Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Peygamber Efendimizin kabir azabıyla ilgili gördüğü rüya nasıldır?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:16    Güncellendi: 31.01.2025 23:16
Soru Detayı

Peygamber Efendimiz (asm) bir rüya görmüş. Birisine taş atıyolar sormuş bu ne diye Peygamberimize de yürü yürü demişler sonra tek tek anlatmış. Uzun adam görmüş çocuklar ile Hz. İbrahim imiş daha uzun bir hadis...
-  Bu rüyaya göre kabirde azap görecekler kimlerdir?
- Böyle bir hadis var mı var ise nasıl ders almamız gerekir?

Değerli kardeşimiz

Evet böyle bir rüya vardır. Nebi-i Muhterem Efendimiz (asm)'in hayatında rüyaların önemli bir yeri vardır. Hz. Aişe'nin belirttiğine göre Peygamber-i Zîşân Efendimiz'in gördüğü rüyalar sabah aydınlığı gibi açık ve berrak bir şekilde gerçekleşirdi. Özellikle ilâhî vahye alışma ve ısınma dönemi olan peygamberliğin ilk altı ayında bir kısım vahiyleri rü'yâ-yı sâdıka şeklinde alırdı.

"Gerçek düş" demek olan "sâdık rüyalar" vahyin mertebelerinden biridir. Ashâb-ı kirâm Nebiy-yi Kerîm Efendimiz (asm)'in rüyada da vahiy aldığını bildikleri için yolculukta ve başka zamanlarda kendiliğinden uyanıncaya kadar onu uyandırmazlardı.

Kâinâtın Efendisi (asm) rüyaya büyük önem verirdi. Bilhassa sabah namazlarından sonra sahâbîlerine "İçinizde rüya gören var mı?" diye sorar "Gördüm." diyenlerin düşünü yorumlardı. İyi bir insan tarafından görülen güzel rüyanın peygamberliğin kırk altı kısmından biri olduğunu belirtir (Buhârî Ta'bîr 2 26) bu ümmete peygamberlikten sonra sâlih rüyaların kaldığını söylerdi (Buhârî Ta'bîr 5). Bu sözleriyle o gönül gözü açık samimi mü'minlerin rüyalar vasıtasıyla ilâhî müjdeleri doğru haberleri ve uyarıları her zaman alabileceklerine işaret ederdi.

Şimdi soruda geçen konuyla ilgili Efendimiz (asm)'ın Sahîh-i Buhârî'de rivayet edilen (Ta'bîr 48) rüyasını nakledelim. Bizim için dersler ve ibretlerle dolu bu rüyayı Peygamber-i Zîşân Efendimiz ashâbına anlatmış Semüre İbni Cündeb radıyallahu anh de onu bize rivayet etmiştir.

O sabah Resûl-i Kibriyâ şöyle buyurdu:

"Bu gece düşümde bana iki kişi gelerek 'Haydi yürü gidiyoruz.' dediler. Ben de onlarla beraber gittim.

Yere uzanmış bir adamın yanına vardık. Elinde bir kaya parçası bulunan bir başka adam onun başı ucunda ayakta duruyor elindeki kayayı yere uzanmış olan adamın tepesine indiriyor başını yarıyordu. Taş yuvarlanıp gidiyor adam taşın arkasından koşup alıyor o geri gelinceye kadar ötekinin başı iyileşiyor eski haline geliyordu. Adam da daha önce yaptığını aynen tekrarlayıp duruyordu. Ben yanımdakilere:

- Sübhânellah! Bu nedir  dedim.

- Yürü yürü hele dediler. Yürüdük."

(Peygamber aleyhissalatü vesselâm gerek bu adamın gerekse daha sonra gördüğü şahısların kimler ve suçlarının neler olduğunu her defasında sorduğu halde yanındaki melekler ona hemen cevap vermemişler gezi bittikten sonra gördüğü olaylar hakkında sırasıyla bilgi vermişlerdir. Biz hem sizi fazla merakta bırakmamak hem de hangi cezanın hangi suçun karşılığı olduğunu hemen öğrenip bellemek için bu bilgileri sahneler değiştikçe arz edeceğiz.)

(Bu ilk olayda kafası taşla yarılan adam meleklerin haber verdiğine göre Kur'an'ı öğrendiği halde okumayan ve farz namaz vaktini uyku ile geçiren kimseydi.)

Efendimiz sözüne şöyle devam etti:

*"Derken sırt üstü yatmış bir adamın yanına vardık. Baş ucunda da elinde demir çengel bulunan bir başkası duruyordu. Bu adam yatan kişinin bir tarafına geçip elindeki çengelle avurdunu burnunu ve gözünü ta ensesine kadar yarıyor sonra öbür tarafına geçip orasını da aynı şekilde parçalıyordu. Bir tarafını yarıncaya kadar önceki yardığı taraf eski haline geliyor adam da sürekli aynı şekilde parçalamaya devam ediyordu. Ben:

- Sübhânellah! Bunlar ne  dedim.

- Yürü yürü hele  dediler. Yürüdük."

(Meleklerin bildirdiğine göre avurdu burnu ve gözleri demir çengelle yarılan adam sürekli yalan söyleyen ve etrafa yalan haber yayan bir kişiydi.)

* "Daha sonra fırın gibi bir yapıya vardık. Oradan gelen fakat ne olduğu anlaşılamayan çığlıklar feryadlar birbirine karışıyordu. O yapının içinde çıplak bir sürü erkek ve kadınların bulunduğunu anladık. Altlarından alevler yükseldikçe onlar çığlık atıyor feryat koparıyorlardı. Ben:

- Bunlara ne oluyor  dedim.

- Yürü yürü hele  dediler. Yürüdük."

(Meleklerin söylediğine göre fırın içinde işkenceye tâbi tutulan o çıplak erkek ve kadınların suçu zina etmekti. İşledikleri günaha uygun bir ceza ile öncelikle vücutlarının alt tarafı yakılıyordu.)

* "Nihayet kandan bir nehire vardık. Nehrin içinde yüzen bir adam kıyısında da yanına birçok taş yığmış bir başka adam vardı. Nehirde yüzen kişi yüzeceği kadar yüzdükten sonra kıyıya geliyor ve ağzını açıyordu. Kıyıdaki adam da onun ağzına bir taş koyuyor yüzen kişi dönüp yüzmesine devam ediyor sonra dönüp yine kenara geliyor ağzını açıyor öteki de ağzına bir taş daha atıyor o da dönüp gidiyordu. Ben yanımdaki iki kişiye:

- Bu adamların hali nedir böyle  dedim.

- Yürü yürü hele  dediler. Yürüdük."

(Nehirde yüzerek devamlı taş yutan bu adam faiz yiyen bir kişiydi.)

* "Çirkin mi çirkin bir adamın yanına vardık. Adam sürekli ateş yakıyor ve ateşin etrafında dolanıp duruyordu. Ben:

- Bu adam neci  dedim.

- Yürü yürü hele  dediler. Yürüdük."

(Daha sonra meleklerin bildirdiğine göre yanındaki ateşi sürekli yakıp etrafında dolaşıp duran o çirkin görünüşlü kişi cehennemin görevlisi Mâlik'ti.

* "İçinde baharın tüm çiçek çeşitlerinin bulunduğu geniş yemyeşil bir bahçeye vardık. Bahçenin ortasında gayet uzun boylu bir adam vardı. O kadar ki göğe uzanan başını nerede ise göremeyecektim. Adamın etrafında hayatımda hiç görmediğim kadar çok çocuk bulunuyordu. Ben:

- Bu adam ve bu çocuklar kim (ne yapıyorlar)  dedim.

- Yürü yürü hele  dediler. Yürüdük."

(Melekler daha sonra bahçedeki o uzun boylu adamın İbrahim aleyhisselâm olduğunu etrafındaki çocukların da İslâm fıtratı üzere ölen küçük yavrular olduğunu belirttiler. Anlaşılan müşriklerin çocukları da onların arasındaydı.)

* "Gide gide büyük bir ağaçlığa vardık ki ben onun gibi güzel ve geniş bir ağaçlık görmüş değilim. Beni götürenler. 'Gir oraya!' dediler. Birlikte girdik ve bir tuğlası altın bir tuğlası gümüşten örülmüş bir şehirle karşılaştık. Şehrin kapısına varıp açılmasını istedik. Kapı açıldı biz de girdik. Bizi vücutlarının yarısı bugüne kadar gördüklerinizin en güzeli diğer tarafı bugüne kadar gördüklerinizin en çirkini birtakım adamlar karşıladı. Yanımdaki iki kişi onlara:

- Gidip şu nehre girin  dediler. Bir de ne göreyim nehrin suyu süt gibi bembeyaz enine doğru akan bir nehir. Adamlar gidip nehre girdiler sonra çıkıp yanımıza geldiler. Çirkinlikleri tamamen gitmiş hepsi de son derece güzelleşmişlerdi."

(Melekler vücutlarının yarısı güzel yarısı çirkin o adamların yaptıkları güzel işleri kötü işlere karıştıran kimseler olduklarını ancak Allah Teâlâ'nın onları bağışladığını söylediler.)

* "Beni götüren o iki kişi bana o güzel yeri göstererek:

- Burası Adn cennetidir şurası da senin konağındır dediler. Başımı kaldırıp baktım bir de ne göreyim: beyaz buluta benzeyen bir köşk. 'İşte burası senindir.' dediler. Ben onlara:

- Allah size büyük hayırlar ihsan etsin beni bırakın da oraya gireyim dedim.

- Hayır şimdi değil! Sen oraya daha sonra gireceksin dediler."

Bu hadisten alacağımız ders şudur:

Yüce Rabbimiz bizim iyi birer Müslüman olmamızı istemektedir. Hayatımızı kendi istediği Peygamberi aracılığı ile öğrettiği şekilde devam ettirmemizi buyurmaktadır. Resûl-i Ekrem'ine rüyasında hem Adn cennetini hem de tüyler ürperten azâb şekillerini göstermek suretiyle kullarının cennetlere lâyık olduğunu onların orada yaşamalarını istediğini belirtmekte bu ikazlara kulak vermeyenlerin ise en kötü cezalara çarptırılacağını hatırlatmaktadır.

Hadisteki iki arkadaş Cebrail (a.s) ve Mikail (a.s)'dır. Anlatılan cezalandırma şekilleri kıyamet öncesi kabir azabı olarak yaşanacak olaylardır. Hangi günahların cehennem öncesi nasıl cezalandırılacağı ile ilgili olan bu ilginç ve ibretli hadis bizi haram helal ölçülerine dikkat etmeye çağırıyor. Kıyametle birlikte gelecek olan hesap mizan mahşer sırat ve sonrasında nasıl bir cehennem azabının olacağı bu hadiste konu edilmiyor.

Bizim rüyalarımız bizi ilgilendirir. Kimse için delil ve ölçü olmayabilir. Ancak Allah Resûlü aleyhissalatü vesselamın gördüğü ve anlattığı her rüya bizim için delildir. Çünkü vahyin başlangıcı sadık rüyalardır. Bu rüyada anlatılan her olay aynıyla gerçekleşecektir. Cenabı Hak Peygamberini rüya da dâhil farklı şekillerde bilgilendirmiştir. Efendimiz de bu bilgiler çerçevesinde bize kabir ve ahiret âlemi ile ilgili ikaz ve uyarılarda bulunmuştur.

Bu hadise göre müminler özellikle şu konulara dikkat etmelidir:

1. Kur’an öğrenilecek unutulmayacak hayat kitabı olarak yaşanacak.

2. Namazda tembellik gösterilmeyecek uykuya kurban edilmeyecek.

3. Yalan zina faiz gibi günahlar can yakıcı azaba götüren günahlardır. Bunlardan kaçınılacak.

Cenab-ı Hak bizleri kabir azabından mahşerin sıkıntılarından sırattan geçememekten ve son olarak da cehennem azabından muhafaza buyursun. Amin.

Kaynaklar:

- Buharî Ta'bir 48 Ezân (Sıfatu's-Salât) 156 Teheccüt 12 Cenâiz 93 Büyü 2. Cihâd 4 Bed'ü'l-Halk 6 Enbiya 8 Tefsir Berâet 15 Edeb 69; Müslim 23 (2275); Tirmizî Rü'ya 10 (2295)
- Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir Efendimizin Bir Rüyası Altınoluk 1997 - Haziran Sayı: 136 Sayfa: 020.
- Prof. Dr. İbrahim Canan Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi c. 4 Rüya Tabiri Bölümü 2.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet