Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Peygamberimizin (asm) Yahudi komşuları var mıydı?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:16    Güncellendi: 31.01.2025 23:16
Cevap

Değerli kardeşimiz

Medine Arabistan Yarımadasının mühim şehirlerinden biri sayılıyordu. Vadi olan arazisi oldukça geniştir. Vadi tamamen dağlarla çevrilidir. İklimi tatlı arazisi münbittir. Havası güzel suyu serin ve oldukça boldur. Yağışı Mekke'den fazladır.

Hz. Resülullah (s.a.v.)'ın hicretine kadar şehir Yesrib ismini taşıyordu. Bu adı buraya ilk gelip yerleşen "Yesrib" isimli Amalikalıdan aldığı söylenir.(1) Ancak bu kelimede "fesad" mânâsı bulunduğundan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu ismi beğenmedi ve onu "Medine" diye değiştirdi. Artık Müslümanlar arasında şehir "Yesrib" diye değil "Medine" adıyla anılmaya başladı. Bir ara "Medinetû'n-Nebî" diye de anıldıysa da sonraları sâdece "Medine" olarak kaldı. Tarihçiler Medine'nin 94 kadar ismi bulunduğunu kaydederler ve bunları teker teker zikrederler.(2)

Medine'de Müslümanlardan başka Yahudîler ve Hristiyanlar da oturuyordu. Bu bakımdan nüfusu kalabalık bir şehirdi. O zamanki nüfusunun 10.000 civarında olduğu tahmin edilmiştir.

Buradaki Müslümanlar Evs ve Hazreç kabilelerine mensup idiler. Evs ve Hazreç adındaki iki kardeşten üreyip çoğalan bu iki kabîle arasında Arapların seciyeleri icabı ihtilâflar kavgalar ve çarpışmalar birbirini kovalamıştı. Bu dahilî muharebelerin sonuncusu Buas Harbi idi ki 120 sene devam etmiş ve Efendimizin (asm) Medine'ye hicretlerinden beş sene kadar önce son bulmuştu. Bu kanlı muharebede her iki tarafın da en namlı bahadırları ya ölmüş veya malûl düşmüşlerdi. İşte Ensâr böyle perişan bir vaziyette iken Resûli Kibriya Efendimizin (s.a.v.) hicreti vuku bulmuştu.

Hicreti Nebevî'yle bu iki kardeş kabîle arasındaki düşmanlık eski uhuvvet ve muhabbete kalboldu. Dargınlık ve kırgınlıklar tamamen ortadan kalktı. İki taraf şâirlerinin okudukları kahramanlık ve fecaat destanları Arap edebiyatını dolduran ve senelerce kadınlar çocuklar tarafından terennüm edilen bu asırlık düşmanlığın yeni bir uhuvvete dönmesi hiç şüphesiz Cenâb-ı Hakk'ın Sevgili Efendimize (s.a.v.) ihsan ettiği bir armağanıdır.(3)

Hz. Âişe (r.a.) der ki:

"Buas günü Allah'ın Kendi Resulü (s.a.v.) için hazırladığı bir gündür ki bu muharebenin neticesi üzerine Resûlullah (s.a.v.) Medine'ye hicret etmiştir. Öyle ki hicret sırasında birbirleriyle çarpışmış Evs ve Hazreçlilerin cemiyetleri dağılmış eşrafı öldürülmüş ve yaralanmıştı. Bu perişanlık üzerine Allah birbirleriyle çarpışıp durmuş olan Ensâr' in İslâm camiasına girmeleri için bu günü Peygamberine (s.a.v.) hazırlamıştır."(4)

Buradaki Yahudîler ise üç kabileye mensup idiler: Benî Kaynuka Benî Kurayza ve Benî Nadir...

Şehirde sayıları en az olan Hristiyanlardır. Bunlar İslâm'ın Medine'de hızla yayılışı karşısında tahammül edemediler ve kısa bir zaman sonra Medine'den ayrıldılar. Uhud Savaşında müşrikler safında Müslümanlara karşı savaşan bu Hristiyanlar sonraları Bizans'a sığınmışlardır!

Siyasî hayat itibarıyla Medine o sırada ibtidaî denecek bir seviyede idi. Henüz kabîle hayatı yaşanıyordu. Tıpkı müşrik Araplarda olduğu gibi Yahudîlerde de her kabîle kendi başına müstakil bir topluluk teşkil ediyordu. Kendi reislerinden başka hiçbir otorite kabul etmiyorlardı.

Burada eşitlik mefhumundan ve tatbikatından da uzak bir hayat tarzı hâkimdi. Meselâ güçsüz kabilelere ödenen diyet güçlü ve nüfuzlu kabilelere ödenen diyetin yarısı idi. Cemiyet hayatı kanunlardan mahrum bulunuyordu. Gerektiğinde hakemler seçiliyor ve bu hakemlerin şahsî kanaat ve görüşlerine göre hüküm ve kararlar veriliyordu. Okuma yazma bilenlerin sayısı oldukça azdı.

İşte Peygamber Efendimiz (s.a.v.) coğrafî siyasî içtimaî yönleriyle ana hatlarını anlattığımız böyle bir şehre hicret edip gelmişti. Önünde mühim vazifeler vardı ve halli gereken birçok ağır mesele kendisini bekliyordu.

ABDULLAH B. SELÂM'IN MÜSLÜMAN OLMASI

Hz. Yusuf (a.s.)'ın sülâlesinden olan Abdullah b. Selâm Medine Yahudilerinin ileri gelen âlimlerinden biri idi.

Büyük bir âlim olan babası Selâm'dan birçok şeyle birlikte Tevrat'ı ve tefsirini de öğrenmişti. Ayrıca babası âhir zamanda gelecek peygamberin sıfat ve alâmetleri ile yapacağı işleri de kendisine anlatmış ve "Eğer o Harun neslinden gelirse ona tâbi olurum yoksa tâbi olmam." demişti. Selâm Efendimiz (s.a.v.) henüz Medine'ye gelmeden önce de vefat etmişti.

Resûl-i Kibriya Efendimizin (s.a.v.) Medine'ye gelişini Müslümanlara müjdeleyen Yahudînin sesini Abdullah b. Selâm da işitmiş ve kendisini tutamayarak "Allahü Ekber!" deyip tekbir getirmişti.

Bunu duyan halası "Allah seni umduğuna erdirmesin! Vallahi Musa Peygamber'in geleceğini duymuş olsaydın bundan fazlasını yapmazdın!" diyerek ona çıkışmıştı.

Abdullah ise "Ey hala!.. Vallahi gelen de onun kardeşidir! O da onun gibi bir peygamberdir!" demişti.

Bunun üzerine halası "Yoksa Kıyamet'e yakın gönderileceği bize haber verilen peygamber bu mudur?" diye sormuştu.

Abdullah "Evet..." cevabını verince de "Öyle ise davranışında haklısın!" demişti.(5)

Resûl-i Kibriya Efendimiz (s.a.v.) Medine'ye teşrif buyurdukları zaman Abdullah b. Selâm da onu görmek için gitmiş ve Efendimizin (s.a.v.) nurlar saçan mübarek simasını görünce

"Şu sîmada yalan yok! Şu yüzde hile olamaz!"

diye kendi kendine söylenmişti.(6)

Peygamberimize Soru Sorması ve İslâm'ı Kabulü

Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) henüz Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin evinde misafir kaldığı bir sıradaydı. Abdullah b. Selâm da Efendimizi (s.a.v.) ziyarete geldi ve ona birtakım sualler sordu. Tevrat'tan sorduğu suallerine yine Tevrat'a uygun cevaplar alınca şehâdet getirerek Müslüman oldu.(7) Sonra da

"Yâ Resûlallah!.. Yahudî milleti iftiracı yalancı bir millettir. Yarın benim Müslüman olduğumu duyunca türlü yalanlar uydurup iftirada bulunurlar. Müslümanlığım duyulmazdan önce beni onlardan sorup mevkiimi tasdik ettiriniz!" dedi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onu bir tarafa gizleyip Yahudî ileri gelenlerinden bazılarını davet etti ve onlara

"Ey Yahudî cemaati!.. Siz benim Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğumu pek iyi bilirsiniz! Ben hak dinle geldim; Müslüman olunuz!" dedi. Yahudiler

"Biz senin peygamber olduğunu bilmiyoruz!" diye karşılık verdiler ve bu sözlerini üç sefer tekrarladılar. Bundan sonra Resûli Ekrem

"Sizin içinizde Abdullah b. Selâm adında birisi var. O nasıl bir kişidir?" diye sordu. Yahudiler

"O bizim içimizde hayırlı bir babanın hayırlı bir oğludur. Kendisi de babası da en faziletlimiz en âlimimizdir." diye şehâdet ettiler. Resûlullah

"Abdullah b. Selâm Müslüman olursa siz ne dersiniz?" diye sordu.Yahudîler

"Hâşâ!.. Abdullah İbni Selâm hiçbir vakit Müslüman olamaz!" dediler.

Efendimiz (s.a.v.) sualini üç sefer tekrarladı. Her seferinde onlar da aynı inkârı cevabı verdiler. Bunun üzerine Resûl-i Kibriya Abdullah İbni Selâm'a hitaben

"Yâ İbni Selâm!.. Gel!.." diye çağırdı. Abdullah saklı bulunduğu yerden çıktı ve Müslüman olduğunu ilân etti; Yahudilere de

"Ey Yahudî cemaati!.. Allah'tan korkunuz! Size geleni kabul ediniz. Vallahi siz de bilirsiniz; o yanınızdaki Tevrat'ta ismini ve sıfatını yazılı bulduğunuz Resûlullah'tır." diyerek onları İslâm'a davet etti.(8) Fakat Yahudîler

"Sen yalan söylüyorsun! Sen şerir oğlu şeririmizsin!" dediler ve onu kıymetini düşürmek için türlü türlü kusur ve kabahatler isnad ederek kötülediler. Abdullah b. Selâm

"Yâ Resûlallah!.. Korktuğum işte bu idi! Ben sana onların gaddar yalancı fâcir ve müfteri bir millet olduğunu haber vermemiş miydim? İşte dediğim çıktı!" dedi.(9)

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Yahudileri huzurundan çıkardı. Abdullah b. Selâm ise evine gitti. Onun davetiyle bütün ev halkı ve halası da Müslüman oldu.(10) Yahudilerin bazı ileri gelenleri Abdullah b. Selâm'ı türlü türlü desise ve sözlerle Müslümanlıktan vazgeçirmeye çalıştılarsa da muvaffak olmadılar.

Abdullah b. Selâm'la birlikte birçok Yahudi âlimi de samimî olarak İslâm'ı kabul edip Müslümanlıkta sebat gösterdiler îman etmeyen diğer Yahudi âlimleri ise "Muhammed'e bizim şerlilerimiz tâbi oldu! Eğer hayırlı olsalardı atalarının dinini terketmezlerdi." diye ileri geri konuşmaya başladılar. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak indirdiği âyeti kerîmede meâlen şöyle buyurdu:

"Onların hepsi bir değildir. Ehl-i Kitap içinde bir cemaat vardır ki gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar."(11)

Dipnotlar:

1. Süheylî Ravdû'l Ünf II/16; Müslim Sahih IV / 120.
2. bk. Âsim Koksal Hz. Muhammed ve İslâmiyet Medine Devri I / 30.
3. Tecrid Tercemesi X /123.
4. Buharî Sahih II/309.
5. İbni Hişam Sîre II/163; Belâzurî Ensab I/266.
6. İbn-i Sa'd Tabakat I/235; ibn-i Abdi'l-Berr istiab III/922; Bediüzzaman Said Nursî Mektûbat s. 92.
7. Buharî a.g.e. II/335; Ahmed İbn-i Hanbel Müsned III/108
8. İbn-i Hişam Sîre II/164; Buharî Sahih II/335.
9. İbn-i Hişam a.g.e. XII/164.
10. a.g.e.
11. Âl-i İmrân 3/113.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet