Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕Değerli kardeşimiz
Muhabbetullah Allah Teâlâ’nın kemâl ve cemâlini idrak ve takdir oranında kalpte oluşan ilâhî bir nurdur. Bu muhabbet ile insan ruhu kederlerden ve hüzünlerden kurtulur. Safî neşe ve huzura kavuşur. İnsan ruhunu erdeme ulaştıran sebeplerin en sağlamı Allah sevgisidir.
Cenâb-ı Hak insanın kalbine sonsuz bir muhabbet kabiliyeti yerleştirmiştir. Bu sonsuz muhabbet ancak zât ve sıfatlarıyla sonsuz kemâlde bulunan Allah içindir. Yâni insana lütfedilen bu sevgi kabiliyeti Allah’ı sevmek içindir.
İnsan bir şeyi ya ondaki kemâl yahut ondan aldığı lezzet ve gördüğü menfaat için sever. Meselâ bir Müslüman peygamberleri evliyaları irfan ve fazilet sahibi zâtları onlardaki “kemalât-olgunluk-erdem” için sever. Kendisine ihsan eden kimseleri onlardan gördüğü lütuf ve ikramları için sever. Yediği yemek ve meyveleri ise lezzetleri için sever. İnsan aklen ve vicdanen bilir ki kemâllerini takdir ettiği ihsanlarından memnun olduğu ve lezzet aldığı bütün bu varlıklar Allah’ındır. Hepsini O yaratmıştır. Bunlarda tecelli eden bütün kemâl cemâl ve ihsanlar hep Ondan gelmektedir.
Öyleyse insan kendindeki bu nihayetsiz muhabbet kabiliyetini evvela ve bizzat Allah’a verecek diğer bütün muhabbete lâyık zâtları nimetleri ve ihsanları da Allah için sevecektir. Bozulmamış her akıl ve vicdan bu hakikati kabul eder.
Buna binâen biz Müslümanlar başta Peygamberimiz (asm.) olmak üzere Dört Halifeyi Âl-i Beyt’i bütün sahabe-i kirâmı Allah nâmına “Allah onları sevdiği ve sevmemizi istediği” için seviyoruz. Eğer bu zâtları Allah için değil de sırf kendi şahsiyetleri için sevsek o zaman Hristiyanların düştüğü tehlikeye biz de düşmüş oluruz. Zira onlar Hz. İsa (as.)'ı Allah’ın bir Resulü elçisi olarak Allah namına değil de - hâşâ - Allah gibi seviyorlar. Onu Allah’a ortak koşmakla dinden çıkıyorlar.
Her Müslüman şu konuyu dikkatle göz önüne almalıdır: Kur’ân-ı Kerim insanların dünyevî ve uhrevî bütün durumlarına ölçü getirmiştir. Konuşmalarına yiyip içmelerine ticaretlerine ölçü koyduğu gibi; fikir ve his âlemlerine de ölçüler koymuştur.
Meselâ konuşmaya ölçü getirmiştir: Müslüman yalan konuşamaz. Düşünce tarzına ölçü getirmiştir: İnsan Cenâb-ı Hakk’ın zâtını mahiyetini ve nasıl olduğunu düşünemez. Aynı şekilde Allah’ı sevmeye ve Ondan korkmaya da ölçü getirmiştir. Allah sevgisinin ölçüsü “iyi amel işlemek” Allah korkusunun ölçüsü ise “takvâ” yâni günahlardan sakınmaktır.
Konumuzla ilgili olarak “sevgide ölçü” üzerinde biraz durmakta fayda görüyoruz.
Biz Müslümanlar sonsuz ve şartsız olarak ancak Allah’ı severiz. Sonra Peygamberimiz (asm)'ı severiz. Ama onu (asm.) -hâşâ- ilah gibi değil Allah’ın kulu ve Resulü olarak severiz. Ondaki bütün kemalâtın kendi zâtından değil Allah’tan olduğuna iman ederiz. Onun (asm) Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellisine en geniş bir ayna olduğunu bilir ve bu itibarla kendisini canımızdan malımızdan ve akrabalarımızdan kısaca her şeyimizden daha çok severiz.
Allah ve Resulünden sonra diğer peygamberleri sonra dört halifeyi sonra diğer sahabeleri severiz. Sonra da derecelerine göre bütün evliyaları ve müminleri severiz... Sonuç olarak sevgimizde İslâmîyet’in koyduğu ölçülere dikkat ederiz.
Allah’ı sevmenin nasıl olacağına gelince bu hususta Kur’ân-ı Kerim şu ölçüyü koymuştur:
“De ki: Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa hemen bana uyun ki Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı affetmekle örtsün. Allah Gafûr’dur Rahîm’dir.”(Âl-i İmrân 3/31)
Yukarıdaki ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle buyurulmaktadır:
“Allah’a (c.c.) imanınız varsa elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı seveceksiniz Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz. O’na benzemek ise O’na ittiba etmek (tâbi olmak)tır. Ne vakit O’na ittiba etseniz Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah’ı seversiniz; tâ ki Allah da sizleri sevsin.”(Lem’alar s. 21)
Bu ayet-i kerime ve izahından anlaşıldığı gibi Allah’ı sevmenin yolu Peygamber Efendimiz (asm.)'a uymaya çalışmaktır. Bir mümin itikat ahlâk ve ibadette Resulüllah’a benzemek ve O’nun getirdiği bütün hükümleri mümkün olduğu kadar uygulamakla Allah’ı sevmiş olur. Ashâb-ı Kirâm'ın büyüklüğü Resulüllah’a tâbi olmakta en ileri seviyede olmalarındadır. Bu vadide Hz. Ali (ra.) ve Âl-i Beyt’in de çok özel bir yeri vardır. Öyleyse onları seven her mümin de onlar gibi Peygamberimiz (asm.)'a tâbi olmakla sorumludur.
Sonuç olarak Peygamberimiz (asm.) Allah’ın sevdiği razı olduğu insan modelidir. Bir mümin O Rehber-i Ekmel’e benzediği ölçüde Allah’ı sevmiş ve Onun muhabbetini kazanmış olur.
Peygamberimize benzemek ise fiilleri sözleri ahlakı ve davranışlarıyla Onun bütün Sünnet-i Seniyye’sine tâbi olmakla mümkün olur.
Buna göre Sünnet-i Seniyye’ye tam uymak isteyen bir mümin Resulüllah Efendimiz (asm.) gibi -farz vacip sünnet- bütün namazlarını kılacak orucunu tutacak zengin ise hacca gidecek ve zekât verecek Kur’an’ı okuyacak Onun sevdiklerini sevecek sevmediklerini sevmeyecek. Onun ahlâkına mümkün olduğu kadar uymaya çalışacaktır.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi