaî Hayz 2) buyurmuştur. Bu istihazalı durumda olan kadınlar
taharet yönünden özürlü kimseler gibi her vakitte abdest alarak namazlarını kılarlar. Nitekim Tirmizi'nin rivayetinde: "vakit gelince her namaz için abdest al" ziyadesi de yer almıştır.
Kadınların ayhali dönemlerinde namaz kılamayacakları oruç tutamayacakları ve Kabe'yi tavaf edemeyecekleri ayrıca bu günlerde kılamadıkları namazlarını kaza etmeleri de gerekmediği konusunda İslâm müctehid ve fakihleri arasında icma vardır. Sözüne itibar edilen hiçbir İslâm bilgini bunun aksini söylememiştir. Nitekim:
- Neden âdet gören bir kadın (temizlendikten sonra âdet günlerinde kılmadığı namazları kaza etmiyor da tutmadığı oruçları kaza ediyor? diye soru soran Muaze adlı hanıma Hz.Aişe:
- Sen (hanımların ay halinden kılamadıkları namazların da kazası gerekeceğini söyliyen) Haruriye'den misin? demiş;
- Hayır Haruriye değilim ama (öğrenmek için) soruyorum cevabı üzerine: Hz.Aişe:
- "Vaktiyle bu iş bizim başımıza geldiğinde orucu kaza etmekle emrolunduk namazın kazasıyle emrolunmadık (Müslim Hayz 15) demiştir.
Ayhalinde iken kadınların Kâbe'yi tavaf edemeyecekleri konusunda da Hz.Aişe; veda haccı esnasında yolda Serif denilen yerde âdet görmeye başlaması üzerine Rasûlüllah (s.a.)'in:
- "Bu Allah Teâlâ'nın Hz.Adem'in kızları üzerine yazdığı bir şeydir. (senin elinde olan bir şey değildir). Hacıların hacla ilgili yaptıklarını sen de yap. Ancak âdet gördüğün sürece Kâbeyi tavaf etme buyurduğunu" (Buharî Hayz 1) nakletmiştir.
Nifas (lohusalık) hali de hayız gibidir. Hayız ile ilgili hükümler aynen nifas için de geçerlidir. Nitekim bazı hadis-i şeriflerde "nifas" kelimesi "hayız" anlamında da kullanılmıştır. İbn Hazm diyor ki Peygamberimizin "nifas" kelimesini "hayız" anlamında da kullanmasından bunların hükümlerinin aynı olduğu anlaşılır.(El-Muhalla I 273) İslam âlimleri nifasın hükmünün hayız gibi olduğu hususunda ittifak halindedir.(Neylü'l-evtar I 333)
Âdet gören veya lohusa olan kadınların Kur'an-ı Kerim'i okumalarına gelince; bu konuda İslâm âlimlerinin farklı görüşleri vardır.
İmam Mâlik ve Ahmed İbn Hanbel'e göre hayızlı veya lohusa olan kadınların el sürmeyerek ezbere veya yüzünden Kur'an-ı Kerim'i okuyabilirler.(Fethu Babi'l-İnaye I 217) İmam Mâlik bu durumdaki Kur'an öğretici ve öğrencilerinin Kur'an-ı Kerim'i tutmalarını da öğretme ve öğrenme zaruretine binaen câiz görmüştür. (Fethu Babi'l-İnaye I 217-218)
Zahiri mezhebi fakihlerinden İbn Hazm ise hayız ve lohusa olan kadınlarla cünüp olan kimselerin hem Kur'an-ı Kerim'i tutmaları ve hem de okumalarının câiz olduğunu söylemiştir.(el-Muhallâ I 94)
Hanefi ve Şafiîler ise Tirmizî ile İbn Mâce'nin İbn Ömer (r.a.)den rivâyet ettikleri:
"Ayhali olan kadın ve cünüp olan kimse Kur'an'dan hiçbir şey okuyamaz."(Tirmizi Tahare 98; İbn Mâce Tahare 105) anlamındaki hadis-i şerifini esas alarak hayız veya lohusa olan kadınların Kur'an-ı Kerim'i okumalarının caiz olmadığını söylemişlerdir.
Görüldüğü üzere Kur'an-ı Kerim'de yasaklanmadığı için kadınların âdet günlerinde namazlarını kılıp oruçlarını tutabilecekleri sözü isabetli değildir. Bu iddia bu konudaki hadisi şeriflere ve peygamberimizden günümüze kadar ki icma haline gelmiş uygulamaya aykırıdır. Yukarda belirtildiği üzere sözüne itibar edilen hiç bir İslâm âlimi böyle görüş ileri sürmemiştir. Konuya kadın erkek eşitliği açısından bakmak da yanlıştır. Bunun kadın erkek eşitliğiyle bir ilgisi yoktur. Peygamberimiz hanımların bu halleri devam ettiği sürece namaz kılamıyacaklarını oruç tutamıyacaklarını ve Kâbeyi tavaf edemiyeceklerini bildirmiştir. Şüphesiz her konu Kur'an-ı Kerim'de detaylı olarak yer almamıştır. Kur'an-ı Kerim'den sonra İslâmî hükümlerin ikinci kaynağı da sünnettir. Kur'an-ı Kerîm'de:
"Kim Peygambere itaat ederse gerçekte Allah'a itaat etmiştir. (Nisa 4/80); "Peygamber size ne verdi ise onu alın ve size neyi yasakladı ise ondan sakının."(Haşr 59/7) buyurulmuş; peygamberimizin emir ve tavsiyelerine uyulması emredilmiştir.
Sünnette yer alan ve tarih boyunca da sünnete uygun olarak uygulanan bir konu hakkında aykırı bir görüşte bulunmanın bir değer taşımıyacağı açıktır.
e.Teravih Namazının Kaç Rekat Olduğu
Teravih ramazan ayına mahsus bir gece namazıdır. Yatsı namazından sonra kılınır. Kadın erkek her müslüman için sünnet-i müekkede bir namazdır. Kılınmadığı takdirde kazası gerekmez. tek başına kılınabildiği gibi cemaatla kılınması kifai sünnettir. peygamberimiz cemaatla namaz kılmaya olan iştiyakına rağmen farz namazları dışında sadece teravih namazını cemaatla kılmışlardır. (1)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu namazın kılınmasını ümmetine tavsiye ve teşvik etmişlerdir: "Kim inanarak ve sevabını umarak Ramazan namazını kılarsa geçmiş günahlarından bir kısmı bağışlanır." (2) buyurmuşlardır.
Buhari teravihin önemine binaen bu hadisi "nafile olan Ramazan Namazını kılmak imandandır" başlığı ile açtığı bir babda zikretmiştir.(3)
Toplumumuzda her kesimin ilgisini çeken bu çok sevimli ve ruhlara ferahlık veren neşeli ibadetimiz ülkemizde büyük bir huşu ve huzur içerisinde yerine getirilmekte toplumumuzda birlik beraberliği ve uzlaşıyı da beraberinde getirmektedir.
Teravih namazını ilk olarak Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir ramazan gecesi ashabı ile birlikte kılmışlardır. Ertesi gün duyulunca cemaat artmış yine teravih namazı beraber kılınmıştı. Üçüncü gece cemaat daha da çoğalmış yine Rasullüllah hanesinden çıkıp teravih namazını ashabıyle kılmışlar ancak dördüncü gece cemaat mescide sığmayacak derecede çoğalınca Peygamberimiz yalnız yatsı namazını kıldırarak hanesine çekilmiş teravih namazı için çıkmamış ve sabah namazına kadar bekleyen cemaata namazdan sonra "teravih için beklediğinizi biliyordum fakat üzerinize farz olur da edasından aciz kalırsınız diye korktum." (4) buyurmuştur. O günden sonra herkes teravih namazını evinde veya mescidde kendi kendine kılmaya devam etmiştir. Hz.Ömer devlet başkanlığı sırasında teravih namazı kılmadaki dağınıklığı görmüş bunu önlemek için cemaati bir imam arkasında toplayıp tekrar cemaatla kılmanın daha hoş olacağını arkadaşlarına söylemiş ve ashabın ileri gelen hafızlarından U'bey İbn-i Kâ'bı imam tayin ederek teravih namazının cemaatla kılınmasını başlatmıştır. Hz.Ömer halkın dini bir vecd ile namaz kıldıklarını görünce "bu ne güzel bir adet oldu" diye sevincini belirtmiştir. Gerçi teravih namazı zamanı saadette vardı. Birkaç gece de olsa bizzat Rasulüllah'ın beraberinde cemaatla kılınmıştı. Dinde olmayan birşey dine sokulmamıştı. Bu bakımdan Hz.Ömer'in "şu ne güzel bir bid'at oldu" sözündeki bid'at ifadesi dinde olmayanı dine sokma anlamında değildir. Belki cemaatla kılınmasının yeniden ihdas edilmiş olması anlamındadır. Bunun da bir sakıncası yoktu. Çünkü Hz.Peygamber farz sayılacağı endişesiyle teravihin cemaatla kılınmasını bırakmıştı. Onun irtihalinden sonra artık böyle bir endişe de kalmamıştı. Teravihin tekrar cemaatla kılınması şariin maksadına aykırı değildi.
Nitekim bilahire Hz.Ali (r.a.) da bu namazı teşvik etmiş ve "Ömer mescidlerimizi teravihin feyziyle nurlandırdığı gibi Allah'da Ömer'in kabrini öyle nurlandırsın" diye memnuniyetini belirtmiştir.
Hz.Ömer zamanındaki cemaatla kılınan teravihin kaç rek'at olduğu hakkında iki rivayet vardır: Vekî'ın malik İbn Enes'den onun da yahya İbn Sa'd'dan rivayetine göre Hz.Ömer görevli birisine cemaatına yirmi rek'at kıldırmasını emretmişti.(5)
Hz.Aişe'den Hz.Peygamber'in ramazanda ve sair gecelerde bir rivayette onbir diğer rivayette onüç rek'attan fazla namaz kılmadığı hakkındaki sahih rivayete ilaveten Hz.Ömer'in de Muvatta'daki rivayete göre onbir rek'at kıldırması için U'bey İbn Kâ'b'a emir verdiği hakkındaki rivayetleri karşısında Beyhakî'nin Said İbn Yezid'den Hz.Ömer döneminde teravihi yirmi rek'at kıldıklarına dair rivayetini İmam Nevevî te'lif etmiş ve Hz.Ömer'in onbir rek'at emri döneminde ilk kılınan teravih gecelerine aitti. Sonra teravih yirmi rek'at olarak yerleşmişti. Şimdiye kadar devamedegelen de budur. "(6) demiştir.
Teravih namazının asrı saadette ve ondan sonraki dönemde rek'atlarının adedi hususunda daha geniş malumat edinebilmek ve sağlıklı bir sonuca kavuşmak için Allame Bedreddin Aynî'nin Umdetü'l-kârî isimli eserindeki malumata kısaca bir göz atma ihtiyacını duymaktayız.
Bu İslâm aliminin verdiği bilgiye göre Resûuli Ekrem'in gece namazının gerek kemiyet ve gerek keyfiyeti hakkındaki haberleri Hz.Aişe ile İbn-i Abbas'tan başka daha birçok sahabiden gelmektedir. Bu husustaki rivayetlerin özeti şunlardır:
Tirmizi `nin Medine'lilerin uyguladıklarını söylediği teravih namazı vitirle birlikte kırkbir rek'attır.
İmam Mâlik'den meşhur olan otuzaltı rek'at teravih üç de vitir'dir....
Tirmizi ekseri ilim ehline göre teravih yirmi rek'attır zira Hz.Ömer Hz.Ali (r.a.) ve daha başka sahabilerden rivayet edilen de budur. Bizim Hanefi ekolünün görüşleri ve sözleri de budur.......demiştir.
Saib İbn Yezid'den Ömer İbn-i Hattab'ın U'bey İbn-i Kâ'b ile temimi Dari'ye ramazan imamlığı verirken yirmi bir rek'at kıldırmalarını söylediği yüzer âyet okunarak kılınan bu namazdan cemaat dağılırken nerdeyse tan yeri ağaracağı rivayet edilmiştir.
İbn-i Abdilberr demiştir ki Haris İbn-i Abdirrahman İbn-i Ebî Zübab'ın Saib İbn-i Yezid'den rivayetine göre de teravih namazı Hz.Ömer zamanında yirmiüç rek'attı. Bunun üçü vitir namazıydı.
Hz.Ali'den gelen bu husustaki rivayete gelince Vekî'in Hasan İbn-i Salih kanalıyla Ebu'l Hasna'dan gelen rivayetine göre de Hz.Ali görevli bir adama teravih namazını yirmi rek'at kıldırması için emir vermişti.....
A'meş Abdullah İbn-i Mes'ud'un da ramazan ayında yirmi rek'at teravih üç de vitir kıldığını söylemiştir.
Bedreddin Ayni Tabiinden bu görüşte olanların isimlerini de verdikten sonra diyor ki İbn-i Abdilberr de demiştir ki cumhur-i Ulema'nın kavli de budur. Kufe uleması İmam-ı Şafii'yi ve birçok fukaha da bu görüştedirler. Sahabe'den bu hususta bir ihtilaf da sözkonusu olmamıştır. U'bey İbn-i Kâ'b'dan sahih nakledilen de budur.
Allame Aynî teravih namazının rek'atlarıyle ilgili başka rivayetlere de şöyle temas etmektedir:
Ebu Mucliz'den gelen rivayete göre bu zat cemaata onaltı rek'at kıldırır her gece kur'an'ın yedide birini okurdu.....
Teravihin onüç rek'at olduğunu Saib İbn-i Yezid söylemiştir ve demiştir ki: Biz Hz.Ömer zamanında onüç rek'at kılardık. Ama yeminle söyliyeyim ki mescidden ancak sahaba karşı çıkabilirdik. Her rak'atında elli-altmış âyet okunurdu. İbn-i İshak diyor ki bu hususta duyduklarımın en sağlamı ve uygunu budur.
Bedreddin Aynî bu onüç rek'at Hz.Ömer'in döneminde işleme koyduğu ilk gecelere ait teravih namazıydı. Sonra bunu yirmi üç'e çevirmişti diyor. (7)
Bu hususta İbn-i Ebî Şeybe'nin el-kitab-ül Musannefinde: Hz.Ömer yirmi rek'at teravih kılınmasını emrettiği tasrih edilmiş Abdülaziz bin Refîin U'bey bin Kâ'b'ın ramazanda Medinede yirmi rek'at teravih üç rek'at da vitir kıldırdığını söylemiştir.(8)
Saib bin Yezid diyor ki biz Hz.Ömer zamanında yirmi rek'at teravih ve ayrıca vitir kılardık. Nevevi Hûlâsada bunun isnadı sahihtir. diyor. Muvattadaki onbir rek'at rivayeti başlangıca aitdi sonradan yirmi üzerinde istikrar etmiştir tevarûs eden de budur...(9)
Mezhep İmamlarının görüşüne gelince:
İmam Malik'den otuz altı rivayetine karşılık öteki üç mezhep imamı da teravih için yirmiden noksan bir sayıyı benimsememişlerdir. Bu hususta Tahavî Cessas'ın telhîs ettiği "İhtilâf'ü Ulema" isimli eserinde bu hususda sadece şu bilgiyi vermiştir.
Hanefiler ve İmam Şafiî vitirden başka yirmi kılınır. demişlerdir.
İmam Malik vitirle beraber otuz dokuz kılınır otuz altısı teravih üçü vitirdir demiş. Ve insanların kadimden uygulayageldikleri budur. diye de ilave etmiştir.
Saib İbn-i Yezid Hz.Ömer zamanında biz ramazanda yirmi kılardık. Fakat yorulur değneklere dayanma ihtiyacı duyardık demiştir.
Hasan İbn-i Hayy Amr İbn-i Kays'dan o da Ebul Hasna'dan rivayet etmiştir ki: Hz.Ali (r.a.) bir kişiye ramazan da cemaata yirmi rek'at kıldırmasını emretmiştir.(10)
İbn-i Rüşd bu hususta şu bilgiyi veriyor: Ramazanda kılınan namazın rek'atları sayısında Alimler ihtilaf etmişlerdir. İmam-ı Malik iki görüşünün birinde Ebu Hanife İmam Şafii ve İmam Ahmed ve Davud bu namazın vitir namazından başka yirmi rek'at olduğunu söylemişlerdir. İmam Malik'den İbn-i Kasım'ın anlattığına göre İmam Malik teravihin otuz altı vitir namazının da üç olduğunu ve bunu güzel gördüğünü nakletmiştir.
Rek'atların adedindeki ihtilaf bu husustaki naklin ihtilafına bağlıdır. Şöyleki Malik Yezid İbni Ruman'dan Hz.Ömer zamanında insanlarımız yirmi üç rek'at kılırlardı diyor.
İbn-i Ebi Şeybe Davud İbn-i kays'dan tahricine göre davud İbn-i kays demiştir ki insanlarımız Ömer İbn-i Abdülaziz ve Eban İbn-i Osman zamanında Ramazanda Medine'de üç rek'at vitir namazı olmak üzere otuz altı rek'at namaz kılarlardı.
İbn-ül Kasım'ın İmam Malik'den anlattığına göre ötedenberi uygulanagelen bu idi. Yani ramazan namazı otuzaltı rek'attı.(11)
İLK TERAVİH
Peygamberimizin ashabına kıldırdığı ilk teravih namazından bahseden muteber hadis kaynaklarının verdikleri hadislerde teravih namazının rek'atları ile ilgili bir sayı yoktur. Bu sayı Hz.Aişe'den rivayet edilen Peygamberimizin gece namazları hakkındaki varid olan soruya Hz.Aişe'nin verdiği cevapla tesbit edilmeye çalışılmıştır. Hz.Aişe'den Rasulüllah'ın ramazandaki gece namazından sorulduğunda Hz.Aişe "Rasulüllah (s.a.v.) ne ramazanda ne de ramazandan başka gecelerde onbir rek'at üzerine ziyade etmiş değildir." (12) karşılığını vermiştir. Başka bir rivayette bu sayı onüç rek'at olarak hadiste yer almıştır. (13)
Ancak Hz.Aişe'nin Hz.Peygamberin gece namazları ile ilgili belirttiği bu sayının kesin olarak teravihle ilgili olduğu şüphelidir. Zira Hadisin Sûret-i Sevkinden de anlaşılıyor ki Rasulüllah'ın devamlı kıldığı bir gece namazı vardı. Acaba ramazan münasebetiyle her ibadetinde olduğu gibi Peygamberimizin bu namazında da bir değişme bir artış olur muydu? şeklinde bir yaklaşımla sorulmuş olabileceği variddir. Hz.Aişe'nin Rasulüllah'ın gece namazını övmesinden de anlaşılıyor ki soru sadece ramazandaki bu gece namazı hakkında idi. Hz.Aişe soranın bir şüphesi kalmasın diye Rasulüllah'ın hem ramazandaki hem de ramazandan başka gecelerdeki namazını kapsayacak şekilde cevap vermiştir.(14) Hz.Aişe'nin bu cevabî cümlelerinde teravih namazını veya kıyam-ı Ramazanı iş'ar eden bir tasrih ve tabir de yoktur. Ayrıca Hz.Aişe'ye bu soru ne zaman sorulmuştur? sorunun sorulduğu günlerde teravih namazı biliniyor muydu? Hz.Ebu Zerr-i ElGıfari diyor ki Rasulüllah'ın ilk olarak ashabıyla kıldığı teravih namazı o yılın ramazanının yirmiüçüncü yirmidördüncü yirmibeşinci gecelerinde idi. Demek ki o güne kadar böyle bir namazı henüz kimse bilmiyordu. Rasulüllah'ın gece namazları hakkında sorulan bir soruya Hz.Aişe'nin cevabı ilk teravih namazından önce miydi sonramıydı? Bu sorunun cevabını tam olarak verebilmemiz için Buhari'nin bu hadisi teravih hakkında açtığı babda zikretmesinden başka elimizde natık bir delil yok gibidir.
Nasslardaki şumûllülük konusunda kesin hüküm ifade edemiyeceğine bakılırsa sadr-ı İslâmda teravih namazı sekiz rek'attı. diye kesip atmanın isabetli olmayacağı anlaşılır.
Fakat şu bir gerçektir ki: Hz.Ömer döneminde başlayıp Hz.Ali ve Hz.Osman dönemlerinden beri İslâm aleminde teravihin yüzyıllarca yirmi rek'at olarak kılanagelmesi onu böylece bütün İslâm toplumunun üzerinde ittifak ettiği bir üne ve özelliğe kavuşturmuştur ki Rasulüllah ümmetinin yanlış bir iş üzerinde toplanmıyacağını bildirmiştir.(15)
İmam Ebu Yusuf üstadı Ebu Hanife'den teravih namazının hükmünü ve Hz.Ömer tarafından ne gibi bir delile istinad edilerek bu namazın yirmi rek'at olmak ve cemaatle eda edilmek suretiyle ortaya konulduğu sormuştu. İmam A'zam cevaben demişti ki: Teravih namazı hiç şüphesiz bir sünnet-i müekkededir. Hz.Ömer bu namazın cemaatla yirmi rek'at kılınması ne kendi ictihadıyle ne de sırf kendi düşüncesinden çıkartmıştır. O Asr-ı Saadette carî olmayan bir din meselesini ihdas edip ortaya koyan bir bid'atçı değildir. Elbette Hz.Ömer bunu kendisine malum olan dinin bir asıl kaynağına ve Rasullüllah'ın bir tavsiyesine dayandırmıştır.(16)
Hakkı batıldan sünneti bid'atdan ayırmak hususunda müstesna kudreti ve din hususunda üstün deredeki dikkati isabetli görüş ve ictihadı müsellem olan Hz.Ömeru'l-Faruk şer'i bir konuda kaynak olmaya değer bir kabiliyettir. Bu bakımdan gerek Hanefi fukahası gerek Şafii fukahasının büyükbir kısmı teravih namazının yirmi rek'at olarak sünnet kılındığını söylemişlerdir.(17)
Görüldüğü üzere Hz.Ömer Hz.Ali ve Hz.Osman dönemlerinden başlıyarak günümüze kadar uygulandığı biçimiyle teravih namazı yirmi rek'attır. Bütün fıkıh kaynaklarımızda da teravih yirmi rek'at olarak ele alınmış ve işlenmiştir. Şu anda başta ülkemiz olmak üzere bütün İslâm ülkelerinin camilerinde cemaatla teravih namazı yirmi rek'at olarak kılınmaktadır. Bu mübarek rahmet ayında büyük bir zevk ve iştiyakla kadını-erkeği genci-yaşlısı hatta çoluk-çocuğu ile tam bir kaynaşma sevgi saygı huzur ve sükun içerisinde dolup taşan mabetlerimizde eda edilen bir ibadetimizin rek'at sayısını tartışma konusu yaparak toplumumuzda dine karşı şüphe uyandırmak ve toplumumuzu sebepsiz yere bir fikir kargaşasına sürüklemek iyi niyetli hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Aksine yokyere toplumumuzda tedirginlik huzursuzluk ve sitresin artmasına sebep olur ki bu ibadetlerin ruhuna da aykırıdır.
--------------------------------------------------------------------------------
( 1) İmam-ı Muhammed'in Ziyâdâtı
( 2) Muvatta C.1 Sh.113; Buhari C.1 Sh.251; Müslim C.1 Sh.523
( 3) Buhari İman 25 27 C.1 Sh.14 <