Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Kerâmet nedir nasıl anlaşılmalıdır?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 15:25    Güncellendi: 31.01.2025 15:25
Sözlükte “değer kıymet iyi ahlâklı ve cömert olmak” gibi anlamlara gelen kerâmet kelimesi terim olarak “mümin ve takva sahibi kimselerde ortaya çıkan ve Allah’ın lütfu olan olağanüstü haller” şeklinde tanımlanır (İbn Manzûr Lisânu’l-Arab “vly” 12/510; Cürcanî Ta’rifât “vly” 184).
Kur’ân-ı Kerîm’de kerâmet kavramı doğrudan geçmemekle birlikte peygamber olmadıkları hâlde bazı iyi kullar hakkında harikulâde olaylardan söz edilmektedir (el-Kehf 18/16-26; en-Neml 27/40). Bu âyetlerden hareketle İslâm âlimleri salih kulların kerâmetini hak olarak görmüşlerdir. Bununla birlikte onlar kerâmeti herhangi bir kimsenin velî oluşunun kesin kanıtı olarak kabul etmemişlerdir. Tasavvuf erbabı da kerâmeti gizlenmesi gereken bir sır olarak görmüşlerdir (bkz. Rifâî el-Burhânü’l-müeyyed 24 121; Topaloğlu Emâlî Şerhi 75-76).
Kerâmet kerâmet sahibinin masum (günahsız ve hatasız) olduğunu veya gaybı bildiğini göstermez. Aksi bir iddia naslarla bağdaşmayan ve itikadî açıdan da tehlikeli sonuçlar doğurabilecek bir durumdur. Çünkü gaybı bilen sadece Allah’tır (el-En ‘âm 6/59; en-Neml 27/65; el-Cin 72/26-27). Öte yandan İslâm inancına göre günah işlemekten uzak kalmak anlamına gelen “ismet” sıfatı vahyin kontrolünde oldukları için sadece peygamberlere ait bir vasıftır. Dolayısıyla velîler için böyle bir masumiyet söz konusu değildir.
İslâm âlimleri ve mutasavvıflara göre; en üstün kerâmet istikamettir. İstikamet her hâlinde şer‘i şerife riâyet etmek güzel ahlâk ve doğruluktan ayrılmamaktır. Güzel ahlâk iyilikseverlik diğerkâmlık ve cömertlik gibi vasıflar mümine verilmiş en üstün özelliklerdir. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın bütün müminlerin dostu/velisi olduğunun vurgulanması (Âl-i İmrân 3/68) bu hususa bir işaret olarak görülebilir.
Gerek âyetlerde gerekse hadislerde Allah’ın (c.c.) bazı salih kullarına olağanüstü nitelikte lütuflarda bulunduğu ifade edilmektedir. Bu lütuf belli bir zaman ve belli şahıslarla da sınırlı değildir. Bununla birlikte kerâmetin Allah’ın azametinin lütuf ve kereminin bir delili olduğu ve kerâmet lütfedilen kişilerin olağanüstü sıfatlara sahip kişiler olmadıkları hususu unutulmamalıdır. Ayrıca Allah’ın kudretinde olan bir şeyin kişilerin iradesinde olduğunu kabul etmek itikadî açıdan da doğru değildir. Hiç şüphe yok ki herkes için temel ölçü istikamet üzere yaşamaktır. Diğer taraftan neyin kerâmet sayılıp sayılmayacağı hususunda kesin ve objektif bir ölçü olmadığı için konu tarihte ve günümüzde daima istismara ve suistimale açık bir konu olmuştur. Unutulmamalıdır ki kişinin olağanüstü olarak değerlendirdiği her hâl kerâmet olmayabilir. Dolayısıyla kerâmet iddialarına değil kişinin istikametine itibar edilmelidir.