Değerli kardeşimiz
Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah kıskançtır mü'min de kıskançtır. Allah'ın kıskanması mü'minin Allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır."[Buhârî Nikâh107 Müslim Tevbe 36 (2761); Tirmizî Radâ 14 (1168)]
Kıskançlık diye çevirdiğimiz kelime gayret'tir. Dilimizde gayret kelimesi kıskançlık manasına kullanılmaz; çaba veya cehd manasındadır. Kadı İyaz kıskançlık manasına olan gayretin kelime olarak tegayyürü'l kalbten inşikak ettiğini söyler ve der ki:
"Bu kendine mahsus olan şeyde müşâreke (ortaklık) sebebiyle öfkenin kabarması kalbin tegayyürüdür."
Bu hal en ziyade karıkoca arasında olur. Söylediğimiz bu husus insanlar hakkındaki kıskançlığı açıklar.
Allah'a nisbet edilen kıskançlığa gelince: Bu hususta Hattâbî der ki: "Allah hakkında kıskançlığın ne olduğunu en iyi açıklayan şey meali verilen Ebû Hureyre hadisidir." Çünkü orada; "Allah'ın kıskanması mü'minin Allah'ın haram ettiği şeyi yapmasıdır." denir. İyaz der ki: "Allah hakkında gayretin onu yapanın hâlini değiştirdiğine işaret olması da muhtemeldir. Dendi ki asıl itibariyle gayret hamiyet ve izzeti nefisdir. Bu tarif "gayret"i tegayyürün gerektirdiği şeyle tefsir etmektir böylece gadaba râci olur. Cenâb-ı Hak Kitab'ında gadab ve rıza'yı kendi nefsine nisbet etmiştir."
İbnu Arabî der ki:
"Tegayyürün Allah hakkında muhal olduğu kat'î delille sabittir. Öyleyse lâzımı ile tevili gerekir. Onun lâzıımı ise "vaîd"dir ve faile ceza verilmesidir."
Aynî "Allah'ın gayretini (kıskanmasını) fevâhişten (çirkin fiillerden) yasaklaması ve onları haram kılması ve onlardan menetmesi." diye tarif eder ve şöyle açıklar:
"Çünkü gayyur (kıskanç) kıskandığı şeyden başkasını yasaklayan kimsedir. Bu hususu Resululah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın"Allah kıskanç olduğu için fevâhişi haram etti."hadisi açıklamıştır. Yani haram etti demek işlenmesini yasak etti demektir. Yine Aleyhissalâtu vesselâm buyurmuştur ki: "Allah'ın kıskanması mü'minin Allah'ın haram kıldığı şeyi yapmamasıdır."
Konuyla ilgili başka bir rivayet de şudur: İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı işittim şöyle diyordu:
"Allah'dan daha kıskanç kimse yoktur. Bu sebeptendir ki fevâhişin açığını da kapalısını da haram kıldı. Medihten Allah kadar hoşlanan bir kimse de yoktur. Bu sebeptendir ki nefsini medhetmiştir." [Buhârî Nikâh 107 Tefsir En'âm 7 Tefsir A'raf 1 Tevhid 15; Müslim Tevbe 33 (2760); Tirmizî Daâvât 97 (3520)]
1.Fevâhiş kelimesi fahişenin çoğuludur. Fâhişe gerek söz ve gerekse fiille icra edilen her çeşit çirkin fiildir. Allah'ın bütün haramları fevâhişe girer. İbnu'l-Esir en-Nihaye'de şöyle açıklar:
"Hadiste fuhş fâhşe meâsi ve günahlardan çirkinliği fazla olanlara denmiştir. Çoğu kere de zina manasında gelmiştir."
2. Allah'ın medhi sevmesi hakkında Aynî der ki:
"Bu kulların faydasına olan bir durumdur. Çünkü kullar Allah'ı güzel isimlerle anmak noksan sıfatlardan tenzih ve kemal sıfatlarıyla tavsif etmek suretiyle onu övmeleri kendilerine sevap kazandırır ve bundan istifade ederler. Değilse Allah Teâla Hazretleri bütün âlemlerden müstağnidir hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. İnsanların medhi Ona bir fayda vermediği gibi medhi terketmeleri de zarar vermez."
Hadiste Allah'a senâda bulunmanın tesbih tehlil tahmid ve diğer zikirlerle Allah'ı anmanın fazileti gözükmektedir." (bk. Prof. Dr. İbrahim Canan Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi 12/287 vd.)
Efendimizin kıskançlıkla ilgili hadislerinde insana özgü nitelikler Allah'a verilmiş olmuyor mu?
Allah'ın zati ve subuti sıfatları olduğu gibi haberi sıfatları da vardır. Allah hiç bir şeye benzemediği gibi sıfatları da hiç bir şeye benzemez.
Haberî Sıfatlar Kur'an-ı Kerim ve hadislerde zahir manaları ile Cenab-ı Hakk'ın tenzih etme esası ile uyuşmayan bir takım sıfatlar varid olmuştur. Sırf nakil ve haberlerde geldiği için bu sıfatlara es-Sıfatül-haberiyye (haberlerde varid olan sıfatlar) denilmiştir.
Selef âlimleri bu sıfatları teşbihsiz tecsimsiz (mahlukatın sıfatlarına benzetmeksizin ve cismiyet vermeksizin) temsilsiz ve keyfiyetini Allah'a havale ederek kabul etmişler ve bunlar hakkında herhangi bir te'vile gitmemişlerdir ve yorum yapmamışlardır.
İmam Eş'arî ile İmam Matüridî bu konuda selefin yoluna uymuşlardır.
Haşeviyye (sahih zayıf demeyip buldukları her hadisi alıp bunların zahirlerine bağlananlar) ile Şia'dan bazıları haberlerde varid olan bu lafızların zahirine tutunarak teşbih vadisine düştüler. İlk defa Hişâm b. Hakem ve Hişâm b. Salim el-Cevâlikî Allah Teâlâ'yı insana benzeterek O'na insanların organları gibi bir takım organlar isnad edip Müşebbihe ve Mücessime mezhebini ihdâs ettiler. Kerramiye mezhebinin kurucusu Muhammed b. Kerram da Yüce Allah'ın Arş'ın üzerinde durduğunu ve Arş'a temas ettiğini söylemiştir.
Eş'ariyye ve Matüridiyye kelâmcılarının müteahhirîni "Müslüman halk bu lafızların zahirlerine bağlanarak Allah Teâlâ hakkında teşbihe düşer." korkusuyla haberî sıfatları mecaz manalarına hamlederek te'vil etmişler ve bunlara Cenab-ı Hakk'ın azametine layık olan birer manâ vermişler ve verdikleri manâ da kat'idir dememişler ve "bunların murad edilen gerçek anlamını ve keyfiyetini Allah bilir" demişlerdir.
Kur'an-ı Kerim de geçen haberî sıfatlardan örnekler ve müteahhirine göre anlamları:
1. İstivâ':
"Rahman olan Allah Arş üzerine istiva etmiştir." (Ta-Ha 20/5).
İstivâ'ya kahr galebe istilâ hüküm idaresi ve tedbiri altına alma tasarruf ulûvv (yücelik) anlamı vermişlerdir.
2. Yed Yedeyn: Kudret nimet teşrif anlamı verilmiştir.
"Rabbi şöyle demişti: "Ey iblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir." (Sad 38/75).
3. Vech: Zât vücûd (bk. Rahman 55/27).
4. Kabza: Kudret mülk tasarruf. (bk. Zümer 39/67).
5- Yemîn: Tastamam kudret ve kuvvet (bk. ez-Zümer 39/67).
6. Ayn A'yün: Basar sıfatına irca' olunur (bk. Ta-Ha 20/39; Hud 11/37). Nezâret gözetim bakım demektir. Muhafaza ve yardım etmeyi de ifade eder.
7. Cenb: Türkçede yan ve kat anlamına gelen bu kelimeyi emir ve taat olarak yorumlamışlardır:
"Her bir nefsin Allah cenbinde (katında) işlediğim kusurlardan dolayı vay hasret ve nedametime diyeceği... "(Zümer 39/56).
8. İstihyâ: Türkçede utanmak anlamına gelen bu kelimeye; terk etmek çekinmek sakınmak (istinkaf) anlamını vermişlerdir:
"Gerçekte Allah bir sivri sineği ve bunun üstündekini (büyüğünü) mesel ve (misal) getirmekten çekinmez..." (Bakara 2/26).
9. İtyân ve Meci': Bu kelimelerin mahlukat hakkındaki gelmek bir yerden bir yere intikal etmek anlamlarından Cenab-ı Hakk münezzehtir.
"Ve cae Rabbüke" (Rabbinin emri geldi) (Fecr 89/22);
"En ye'tiyehümullahü: Allah'ın âyeti ve azabının gelmesi..." (Bakara 2/210).
Cenab-ı Hak büyüklüğünü ve kemallerinin sonsuzluğunu kullarına anlatıp tanıtmak ve onların anlamlarını kolaylaştırmak için Kitab-ı Kerim'inde bu kelimeleri mecaz olarak kullanmıştır. Yoksa Cenab-ı Allah haberî sıfatlardaki geçen bu kelimelerin mahlukâtı hakkında geçerli olan manalarından münezzehtir.
Buna göre soruya neden olan Hadis'teki "gayret" kelimesini "Allah'ın razı olmaması kızması ve haramı işleyenin halini değiştirmesi" diye yorumlamak uygun olacaktır.
Kaynaklar:
(Sa'deddin et-Taftâzânî Şerhul-Makasıd İstanbul 1305 II s. 61-79 108-111; Şerhul-Akaid İstanbul 1310 s. 65-84; es-Seyyidü'ş-Şerif el-Cürcânî Şerhul-Mevakıf İstanbul 1239 s. 147 471-479; İmam Zeyneddin Mer'î Ekavilü's-Sikat Te'vilül-Esma-i ve's-Sıat Beyrut 1406/1985; Ahmet Asım Merhu'f-Meâli Şerhul-Emali İstanbul 1304; Abdüllatif Harput Tenkihul Kelam Abdüsselam b. İbrahim el-Lakkanî Şerh-ü Cevherati't-Tevhid; İzmirli İsmail Nakkı Yeni İlm-i Kelam; Şehristanî el-Milel ve'n Nihal).
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet