Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕- Ve bu peygamberler Allah yolunu dünya insanlarına hangi yollar ile anlatmıştır?
Değerli kardeşimiz
Sokrates Milattan önce 470-399 yılları arasında yaşamıştır. O dönemde hangi peygamberin yaşadığını tespit etmek güçtür. Kaynaklarda o devirde yaşamış ünlü bir peygamberin varlığına dair kesin bir bilgi yoktur. Yalnız Kitab-ı Mukaddes'te 17 Sifrin sahibi olarak bilinen peygamberlerden olan UBDİYA ve MELAHÎ adındaki nebiler m. Ö. 450 civarında yaşamışlardır.(el-Azamî el-Yahudiyetu ve’l-Mesihiye s.149) ki Sokrates’in yaşadığı döneme denk geliyor.
Prensip olarak Hz. Muhammed (asm)’den önceki bütün peygamberler içinde bulundukları topluluklara tebliğ ile görevli idiler. Bütün dünyaya hitap eden tek din İslam’dır. Hristiyanlar da Hz. İsa (as)’dan sonra böyle bir yola başvurdular. Bu sebeple onların tebliğleri de kendi güçleri nispetinde cereyan ediyordu. Bazıları bir kasabaya peygamber oluyordu. Onun içindir ki aynı dönemde bazen birden çok peygamber bulunuyordu. Söz konusu peygamberlerden bazılarına birkaç sayfa vahiy veriliyordu. Bir kısmı ise daha önceki peygambere ait sayfaların mesajlarını tebliğ etmekle yükümlü idi.
Tebliğ peygamberlerin sıfatlarından ve onların gerçek vazifelerindendir. Bu gerçeği ifâde eden bir ayetin meâli şöyledir:
"Ey elçi Rabbinden sana indirileni duyur. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur." (Mâide 5/67).
Bu görev yalnız Hz. Muhammed (a.s.m.)'e verilmemiş diğer peygamberlere de verilmiştir.(A 'raf 7/62 68 79 93; Ahkâf 46/23).
Tebliğ vazifesini yapan peygamberler bu vazifelerinde zorlayıcı herhangi bir yola başvurmamışlar sadece tebliğ vazifelerini yerine getirmişler ve sonucu Allah'a bırakmışlardır:
"Peygambere düşen sadece tebliğ yapmaktır."(Mâide 5/99)(1)
Allah'tan aldıkları mesajları muhatabı olan insanlara tebliğ etmekle görevli olan peygamberler tebliğ vazifelerini yerine getirirken çeşitli sıkıntılarla karşılaşmışlardır. Ama hiç bir zaman yollarından sapmamışlar ve davalarında taviz vermemişlerdir. Hayatları bu hususta ibretli olaylarla doludur.
Bu şekilde sabırla davranarak tebliğde bulunmak insanları hikmetli sözler ve güzel öğütlerle Allah'ın yoluna davet etmek Allah'ın Kur'an'a kulak veren her mümine ilâhî bir emridir:
"(Ey Muhammed) Sen (insanları) Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütlerle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et." (Nahl 16/125).
Bu ayette söz konusu olan "hikmet" ve "güzel öğüt" tebliğ ile ilgilenen insanlar için çok önemlidir. Hikmet kişinin tebliğ sırasında dikkatli ve basiretli olması bunu körü körüne yapmamasıdır. Hikmet hitabedilen kişinin zihin yetenek ve şartlarını gözönünde bulundurulmasını ve mesajın bunlara uygun bir şekilde iletilmesini gerektirir.
"Güzel öğüt" ise kişinin muhatabını sadece mantıkî ikna metotlarıyla değil aynı zamanda duygularını cezbederek de inandırmaya çalışmasıdır .
Bu ayette geçen "Onlarla en güzel şekilde mücadele et." emri de tebliğ vazifesini ciddi bir şekilde yerine getirmeyi taleb etmektedir. Buna göre tebliğci tatlı bir dile sahip olmalı tebliğde soylu bir davranış göstermeli cezbedici akla ve mantığa uygun fikirleri öne sürmeli ve muhatabını en güzel bir şekilde ikna etmeye çalışmalıdır.(2).
Dipnotlar:
1) Bu konu ile ilgili olarak bk. Âl-î İmrân 3/20; Mâide 5/92; Ra'd 13/40; Nahl 16/35 82; Nûr 24/54; Ankebût 29/18; Yâsîn 36/17; Şuarâ 42/48; Teğâbûn 64/12.
2) Kurtubî el-Camiul'i-Ahkâmi'l-Kur'ân; Razî et-Tefsiru'l-Kebir Zemahşerî el-Keşşâf ilgili ayetin tefsiri
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi