Peygamber Efendimizin (asm) on yıl hizmetinde bulunmuş olan Enes bin Malik Hazretleri anlatır:
"Resul aleyhisselamdan bir şey istenmezdi ki Resul aleyhisselam onu isteyene vermiş olmasın." (Buhârî Edeb 39; Müslim Fedâil 56)
"Peygamber aleyhisselamın yanına bir adam gelir sadece dünyayı dünya malını elde etmeyi umarak Müslüman olur o gün akşam olmadan İslâmiyet kendisinin nazarında dünyadan ve dünya üzerindekilerden daha sevgili olurdu!" (bk. Müslim Fedâil 57-58; Müsned 3/108 175 259 284)
Kureyş müşriklerinin Eşrafından Safvan bin Ümeyye Mekke'nin fethinden sonra Müslüman olmadığı halde Huneyn ve Taif savaşlarında Peygamberimizin (asm) yanından ayrılmamıştı.
Peygamberimiz (asm) Ci'rane'de toplanan ganimet malları arasında dolaştığı ve onlara göz gezdirdiği sırada Safvan bin Ümeyye Peygamberimizin (asm) yanında bulunuyor develer davarlar ve güdücülerle dolu vadiye doğru bakıyordu. Bakışını uzattı durdu. Peygamberimiz (asm) ise onun bu halini göz ucuyla süzüyordu.
"Ebu Vehb! O vadi pek mi hoşuna gitti?" diye sordu. Safvan bin Ümeyye
"Evet!" dedi. Peygamberimiz (asm)
"O vadi de içindekiler de senin olsun!" buyurdu. Bunun üzerine Safvan kendini tutamadı:
"Peygamber kalbinden başka hiçbir kimsenin kalbi bu derece cömert ve üstün olamaz! Şehadet ederim ki Allah'dan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın Kulu ve Resulüdür!"dedi ve hemen orada Müslüman oldu. (bk. Tirmizî Zekât 30)
İbn-i Şihab'üzzühri'nin bildirdiğine göre: Resul aleyhisselam o gün Safvan bin Ümeyye'ye yüz deve vermiş sonra yüz daha sonra yüz daha eklemişti.
Safvan "Vallahi Resul aleyhisselam bana verdiğini verdi. Ama kendisi bana insanların en münfuru idi. Bana vermekte devam etti de nihayet nazarımda insanların en sevimlisi oldu!" demiştir.
Peygamberimiz (asm) böyle iki dağ arasını dolduran davarları verince Safvan bin Ümeyye kavmi olan Kureyşilerin yanına döndü.
Onlara "Ey Kavmım! Müslüman olunuz! Çünkü vallahi Muhammed öyle ihsanda bulunuyor ki yokluktan yoksulluktan hiç korkmuyor!" dedi.
Peygamberimiz (asm)'den bir şey istenildi mi asla "Yok!" demezdi.
Kendisine kim gelip bir şey ister istenilen şey yanında bulunursa onu yerine getirirdi. Bulunmazsa va'd ederdi. (bk. Ali Yardım Peygamberimizin Şemâili Erkam Yay. İstanbul 1998 s. 402)
Resulullah Efendimiz (asm) gençliğinden itibaren güvenilir itimat edilir bir kimse olarak tanınmıştır. Yirmi beş yaşlarında iken Mekke'de sadece "el-Emin" diye anılıyordu. Mekkeliler kendisine kıymetli eşyalarını teslim ederlerdi. Peygamber Efendimiz (asm) bu emanetleri sağlam bir şekilde iade ederdi. Emanetlere en zor anında sahip çıkardı.
Medine'ye hicret edeceği gece müşrikler öldürmek maksadıyla onun evini kuşatmışlardı. Evini terketmeden önce yanında bulunan emanetleri Hz. Ali (ra)'ye teslim etmiş ertesi gün sahiplerine vermesini istemiştir. En sıkıntılı zamanda bile emanetleri sahiplerine ulaştırdı.
İslâm dininin kısa zamanda kabul görmesi Resulullah Efendimizin (asm) güvenilir oluşunun payı büyüktür. Şayet davranışlarıyla güven vermeyen birisi olsaydı insanlar onun etrafında toplanmazdı.
Resulullah Efendimiz (asm) eshabına daima güvenilir olmayı telkin ederdi. Emanetin zıddı olan hiyanetin çirkin bir davranış olduğunu söylerdi. Sahabiler de Resulullah efendimizi emin olarak tanımışlar ve sonsuz bir güvenle kendisine bağlanmışlardır.
Her Müslüman Resulullah (asm) gibi güven vermesi her kesiminde ve her alanda bunu sürdürmesi gerekir. Anne babanın çocuğa çocuğun anne babasına; eşlerin birbirine; amirin memura memurun amire; işçinin işverene; işverenin işçiye; satıcının müşteriye; müşterinin satıcıya güven duyduğu bir cemiyet sağlıklı bir yapıya kavuşmuş olur.
Resulullah Efendimiz (asm) alışverişte güvenin bolluğa berekete vesile olacağını bildirir.
"Emanete riayet rızık hainlik ise fakirlik getirir." (Camiü’s-Sağir)
buyurur. Burada emanet sözde ve işte güven demektir. İnsanlar sözüne ve işine güvenilmeyen kimselerle irtibat kurmaktan çekinirler.
Şayet bu kişi ticaretle uğraşıyorsa alışveriş yapmaktan müşteri ise mal vermekten sanatkar ise iş sipariş etmekten kaçınırlar. Dolayısıyla bu tür kişilerin mallarına ve çalışmalarına rağbet azalır kazançları artmaz. İşte Resulullah Efendimizin (asm) "hainlik fakrilik getirir" sözündeki incelik burada yatmaktadır. Ama tersi olursa yani herkes birbirine güvenirse kazanç üretim ve tüketim artar. Bu da bolluğa ve zenginliğe vesile olur.
"Öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin!"
Adalet dinin esasındandır. Bunun için Kur'an-ı Kerim'de adalet üzerinde çok durulmuş Resulullah Efendimize (asm) insanlar arasında adaleti gerçekleştirmesi emrolunmuştur. Bir hak konusunda hüküm verilirken hakkın kendi lehine hükmedilmesi halinde bundan memnun olan fakat aleyhine hükmedilmesi halinde bu hükmü tanımayan insanların zalim oldukları bildirilmiştir.
Dinimiz kişisel çıkar akrabalık zenginlik fakirlik kin düşmanlık taraflardan birinin soylu veya aşağı tabakadan olması bedeni ve ruhi bakımdan kusurlu olması gibi durumlar bir hakkın ihlalini örtbas edilmesini adil davranmamayı adalet ilkesinden sapmayı mazur göstermeyeceğini bildirmiştir.
Resulullah Efendimiz (asm) faaliyetlerinde daima adaleti esas almıştır. İnsanlar arasında fark gözetmemiştir. Başkalarının gelişigüzel istek ve telkinlerinden etkilenmeden ilahi emirlerin gösterdiği doğrultuda hareket etmiştir. Kitaplarda onun adaletle ilgili çok sayıda sözü mevcuttur. İnsanlar arasında adaleti sağlamanın aynı zamanda bir sadaka olduğunu söylemiştir.
Peygamberimiz (asm) hak hususunda titiz davranır kimsenin canına ve malına zarar vermeyi ve üzerine kul hakkı geçmesini istemezdi. İstemeden zarar verdiği olursa bir özür dilemekle halledilebilecek veya buna gerek duyulmayacak durumda bile şayet kendisinden bir kısas talebinde bulunulursa seve seve bu isteği yerine getirirdi.
Resulullah Efendimiz (asm) adaletin zıddı olan zulmü her vesile ile kötülemiştir. Kitaplarda onun bu hususla ilgili çok sayıda ikazı yer almaktadır. Bunların en meşhurlarından birisi şudur:
"Müslüman Müslümanın kardeşidir ona zulmetmez..." (Buhârî Mezâlim 3)
Bu sözüyle o Müslümanların kardeş olduğunu dile getirdikten sonra Müslümanın en başta gelen vasfının kardeşine zulmetmemek haksızlık yapmamak olduğunu bildirmiştir. Müslümanların birbirine haksızlık yapmamasını istediği gibi aynı zamanda başkalarına da zulüm yapılmamasını emretmiştir. Kendisi haksızlığa uğrayanı daima korumuş mazlumun korunmasını ve ona yardım edilmesini istemiştir.
Allah Teâlâ adaleti emretmiş adaletin zıttı olan zulmü haram kılmıştır. Bu hususta birçok ayet-i kerimeler vardır. Birkaçı mealen şöyle:
"Allah insanlar arasında adaletle hükmetmenizi emreder." (Nisâ 4/58)
"Allah adalet yapmanızı ihsan etmenizi ve (muhtaç olan) akrabaya vermenizi emredip fuhştan münkerden (her çeşit kötüleklerden) ve zulüm yapmaktan da nehyeder." (Nahl 16/90)
"Ey iman edenler bir millete olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin adil olun!" (Mâide 5/8)
Çalışıp kazanmaya önem verirdi
Resulullah Efendimizin (asm) hayatı diğer alanlarda olduğu gibi çalışma hayatında da insanlar için örnektir. Doğruluk güvenilir olma adaleti uygulama ve sözleriyle davranışları arasında çelişki bulunmama gibi hallerde en güzel örnetti.
Kişinin çalışmasını üretimde bulunmasını ve ailesini geçindirmesini fakire yoksula yardım için çalışmayı Allah yolunda cihad ve gündüzleri oruç ve geceleri namazla geçirme ile bir tutmuştur. Peygamberimizin (asm) çalışma helal kazanç ile ilgili pek çok sözleri vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
"Hiçbir kimse kendi elinin emeği ile kazandığından daha hayırlı bir lokma asla yiyemez." (Tecrid c. VI s.369 H. No. 967)
"Allah'ım! Tembellikten korkaklıktan ihtiyarlığın verdiği düşkünlük ve cimrilikten sana sığınırım." (Buharî Edebu’l Mufred 2/72 H. No: 615)
"Doğru sözlü ve her konuda güvenilen bir ticaret adamı ahirette peygamberlerle sıddikler ve şehitlerle beraber olacaktır." (Tirmizî Buyu' 4)
"Allah kulunu helal kazanç talebinden yorgun düşmüş görmeyi sever." (Tac 2/35)
"İnsanın yiyip içtiklerinin en helal ve bereketli olanı çalışıp kazanarak elde ettiğidir." (İbn Mace H. No:2137)
"Birinizin sırtında odun destesi taşıması versin veya vermesin insanlara gidip el açmasından daha iyidir." (Buharî Buyu' 15)
En kötü şartlar altında çalışmayı dahi başkalarına yük olmaktan iyi gören Resulullah Efendimizin (asm) bu sözleriyle insanları çalışmaya teşvik ettiği tembelliği kötülediği çalışkan insanları dünya ve ahiret mutluluğu ile müjdelediği görülmektedir.
Resulullah Efendimiz (asm) insanları çalışmaya teşvik ettiği gibi bizzat kendisi de çalışmış ve çalışma hayatının ilkelerini kendi hayatında uygulama alanına koymuştur. Çalışmalarını çocukluğundan itibaren hayatının sonuna kadar sürdürmüştür. Nitekim bilindiği üzere çocukluğunda çobanlık yapmıştır.
Gençliğinde ve yetişkinliğinde ticaretle meşgul olmuştur. On iki yaşında iken amcası ile birlikte uzun bir ticaret yolculuğuna çıkmıştır. Yirmi beş yaşında iken Hz. Hatice (ra)'nin kervanını ücret karşılığında Suriye'ye götürüp getirmiştir. Ticari faaliyetlerinde meslektaşlarının ticari ilişkilerde bulunduğu kimselerin ve tüm Mekkelilerin güvenini kazanmıştır.
Onun bütün bu faaliyetleri geçimini temine yönelik çalışmalardır. O bütün bunların yanında sosyal faaliyetlerde de bulunmuştur. Gençliğinde Hilfülfudul cemiyetine katılması ve Kabe'nin inşası sırasında hakemlik yapması bunlara güzel birer örnektir.
İlave bilgiiçin tıklayınız: