Değerli kardeşimiz
Allah'ın hiçbir şeye benzetilemeyeceği onun hiç benzerinin olmadığı gerçeği
"Allah'a benzer hiçbir şey yoktur." (Şura 42/11)
mealindeki ayette çok açık bir şekilde ifade edilmektedir. İslam ümmetinin itikadı da bu merkezdedir. Bu sebepledir ki Kur'an'da geçen "Arş'a istiva yed/el vech/yüz" gibi bazı kavramlar özellikle Eşarî ile başlayan yeni dönem alimleri tarafından müteşabih/manaları derin ve kapalı olarak kabul edilmiş ve bu inanca uygun tevil edilmiştir. Bu derin manalı ve müteşabih olan bazı kavramlar hadislerde de söz konusudur. Konuya yardımcı olacağını düşündüğümüz bu kısa açıklamadan sonra sorunun asıl cevabına geçebiliriz:
a. Muhyiddin İbn Arabî "Hakk Teâlâ'nın evvelki şekli buluta benzer bir duman şeklinde olmasıdır." şeklinde bir ifade kullanmamıştır. Onun ifadesi aynen şöyledir:
"Allah mahlukatı yaratmadan önce bir 'AMA'da idi. Ama'nın ne altında hava vardı ne de üstünde (Yani altında ve üstünde hava olmayan ama'da idi)." (bk. El-Futuhatu'l-Mekkiye I/148).
b. İbn Arabî bu konuyu bir hadis-i şerife dayanarak açıklamaktadır. Hadiste gelen rivayet şöyledir: Ashap'tan Ebu Rezîn anlatıyor:
"Ben: "Ey Allah'ın Resulü! Rabbimiz mahlukatı yaratmadan önce neredeydi?" diye sordum. "Allah mahlukatı yaratman önce bir 'AMA'da idi. Amanın altında da hava üstünde de hava vardı. Sonra Arşını su üzerinde yarattı." diye cevap verdi."(Ahmed b. Hanbel; IV/11-12; Tirmizî Tefsir 12; İbn Mace Mukaddime 13)
Alimlerin bildirdiğine göre 'Amâ'dan maksat Allah ile birlikte hiçbir şey yoktu demektir. (Tirmizî agy.) İbn Mace'nin rivayetinde yer alan "Onunla birlikte hiçbir yaratık yoktu" ilavesi de bu anlamı pekiştirmektedir.
İbn Esir en-Nihaye fi Garibi'i-Hadisi ve'l-Eser adlı eserinde bu konuda şu bilgileri vermiştir:
'Amâ' kelimesi uzatmalı şekliyle "bulut" demektir. Bazı rivayetlerdeki 'Amen' kısaltmalı şekliyle de "Allah ile birlikte hiçbir şeyin olmadığını" ifade etmektedir.
Bunun 'ince bulut' anlamında olduğunu söyleyenler de vardır.
Bazı âlimlere göre 'Amâ'insan aklının kavrayamayacağı insan idrak sınırının ötesinde olan bir kavramdır.
Ünlü Dil bilgini el-Ezherî "Biz buna iman ederiz fakat herhangi bir şekilde onu nitelendiremeyiz." diyerek görüşünü açıklamıştır. (bk. a.g.e III/576 -el-Mektebe eş-şamile)
Bazı bilginler mananın yanlış anlaşılmaması için hadiste bir muzafın/tamlayan bir kelimenin/Arş kelimesi takdir edilmesinin lüzumuna işaret etmişler. Buna göre "Ey Allah'ın Resulü! mahlukatı yaratmadan önce Rabbimiz neredeydi?" ifadesi "Rabbimizin Arşı neredeydi?" şeklindedir. Bu kelimenin takdir edilmesi "Allah'ın Arşı su üzerindeydi."(Hud 11/7) mealindeki ayetin ifadesine de uygundur.
Nitekim alimler
"Onlar ancak buluttan gölgeler içinde Allah'ın (emrinin) ve meleklerin gelmesini ve işin bitirilmesinden başka bir şey mi beklerler? Halbuki bütün işler sadece Allah'a döndürülür."(Bakar 2/210)
mealindeki ayette de "Allah'ın gelmesi" ifadesinde emir kelimesini takdir etmişler ve "Allah'ın emrinin gelmesi..." şeklinde anlamışlardır. (a.g.y).
İbn Arabî 'Amâ'nın Allah'ın nurunun tecelli ettiği ilk sahne olduğunu ifade etmekti. (Fütuhat a.g.y). Kendisinin her zaman olduğu gibi bu konuda da kullandığı hususî bir dili vardır. Onun seviyesinde olmayanların anlaması oldukça zordur. Bu sebeple biz gerek İbn Arabî'nin yukarıdaki açıklamasından ve gerekse hadiste geçen 'Ama' kelimesinin de yardımıyla bu konuyu -anladığımız kadarıyla- şöyle açıklayabiliriz:
1. Hadiste geçen 'Amâ' kavramı anlamı ne olursa olsun bir muammayı ifade etmektedir. Yani varlık yaratılmadan önce Allah'ın isim ve sıfatlarının nasıl olduğu bilinmez bir muamma idi.
Allah'ın varlığı birliği yaratıcılığı ilmi hikmeti kudreti bağışlaması affı gazabı celal ve cemal ve kemal sıfatlarının olup olmadığı bilinmiyordu. Bu durum 'Amâ' olarak ifade edilmiş olabilir.
'Ben gizli bir hazine idim kendimi tanıtmak istedim mahlukatı yarattım ki beni tanısınlar.' (Aclunî II/132).
Bu hadis hadis alimlerince senet bakımından eleştirilmiş olmakla beraber Aliyyu'l-Karî gibi bazı alimler bunun manasının doğru ve
"Cinleri ve insanları sırf bana kulluk etsinler diye yarattım."(Zariyat 51/56)
ayetine uygun olduğunu söylemiş ve İbn Abbas'ın bu ayette geçen 'ibadet/kulluk'tan maksat Allah'ı tanımaktır şeklindeki açıklamasını delil göstermiştir. (bk. agy; Aliyyu'l-Karî el-Esraru'l-Merfua s. 273).
Bu açıklama İbn Arabî'nin genel felsefesiyle de uyuşmaktadır. Nitekim İbn Arabî söz konusu hadisi şöyle açıklamıştır:
"Mahlukatı yarattım ki bana bir ayna olsun ve o aynada cemalimi göreyim."(bk. İşarartu'l-İ'caz s.17).
Demek ki mahlukat yaratılmadan önce güneşin bulut arkasında gizlendiği gibi Şems-i Ezelî olan yüce Allah'ın isim ve sıfatları o mahiyeti bilinmez gizemde bir muamma idi. "Amânın altında hava üstünde hava vardı." Yani Onunla birlikte hiçbir varlık yoktu. Kimse onu tanımıyordu. Çünkü varlıktan eser yoktu. Sonra mahlukatı yarattı ve kendisini tanıttı.
"Her cemal ve kemal sahibi kendi cemal ve kemâlini görmek ve göstermek istemesi sırrınca o Sultan-ı Zîşan dahi istedi ki bir fuar açsın içinde sergiler dizsin ta insanlara ve diğer şuurlu varlılıklara saltanatının haşmetini servetinin şaşaasını sanatının harikalarını kendi maharetini göstersin. Ta ki manevî cemal ve kemâlini iki vecihle müşahede etsin: Bir vechi bizzat kendi kuşatıcı ilmiyle ve bakışıyla görsün. Diğeri diğer şuurlu varlıkların nazarıyla baksın." (bk. Sözler On Birinci Söz s.120).
Bu safha ayan-ı sabitenin teşahhus ettiği varlığın ilk sahnesidir.
2. Amâ kavramının ince bulut anlamına geldiğini görmüştük. Bu anlama göre Amâ safhası kâinatın ikinci safhasını teşkil eden bulutumsu nebülaların teşekkül ettiği sahneye de dikkat çekmektedir. Hadiste Amâ olarak ifade edilen sahne Kur'an'da duhan/duman olarak ifade edilmiş gibidir. Aşağıdaki ayet bu hususu işaret etmektedir:
"Sonra (Allah'ın iradesi) duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona (göğe) ve yerküreye: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" dedi. İkisi de: "İsteyerek geldik" dediler." (Fussilet 41/11).
Hadiste geçen "Allah mahlukatı yaratmadan önce Âmâ'da idi." mealindeki ifadede yer alan "amâ" kavramı ikinci sahnede duman adını alıyor. Ve ayette bu şekilde yer alıyor. İnce bulut biraz daha varlıkların teşekkülüne medar olacak bir vaziyet alıyor. Sonuçta gök ve yer olarak ayrılıp sabit bir düzene geçiliyor. Ayette mealen yer alan "Ona (göğe) ve yerküreye: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" dedi. İkisi de: isteyerek geldik dediler." ifadesi bu gerçeğe işaret etmektedir.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi