Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Hz. Eyyub'ın hayatı hakkında bilgi verir misiniz?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:16    Güncellendi: 31.01.2025 23:16
Cevap

Değerli kardeşimiz

HZ. EYYÛB (A.S.)

A. Soyu Zamanı ve Ülkesi

Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Eyyûb (a.s.)'dan dört yerde bahsedilmiş ve hakkında çok az bilgi verilmiştir. Onun hakkındaki bu bilgiler peygamber olarak görevlendirilmesi üstün ahlâkı ağır bir hastalığa yakalanması ve Cenab-ı Hakk'ın lütfuyla bu hastalıktan kurtulmasıyla sınırlıdır. Konunun akışı içinde aktaracağımız bu âyetlerde onun soyu ne zaman ve hangi ülkede yaşadığı veya görevi sırasında nelerle karşılaştığı hususlarında bilgi bulunmamaktadır. Buna karşılık kısas-ı enbiyâ tarih ve tefsir kaynaklarında Hz. Eyyûb (a.s.)'ın soyu ve yaşadığı zaman hakkında farklı rivayetler aktarılmıştır. İbn İshak'ın aktardığı bir rivayete göre Hz. Eyyûb (a.s.) Hz. Yakub (a.s.)'ın Rumların atası olan oğlu Ays evlâdındandır ve soy kütüğü şöyledir: Eyyûb b. Âmûs b. Râzic (veya Ruil) b. Ays. Annesi ise Hz. Lût (a.s.) soyundandır. Hanımı da Efrâhim b. Yusuf'un kızıdır.

Diğer bir rivayete göre Hz. Eyyûb (a.s.)'m babası Hz. İbrahim (a.s.)'ın Nemrut tarafından ateşe atılması esnasında iman edip onunla birlikte hicret edenlerden biri annesi Hz. Lût (a.s.)'ın; hanımı ise Hz. Yakub (a.s.)'ın kızıdır. Taberî ve İbnü'l-Esir birinci rivayeti tercih etmekle birlikte Hz. Eyyûb (a.s.)'ın hal tercümesini Hz. Yusuf (a.s.)'dan önce vermişlerdir. Hz. Eyyûb (a.s.)'ın Hz. Yakub (a.s.) zamanı nebilerinden olduğunu bildiren ikinci rivayeti buna gerekçe göstermişlerdir. Onun Hz. Dâvud (a.s.) ve Hz. Süleyman (a.s.) zamanında yaşayan Arap asıllı bir nebî olduğunu ileri sürenler de çıkmıştır. Mevdûdî Ahd-i Atik'teki Eyyûb kitabından daha güvenilir olarak nitelediği İşâyâ ve Hezeikel kitaplarına istinaden Hz. Eyyûb (a.s.)'ın M.Ö. IX. yüzyıl veya daha önce yaşadığı görüşünü benimsemiştir.

B. Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Eyyûb (as) Hakkında Verilen Bilgiler

Az önce geçtiği gibi Kur'ân dört yerde Hz. Eyyûb (a.s.)'dan bahsetmiştir. Bunlardan birincisi olan Nisa sûresinin 163. âyetinde Allah Teâlâ Rasülullah (s.a.v.)'e hitaben ona gönderdiği gibi diğer bütün peygamberlere de vahiy gönderdiğini bildirerek Onlardan bâzılarının isimlerini vermektedir. Hz. Eyyûb (a.s.) da bunların arasındadır:

"(Ey peygamber) Biz Nuh'a ve ondan sonraki bütün peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Tıpkı İbrahim'e İsmail'e İshak'a Yakub'a torunlarına İsa'ya Eyyüb'a Yunus'a Harun'a ve Süleyman'a vahyettiğimiz ve Davud'a Zebur'u verdiğimiz gibi."

En'am sûresinin 84. âyetinde ise yine bâzı peygamberlerin isimleri sayılmakta onların hidâyete ulaştırıldıkları ve yaptıkları iyi işler karşılığında ödüllendirildikieri bildirilmektedir.

"Bundan başka ona (İbrahim'e) İshak ve Yakub'u ihsan ettik ve her birini hidâyete erdirdik. Nuh'u da daha önce hidâyete erdirmiştik. Onun soyundan Davud'u Süleyman'ı Eyyûb'u Yusuf u Musa'yı Harun'u da. İşte iyi işler yapanları böyle mükâfatlandırırız. "

Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Eyyûb (a.s.)'m isminin üçüncü defa zikredildiği Enbiya sûresinde Cenab-ı Hak bâzı peygamberlerine verdiği imkânlar ve onlara yaptığı yardımlardan bahsederken Hz. Eyyûb (a.s.)'in yakalanmış olduğu hastalıktan kurtulmak için yaptığı duaya da işaret etmiş ve onun bu duasını kabul ettiğini ona şifa ile birlikte yeniden evlât ve bol miktarda mal verdiğini açıklamıştır. Ayrıca onun bu durumunu musibetlere mâruz kalan mü'minlerin bu belâların giderilmesini Allah'tan istemeleri ve ihlâsla ona sığınmaları hususunda örnek göstermiştir:

"Eyyûb'u da hatırla! O bir zaman rabbine 'Doğrusu ben bir hastalığa yakalandım. Sen merhametlilerin en merhametlisisin bana merhamet et!' diye dua etmişti. Bunun üzerine duasını kabul ettik ve onu yakalandığı dertten kurtardık. Ayrıca katımızdan bir rahmet ve bize kulluk edenlere bir ders olmak üzere ona aile fertlerini ve onlarla birlikte bir o kadarını daha verdik."

Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Eyyûb (a.s.)'dan son kez bahsedilen Sâd süresindeki âyetlerde (41-44) de onun hastalığı ve Allah'ın lütfuyla şifa bulması hakkında bilgi verilmiştir. Burada önceki bilgilere ilâve olarak onun yakalandığı dertten nasıl kurtulduğuna malına mülküne yeniden kavuştuğuna engin sabrına ve hammıyla ilgili bir duruma işaret edilmiş; ayrıca onun Allah'a yönelen çok güzel bir kul olduğu belirtilmiştir:

"Ey Muhammedi Kulumuz Eyyûb'u hatırla! Hani bir zaman o Rabbine 'Gerçekten şeytan bana meşakkat ve ıztırap dokundurdu!' diye nida etmişti ona 'Ayağını yere vur! İşte sana yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su!'dedik. Nezdimizden bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere biz ona aile fertlerini ve önceki mal-mülkünü bahşettik bir o kadar da artırdık. Biz Eyyûb'a 'Eline bir demet sap alıp onunla hanımına vur yeminini bozma!' demiştik. Gerçekten biz onu sabırlı bulmuştuk. O ne güzel kuldu! Daima Allah'a yönelirdi."

Kur'ân-ı Kerim'in Hz. Eyyûb (a.s.) hakkında verdiği bilgiler bunlardan ibarettir. Görüldüğü gibi orada onun peygamber olduğunun bildirilmesi ve güzel ahlakı yanında sâdece hastalığı ve Cenab-ı Hakk'ın lütfuyla bu hastalıktan kurtuluşundan söz edilmiştir. Bu hastalığından bahsedilirken de duyduğu rahatsızlık bu rahatsızlığı yüzünden yaşadığı acıyı şeytana nispet etmesi Yüce Allah'ın emrine uyarak hastalıktan şifa bulma şekli yeniden mal mülk ve evlâda kavuşması hastalığı sırasındaki bir yemini ve bu yeminini yerine getirmesiyle ilgili tavsiyeye yer verilmiştir. Dolayısıyla Kur'ân-ı Kerim'de onun hastalığının sebebi ne tür bir hastalık olduğu ve safhaları hakkında bilgi yoktur. Tevrat ve diğer kaynaklarda anlatılanları bir tarafa bırakıp sâdece âyetlerdeki bilgileri esas aldığımız takdirde onun bu hastalığının diğer peygamberlerin tâbi tutulduğu imtihanlar cinsinden derecesinin yükseltilmesine vesile kılman bir imtihan olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Eyyûb (a.s.) büyük bir sabır göstererek bu imtihanı başarıyla tamamlamıştır. Şimdi onun hastalığıyla ilgili olarak sâdece Kur'ân'da işaret edilen hususları ve bu konularda yapılan açıklamaları vermek istiyoruz:

C. Üstün Sabır Sahibi Güzel Bir Kul

Allah Teâlâ mealini aktardığımız son âyette hastalığı sırasında gösterdiği fevkalâde sabrı ve tevekkülü dolayısıyla Hz. Eyyûb (a.s.) hakkında şöyle buyurmuştur: "Gerçekten biz onu sabırlı bulmuştuk. O ne güzel kuldu! Daima Allah'a yönelirdi."

Kavmine peygamber olarak görevlendirilen Hz. Eyyûb (a.s.) tefsirlerde ve diğer kaynaklarda anlatıldığına göre büyük bir zengindi. Geniş topraklar bağlar bahçeler ve kalabalık sürüler sahibiydi. Son derece sağlıklı bir bünyeye sahip olup çok sayıda çocuğu vardı. Ömrünün bolluk ve sağlık içinde geçirdiği yıllarında varlıklı ve sağlıklı bir kulun yapabileceği en güzel kulluk şeklini göstermişti. Son derece muttaki Allah'ın verdiği nimetlere şükreden ve muhtaçlara yardımcı olan bir kul olmuştu. Dünya malı hiçbir şekilde onu tuzağına düşürememişti. Bunlarla alâkalı olmalı ki Yüce Allah onu kendisine bol bol verdiği bu nimetlerle çocuklarının çokluğu ve bedeninin sıhhatiyle imtihan etmek istedi. Onu malını mülkünü ve ardından yakınlarını elinden almakla imtihan etti. Bütün mal varlığını ve çocuklarını kaybeden Hz. Eyyûb (a.s.) aynı zamanda ağır bir hastalığa yakalandı. Bu durumda ise o hasta ve muhtaç sâlih kullar için örnek bir hayat yaşadı. Başına gelen bu sıkıntılara karşı sabır zırhına bürünerek Allah'a hamdine ve yoğun ibâdetine devam etti. Asla kırgınlık göstermedi büyük bir tevekkülle Allah'tan gelen her şeye razı olduğunu gösterebilmek için elinden geleni yaptı. Bolluk zamanında olduğu gibi darlık hallerinde nasıl olunması gerektiği hususunda sâlih kullar için güzel bir örnek oldu. Hatta neticede Allah Teâlâ tarafından"sabırlı güzel bir kul olarak tanıtılma" yanında sabırlı kişiler hakkında en önemli örnek hâline geldi. Rivayete göre sâliha bir hatun olan hanımı da bollukta ve darlıkta ondan farksızdı. Nimetlere şükretmesini bilen bu bahtiyar kadın sıkıntı ve ağır hastalık günlerinde kocasını terk etmedi onu yalnız bırakmamak için elinden geleni yaptı ve her türlü hizmetini yürütmeye çalıştı.

D. Şeytanın Vesvesesi

Müfessirler son âyette Hz. Eyyûb (a.s.)'ın hastalığı sırasında duyduğu meşakkat ve acıyı şeytana nispet etmesinin yanlış anlaşılabileceğini düşünerek bu işin hakikatini şöyle açıklamışlardır; Hz. Eyyûb (a.s.) "Gerçekten şeytan bana meşakkat ve ıztırap dokundurdu!" derken şeytanın insanlar üzerinde hastalık ve sıkıntı meydana getirdiğini veya onun böyle bir güce sahip olduğunu kastetmemiştir. Zâten şeytanın böyle bir gücü de yoktur. Çünkü böyle bir güce sahip olması durumunda insanların onun kötülüklerinden kurtulmaları mümkün olamazdı. Şeytanın insanlar üzerindeki yetkisi vesvese vermek suretiyle onları etkilemesinden ibarettir. Hz. Eyyûb (a.s.)'ın kastettiği de işte bu vesvesedir. Şeytanın Hz. Eyyûb (a.s.)'a verdiği vesvesenin keyfiyeti hakkında ise farklı açıklamalar yapılmıştır. Bu hususta söylenenler özetle şöyledir:

Hz. Eyyûb (a.s.)'ın hastalığı şiddetlenince ona gelen şeytan önceden sahip olduğu nimetleri ve o andaki hastalığını hatırlatarak onu rahatsız etmeye çalışırdı. Veya vesvese suretiyle gelir sıhhat bulamayacağından bahsederek onun zihnini karıştırırdı. Yahut eşine "Kocan bana itaat ederse hastalığını gideririm." der bunun üzerine eşi şeytanın sözlerini aktararak Eyyûb' u rahatsız ederdi. Bu yollardan hangisiyle olursa olsun onun vesvesesi kendisini rahatsız ettiğinden Hz. Eyyûb (a.s.) onun şerrinden kurtulmak için Allah'a duâ etmiştir. Bu hususta Mevdûdî şöyle demektedir:

"Hz. Eyyûb (a.s.) 'Gerçekten şeytan bana meşakkat ve ıztırap dokundurdu!' ifadesiyle şeytanın bir musibet ve hastalık verme gibi bir güce sahip olduğunu söylemek istememiştir. Zîrâ Hz. Eyyûb (a.s.) şiddetli bir hastalığa yakalanması tüm servetini ve evlâdını kaybetmesi ve tüm yakınlarının kendisinden yüz çevirmesinden ziyâde şeytanın vesvese yoluyla kendisine eziyet etmesinden yakınıyordu. O 'Şeytan bana vesvese vererek meyus olmamı istiyor beni nankör olmaya sevk ediyor ve sabrı terk etmem için elinden geleni yapıyor.' demek istiyordu."

E. Şifa Bulması

Kur'ân-ı Kerim'de açıklanan diğer bir husus Hz. Eyyûb (a.s.)'ın şifa bulmak için yaptığı duânın Allah Teâlâ tarafından kabul edilmesi ve hastalıktan kurtulması için ne yapması gerektiğinin bildirilmesidir. Cenab-ı Hak ona "Ayağını yere vur! îşte sana yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su!" buyurarak hastalığından nasıl kurtulacağını açıklamış bunun üzerine ayağını yere vurduğunda oradan soğuk bir su fışkırmış ve Hz. Eyyûb (a.s.) o sudan içip ardından banyo yapınca şifa bulmuştur.

Hz. Eyyûb (a.s.)'ın hastalığı Enes b. Mâlik'ten nakledilen bir hadise göre on sekiz yıl devam etmiştir. Bu hastalığın yedi veya üç yıl sürdüğünü bildiren rivayetler de vardır. Bir hadiste de Hz. Eyyûb (a.s.)'ın bu hastalığa bir çarşamba günü yakalandığı ve bir salı günü kurtulduğu belirtilmiştir.

F. Kendisine Yeniden Çocuk ve Mal Verilmesi

Kur'ân-ı Kerim Allah Teâlâ'nın duasını kabul ederek sağlığına tekrar kavuşturduğu Hz. Eyyûb (a.s.)'a önceden olduğu gibi çok sayıda çocuk ve büyük bir servet bahşettiğini hatta önceki servetini ikiye katladığını da haber vermiştir:

"Nezdimizden bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere biz ona aile fertlerini ve önceki mal-mülkünü bahşettik bir o kadar da artırdık."

"Bunun üzerine duasını kabul ettik ve onu yakalandığı dertten kurtardık. Aynca katımızdan bir rahmet ve bize kulluk edenlere bir ders olmak üzere ona aile fertlerine ve onlarla birlikte bir o kadarına daha yerdik."

Rasülullah (s.a.v.) ona bahşedilen nimetlerle ilgili olarak şöyle buyurmuştur;

"Eyyûb peygamber bir gün çıplak olarak yıkanırken üzerine altın çekirgeler düşmeye başladı. Eyyûb onları toplayıp elbisesinin içine doldurmaya başlayınca Cenab-ı Mevlâ 'Ya Eyyûb! Ben seni bu gördüklerine dönüp bakmayacak kadar zengin kılmadım mı?' diye seslendi. Eyyûb ise 'Evet izzetine yemin ederim ki beni çok zengin kıldın; fakat ben senin lutfettiğin bereketten müstağni olamam.' dedi!.."

Rivayete göre Hz. Eyyûb (a.s.) hastalanmadan önce yetmiş sıhhatine kavuştuktan sonra da yetmiş yıl yaşamıştır. Ancak onun bütün ömrünün 93 yıl olduğu da söylenir.

G. Yüz Değnek Meselesi

Âyetteki "Biz Eyyûb'a 'Eline bir demet sap alıp onunla hanımına vur yeminini bozma!'demiştik." ibaresiyle işaret edilen hususa gelince; Fahreddin Râzî ve Beyzâvî'nin naklettiklerine göre hastalığı günlerinde eşi bir ihtiyaç için gittiğinde geç gelmiş bu duruma öfkelenen Hz. Eyyûb (a.s.) "Hastalığımdan kurtulursam sana yüz değnek vurayım!" diye yemin etmişti. Cenab-ı Hak onun yeminini yerine getirmesi için bir kolaylık gösterdi. Çöplerden bir demet yaparak bir defa vurmasıyla yemininin yerine geleceğini bildirdi.

Başka bir rivayete göre ise hastalığı arttığında hanımı "Sen duası makbul bir adamsın dua et de Allah şifanı versin!" deyince "Biz yetmiş yıl nimetler içinde yüzdük yetmiş yıl da belâ ve sıkıntıya sabredelim! Allah bana şifa verirse sana yüz sopa vuracağım." diye yemin etmiştir. Elmalılı bu konu hakkında şöyle demiştir:

"Deniliyor ki Hz. Eyyûb (a.s.) bir hadise dolayısıyla eşine yüz değnek vurmaya yemin etmişti. Böylece bir demet yaparak vurmakla yeminin yerine geleceği kendisine ruhsat olarak gösterilmiş şer'i ceza ve yeminlerde bu 'Eyyûb ruhsatı' adıyla bakî kalmıştır. Âyette ne demeti olduğu açıkça belirtilmediği için daha geniş manalara ihtimali vardır. Bizim kanaatimizce bu emir yalnız o ruhsatı göstermekle kalmıyor eli altında bir cemâat kurulması gerektiğini de anlatmış bulunuyor."

Derveze Hz. Eyyûb (a.s.)'a verilen bu ruhsatı Allah'ın kullan için tehlike zarar ve günâha düşürecek problemlerden kurtulmaları hususunda meşru vesilelere tevessül edilmesine izin verdiğine delil olarak değerlendirmekte ve bunun Kur'ân'ın tekrarlarla prensip haline getirdiği bir kaide olduğunu söyleyerek çeşitli örnekler vermektedir. Hz. Eyyûb (a.s.)'a tanınan ve Allah'ın onun vefakar eşine büyük bir lütfü kabul edilen bu uygulama fukâha arasında çeşitli görüşlere mesned olmuştur.

H. Kitab-ı Mukaddes'te Hz. Eyyûb (A.S.)

Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Eyyûb (a.s.) hakkında verilen bilgiler yukarıda aktardıklarımızdan ibarettir. Bu bilgilerin dışında onun milleti mensup olduğu aile yaşadığı dönem hayatı ve bilhassa meşhur hastalığı ile ilgili olarak diğer kitaplarda pek çok şey söylenmiştir. Bu bilgilerin ekserisinin kaynağı Tevrat veya Ehl-i Kitab'ın elinde bulunan diğer bazı kitaplardır. Onun yakalandığı şiddetli hastalık ve hastalığı esnasındaki durumu hakkında söylenenlerin ekseriyetinin uydurma olduğu açıktır. Onun hakkındaki bu bilgileri özet olarak vermek ve bilhassa uydurma olduğu bilinen rivayetlere işaret etmek istiyoruz.

Ahd-i Atik Hz. Eyyûb (a.s.)'ın başından geçenleri tafsilatıyla anlatmaktadır. Burada onun Edom diyarının bir bölgesi olan ve Ölüdeniz'in güneydoğusunda yer aldığı söylenen veya Celîle gölünün kuzeydoğusundaki Haranla aynı yer olduğu ileri sürülen Uts bölgesinde yaşadığı bildirilmektedir. Kendi adını taşıyan kitapta anlatıldığına göre o yedi oğul ve üç kız babasıdır; binlerce koyunu ve devesi pek çok kölesi vardır. Şark'taki insanların en büyüğüdür. Bütün bunlarla birlikte son derece kâmil bir insandır Allah'tan hakkıyla korkar ve bütün kötülüklerden kaçınır. Bir defasında Rab onun bu durumunu şeytana hatırlatınca onu kıskanan şeytan onun Allah'tan korkusunun malının elinden alınma endişesinden kaynaklandığını söyler. Bunun üzerine Allah Hz. Eyyûb'u denemek için şeytana onun malını mülkünü tahrip imkânı verir. Şeytan onun çocuklarını öldürür ve bütün mallarını tahrip eder. Ancak Eyyûb şeytanı yanıltmıştır. Bütün bu sıkıntıları büyük bir tevekkül ile karşılar Allah'ın hükmüne teslim olarak hamd ve şükrünü devam ettirir.

Hz. Eyyûb (a.s.)'ın peşini bırakmayan şeytan bu defa Allah'tan onun ağır bir hastalıkla denenmesi için izin alır. Neticede onun bütün vücudu çıbanlarla kaplanır. Çıbanları kazımak için bir çömlek parçası alır ve küller içinde oturur. Onun bu durumuna üzülen karısı "Allah'a lanet et de öl!" der. Eyyub bütün bunlara rağmen hastalığının ilk günlerinde büyük bir sabır örneği sergiler ve önceden olduğu gibi şükrüne devam eder. Ancak hastalık uzayınca yakınmaya başlar ve bu yakınmalar giderek isyana ve doğduğu güne lanet yağdırmaya dönüşür. Bunun büyük bir haksızlık olduğunu söyler. Allah'ın bu isyanı sebebiyle kendisini kınamasına kadar isyan ve şikâyetlerini devam ettirir. İşte o zaman pişman olup isyanına tövbe eder. Onu bağışlayan Allah hastalıktan kurtarır önceki çocukları sayısınca çocuk ve önceki servetinin iki katı da mal verir. Hz. Eyyûb (a.s.) bu musibetten sonra 140 yıl daha yaşar.

Görüldüğü gibi Kur'ân'da tanıtılan Eyyûb ile Kitab-ı Mukaddes'te tanıtılan Eyyûb arasında önemli bir fark vardır. Kur'ân geçtiği gibi onu Allah'a kulluk hususunda mükemmel bir örnek sabır ve metanet âbidesi bir şahsiyet olarak takdim eder. Ancak Kitab-ı Mukaddes'in Eyyûb kitabında tanıtılan Eyyûb sabırdan ziyâde sabırsızlığı ve sonuçta isyanıyla dikkat çeker. Gerçi bu kitabın ilk bölümündeki Eyyûb Kur'ân'm tanıttığı Eyyûb'a benzer. O Allah'tan korkan mükemmel bir insandır. Ancak daha sonraki bölümlerde açık bir isyankârdır. Kitabın bu iki bölümündeki çelişki bu kitabın tahrif edildiğinin dolayısıyla oradaki bilgilerin önemli bir kısmının Allah sözü olmayıp insanlar tarafından uydurulup ona isnâd edildiğinin açık bir delilidir.

Diğer taraftan Hz. Eyyûb (a.s.)'ın hastalığı Tevrat'taki rivayetlerde insanların kendisinden nefretini gerektiren bir hastalık şeklinde anlatılmıştır Kısas-ı enbiyâ tarih ve tefsir kitaplarında geçen bu yöndeki malûmat da tamamen İsrâilî kaynaklardan alınmış bulunmaktadır. Onun hastalığı hakkında Kur'ân-ı Kerim ve güvenilir hadis kaynaklarında bulunmayan bu tür rivayetlerin önemli kısmının sonradan uydurulduğu açıktır. Çünkü peygamberler kendilerinden nefrete ve uzaklaşmaya yol açacak insanları tiksindiren her türlü hastalık ve noksanlıklardan korunmuşlardır. Bu korunmuşluk yürüttükleri önemli görevin zarurî bir şartıdır. Daveti yürütecek kişilerin halk ile birlikte olmasını ve onları doğru yola çağırmasını engelleyen insanları onlardan uzaklaştıran bu durumlar peygamberlik hikmetine aykırı görülmüştür. Bu konuyu giriş bölümünde ele aldığımız için burada hatırlatmakla yetiniyoruz.

I. Evladı

Bazı tarihçiler çok sayıda çocuk sahibi olduğu bildirilen Hz. Eyyüb (a.s.)'ın haklarında bilgi olan iki oğlundan bahsederler. Bunlardan biri Havmel diğeri ise kendisinden sonra peygamber olarak görevlendirildiği belirtilen ve "Zülkifl" olarak isimlendirilen Bişr'dir. Hayatını Anadolu veya Şam'da geçiren Bişr (a.s.) 75 veya 95 yaşında ölmüştür.

(bk. Prof. Dr. İsmail Yiğit Peygamberler Tarihi Kayıhan Yayınları)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet