Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Haleka خلق / yaratmak ne demektir oluşturmak manası da var mı?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:16    Güncellendi: 31.01.2025 23:16
Soru Detayı

- خلق kelimesi bildiğim üzere yaratmak manasına geliyor. Kuran’da da geçer. Lakin yaratmak manasına değil oluşturmak manasına gelir diyenler var. Kelimenin manası tam olarak nedir?
- Kuran Hadis ve Kelam ilminde geçen halleriyle detaylı bilgi verirseniz memnun olurum.

Değerli kardeşimiz

Yaratma Kelimesinin Manası

Yaratmanın Arapça karşılığı olarak İslâmî kaynaklarda en sık geçen kelime halktır.

Halk sözlükte “yaratmak meydana getirmek bir şeyden yeni bir şey icat etmek imal etmek ölçüp biçmek (takdir)” ve mecazen “yakıştırmak uydurmak” gibi anlamlarda masdar “yaratılmışlar insanlar” mânasında isimdir.

Aynı kökten hilkat “yaratılış fıtrat tabiat” hâlik ve hallâk “yaratan” mahlûk “yaratılan” hulk / huluk “tabiat huy karakter ahlâk” anlamına gelir.

Râgıb el-İsfahânî halk ve hulkun aslında aynı mânayı ifade ettiğini belirttikten sonra Kuran’dan örnekler vererek (Şuarâ 26/137; Kalem 68/4) gözle görülebilen şeylerin dış yapıları şekilleri ve sûretleri için halk; basîretle görülebilen psikolojik güçler ve karakter için hulk kelimesinin kullanıldığını söyler. (el-Müfredât “ḫlḳ” md.)

Halk Kelimesinin Dini Terminolojideki Karşılığı

Halk kavramı dinî terminolojide özellikle Allah’a mahsus olmak üzere “yaratmak yoktan var etmek” şeklinde tanımlanır.

İbn Sîde mutlak bir ifadeyle “Allah bir şeyi halketti” denildiğinde bunun “Yokken var etti” mânasına geldiğini belirtir. (el-Muḥkem ve’l-muḥîṭü’l-aʿẓam IV 388)

Hâlik ve hallâk kelimelerinin başında harf-i ta‘rif bulunduğunda sadece Allah için kullanıldığı belirtilir. (Lisânü’l-ʿArab “ḫlḳ” md.)

Eski sözlüklerde halk kelimesinin aslî mânasının “takdir” (ölçüp biçmek) olduğu kaydedilir. (İbn Sîde IV 389; Cevherî eṣ-Ṣıḥâḥ “ḫlḳ” md.)

İlk sözlük yazarlarından Ebû Bekir İbnü’l-Enbârî halk kelimesinin “ilk defa ortaya konan bir örneğe göre eşyaya yapı kazandırma” (inşâ) ve “olması istenen şeyin ölçülerini belirleme” (takdir) şeklinde iki anlama geldiğini söyler. Birinci anlama “Biliniz ki halk da emir de Allah’ındır”(A‘râf 7/54) ikincisine “Halkedenlerin en güzeli olan Allah yüceler yücesidir.”(Mü’minûn 23/14) meâlindeki ayetler örnek gösterilir.

Hz. İsa’nın yarattım demesi takdir anlamındadır

Hz. İsa’nın İsrâiloğulları’na mûcize olarak çamurdan kuş biçiminde bir şey yapacağını söylediğine dair ayette geçen halk(Âl-i İmrân 3/49) “takdir” mânasındadır ve Hz. İsa’nın “yoktan ortaya çıkarmayı kastetmediği özellikle belirtilir.” (Lisânü’l-ʿArab “ḫlḳ” md.)

Yaratmak kelimesi insanlara nisbet edilebilir mi?

Râgıb el-İsfahânî’ye göre halk kavramı “bir şeyin ölçülerini belirlemek” veya “uydurmak yakıştırmak” anlamıyla insanlara da nisbet edilebilir.

Nitekim Mü’minûn sûresinde (23/14) halk ilk anlamda “Siz putperestler asılsız inançlar uyduruyorsunuz” ayetinde (Ankebût 29/17) ise ikinci anlamda kullanılmıştır (Müfredât “ḫlḳ” md.)

Allah’ın halkı ne demek?

Nisa sûresinde geçen (4/119) “O inkârcılar Allah’ın halkını mutlaka değiştirecekler” ifadesindeki “Allah’ın halkı” terkibini İbn Abbas İkrime Mücâhid gibi ilk müfessirler -halk kelimesinin fıtratla birlikte kullanıldığı ayeti (Rûm 30/30) delil göstererek- “Allah’ın dini” olarak yorumlamışlardır Taberî de bu yorumu tercih etmiştir. (Câmiʿu’l-beyân IV 282-285)

Aynı terkip “Allah’ın hükmü” diye de açıklanmıştır. (Râgıb el-İsfahânî el-Müfredât “ḫlḳ” md.)

“Huluku’l-evvelîn” ne demek?

Şuarâ sûresindeki (26/137) “huluku’l-evvelîn” bazı kıraat âlimlerince “halku’l-evvelîn” şeklinde okunmuştur bu kıraate göre terkip “öncekilerin uydurması yakıştırması eskilerin masalları[esâtîrü’l-evvelîn (krş. el-En‘âm 6/25; Enfâl 8/31; Nahl 16/24)] ve hurafeleri” (ehâdîs) mânasına gelir. (Taberî IX 453; İbn Sîde IV 389)

Son anlam için ihtilâk da kullanılır. Bu kelime müşriklerin Kuran vahyine yönelik ifadelerinde yer almaktadır. (Sâd 38/7)

Yaratmayla ilgili diğer terimler

İslâmi kaynaklarda yaratmayla ilgili ibdâ‘ ber’ zer’ fatr sun‘ inşâ’ ihdâs îcâd tasvîr tekvîn ihtirâ‘ ca‘l gibi kavramlar da yer almaktadır.

“Yapmak inşa etmek ihdas etmek; başlamak ilk olmak” anlamlarındaki bed‘ kökünden ziyâdeli masdar olan ibdâ‘ Allah’a nisbet edildiğinde;
- “önceden bir örneği olmadan bir şeyi yaratmak”(Cevherî eṣ-Ṣıḥâḥ “bdʿa” md.; Lisânü’l-ʿArab “bdʿa” md.);
- “alete maddeye zamana ve mekâna bağlı kalmadan bir şeye varlık kazandırmak”(Râgıb el-İsfahânî el-Müfredât “bdʿa” md.);
- “bir şeyi yoktan var etmek bir şeyden başka bir şey oluşturmak” (et-Taʿrîfât “ibdâʿ” md.)
gibi farklı şekillerde açıklanmıştır.

Aynı kökten bedî‘ Allah’ın isimlerindendir.

“Benzersiz yaratmak her bir varlığı fiilen meydana getirmek açığa çıkarmak” şeklinde açıklanan ber’ kelimesinin halktan farklı olarak özellikle canlıların yaratılması hakkında kullanıldığı belirtilir. (Lisânü’l-ʿArab “brʾe‘” md.)

Aynı kökten türeyen bâri’ de Allah’ın isimlerindendir.

İbn Manzûr “yaratmak yaratarak çoğaltmak” anlamındaki zer’ kökünden türeyen zâri’i bâri’in eşanlamlısı diye gösterir. (Lisânü’l-ʿArab “ẕrʾe” md.)

Asıl manası “yarmak” olan fatr Allah’a nisbet edildiğinde “varlığı yaratmak ortaya çıkarmak” fıtrat ise “ilk baştan yapmak yaratmak; çocuğa anne karnında Allah’ın verdiği ilk yapı hilkat temiz tabiat; insanın özündeki Allah’ı tanıma yeteneği” gibi anlamlara gelir. (Lisânü’l-ʿArab “fṭr” md.)

Sun‘ kelimesini “iş yapmak” diye izah eden Râgıb el-İsfahânî her fiilin sun‘ fakat her sun‘un fiil olmadığını hayvanlara ve cansız varlıklara sun‘ nisbet edilmeyeceğini” söyler. (el-Müfredât “ṣnʿa” md.)

Sun‘ kökünden türeyen sâni‘ Allah lafzı veya hâlik yerine kullanılır.

“Canlanmak hayat bulmak büyüyüp gelişmek gençlik çağına girmek” anlamındaki (el-Müfredât “nşʾe” md.) neş’ / neş’e kökünden türeyen inşâ kelimesine İbn Manzûr “yaratmaya başlamak” mânasını verir. (Lisânü’l-ʿArab “nşʾe” md.)

Râgıb el-İsfahânî kelimenin daha çok canlılar hakkında kullanıldığını belirtir (el-Müfredât “nşʾe” md.)

“Yokken var olmak vuku bulmak sonradan meydana gelmek” anlamındaki hudûs / hadâse kökünden türeyen bilhassa kelâm ve felsefede yaratma konusunda çok sık kullanılan kelimelerden olan ihdâs;
- “bir şeyi yok iken var etmek”(Lisânü’l-ʿArab “ḫds̱” md.)
- “zaman içinde var etmek”(et-Taʿrîfât “İhdâs̱” md.)
diye açıklanmıştır.

Vücûd kökünden îcâd da “varlık vermek örneksiz yaratmak” anlamında daha çok kâinatın yaratılışı bağlamında sıkça kullanılan felsefe terimlerindendir.

“Şekil biçim örnek bir şeyin dış görünüşü yapısı hakikati mahiyeti özü” anlamındaki sûretten gelen tasvir İbn Manzûr’a göre Allah’a nisbet edildiğinde “her bir varlığa özel bir sûret vermek başka varlıklardan ayırt edilmesini sağlayan bir yapı kazandırmak” mânasına gelir. (Lisânü’l-ʿArab “ṣvr” md.)

“Var olmak vuku bulmak meydana gelmek” anlamındaki kevn/kiyân kökünden türeyen tekvin Allah’ın sıfatı olarak “varlığı meydana getirmek oluşturmak yaratmak icat etmek” anlamındadır.

Cürcânî tekvini “bir şeyi maddî bir asıldan icat etmek” şeklinde tanımlar. (et-Taʿrîfât “Tekvîn” md.)

Râgıb el-İsfahânî birçok kelâmcının tekvini “ibdâ‘” mânasında kullandığını belirtirken (el-Müfredât “kvn” md.) Cürcânî bir şeyin maddî bir asla ve zamana bağlanmadan var edilmesine ibdâ‘ madde ve olaylara bağlı olarak zaman içinde var edilmesine tekvin denildiğini söyler.

İhtirâ‘ kelimesi “yarmak yırtmak parçalamak” anlamındaki har‘ kökünden türemiş olup kelâm ve felsefede “yaratmak yeni bir şey ortaya çıkarmak inşa etmek” manasında (Cevherî eṣ-Ṣıḥâḥ “ḫrʿa” md.; Lisânü’l-ʿArab “ḫrʿa” md.) Allah’ın varlığını kanıtlamak için geliştirilen delillerden biridir.

“Koymak bir şey yapmak icat etmek bir şeyden başka bir şey meydana getirmek bir nesnenin durumunu değiştirmek” anlamlarını içeren ca‘l yaratmanın farklı tarzları için kullanılır. (el-Müfredât “caʿl” md.)

Kur'an’da Halk Kelimesi

Kuran-ı Kerîm’de elli iki yerde halk kelimesi ve 200’ü aşkın yerde türevleri geçmektedir.

Yaklaşık elli ayette göklerin ve yerin 100 ayette insanın yaratılışından elliye yakın ayette genel anlamda yaratmadan söz edilir. Diğer ayetlerde gece gündüz ay güneş bitki hayvan melek cin şeytan hayat ölüm öldükten sonra dirilme gibi varlık ve olayların yaratılışıyla Cahiliye devrinde tanrı yerine konan putların hiçliği bağlamında halk kavramı kullanılmıştır. (M. F. Abdülbâkī el-Muʿcem “ḫlḳ” md.)

Taberî “Sizi yarattık sonra size şekil verdik” mealindeki ayette geçen (A‘râf 7/11)halk ve tasvire dair değişik yorumları aktardıktan sonra bu ayetin “Babanız Âdem’i yarattık sonra ona şekil verdik” manasına geldiğini söyler. (Câmiʿu’l-beyân V 436-438)

Şevkânî ise ayeti “Sizi nutfe olarak yarattık bunun ardından da size sûret verdik” diye yorumlar. Şevkanî’nin naklettiği yorumlardan birinde halk ile ruhların yaratılması tasvir ile de bedenlerin şekillendirilmesinin kastedildiği belirtilir. (Fetḥu’l-ḳadîr II 219-220)

Enam suresinin ilk ayetinde Allah’ın gökleri ve yeri yaratması için “halaka” karanlıklarla ışığı yaratması için “ceale” fiilinin kullanılması bu iki kavramın aynı anlamı içerdiğini gösterir. Şevkânî’nin yorumuna göre ayette önce “Gökleri ve yeri yarattı” ifadesiyle cevherlerin ardından -cevherler arazsız olamayacağı için- “Karanlıkları ve ışığı yarattı” ifadesiyle arazların yaratılışına işaret edilmiştir. (Fetḥu’l-ḳadîr II 113)

“Halaka” ile “ceale” arasındaki anlam birliği Allah’ın insanları ve diğer canlıları çift yarattığı bildirilirken bu iki fiilden bazen birinin bazen diğerinin kullanıldığı ayetlerde de görülür. (Zâriyât 51/49; Necm 53/45; krş. Ra‘d 13/3; Kıyâme 75/39)

Allah’ın her şeyi bir ölçüye göre yaratması bir yerde “halaka”(Kamer 54/49) başka bir yerde “ceale”(Talâk 65/3) fiiliyle ifade edilmiştir.

Yine Allah’ın ilk insanı yaratmadan önce bu iradesini meleklere bildirdiğine dair ayetlerin ikisinde hâlik(Hicr 15/28; Sâd 38/71) birinde aynı manada (Taberî I 236) câil(Bakara 2/30) kelimesi geçer.

Her şeyi yaratan Allah’tır.

Kur'an-ı Kerîm’de birçok ayette “min” edatıyla Allah’ın -her canlıyı sudan (Enbiyâ 21/30; Nûr 24/45) insanı topraktan(Rûm 30/20; Fatır 35/11) yaratması gibi- bir şeyi bir şeyden yarattığı belirtilir. İblis’in Âdem’in önünde secde etmeyi reddederken sebep olarak Allah’ın onu topraktan kendisini daha değerli kabul ettiği ateşten yaratmasını göstermiştir. (A‘râf 7/12; Sâd 38/76)

Ancak Kur’an’daki bu tür ifadeler Grek felsefesinde olduğu gibi bir varlığın başlangıçsız bir temel maddeden (arkhe hyle) yaratıldığı anlamına gelmez. Çünkü Allah’ın gökler ve yer ile bunlarda bulunan ve mülk halk îcâd ve ibdâ‘ yönünden kendisine ait olan her şeyi(Fahreddin er-Râzî Mefâtîḥu’l-ġayb IV 22) ortada herhangi bir asıl örnek olmadan (Taberî I 556) yarattığını bildiren çok sayıdaki ayet (Mesela bk. Bakara 2/117; Hicr 15/85; Furkān 25/59; Fâtır 35/1) dikkate alındığında Kuran’a göre;

- Âdem’in yaratıldığı toprak
- canlının yaratıldığı su

- ve İblîs’in yaratıldığı ateş dahil bütünüyle alemin ve onda olanların başka bir asıl madde olmadan yoktan yaratıldığı dolayısıyla yaratılan her şeyin önceli ve sonlu olduğu ortaya çıkar.

Nitekim herhangi bir asıl öz veya ilk madde belirtilmeden;
- “Her şeyi yarattı” (Bakara 2/29; En‘âm 6/101 102; Furkān 25/2; Zümer 39/62);
- “Dilediğini yaratır”(Âl-i İmrân 3/47; Nûr 24/45; Kasas 28/68)
gibi mutlak yaratmadan söz eden çok sayıda ayet vardır.

“Daha önce sen (Zekeriyyâ) hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım” mealindeki ayette geçen (Meryem 19/9) “hiçbir şey değilken” ifadesi “sırf yokluktan yaratma” şeklinde açıklanmıştır. (Fahreddin er-Râzî Mefâtîḥu’l-ġayb XXI 161)

Ayetlerde genellikle varlığı özel olarak insanı ilk defa Allah’ın yarattığı sonunda onu yokluk haline veya bir başka varlık aşamasına yine O’nun çevireceği bildirilir. (M. F. Abdülbâkī el-Muʿcem “bdʾe” md.)

Taberi’nin naklettiğine göre aynı mahiyetteki bir ayete (Enbiyâ 21/104)“Hiçbir şey yaratmadan önce sadece biz vardık ve bizden başka bir şey yoktu; bunun gibi eşyayı helâk eder yokluğa çeviririz” manası verilmiştir (Câmiʿu’l-beyân IX 96-97)

Her şey; doğru isabetli ve hikmetli yaratılmıştır.

Göklerin ve yerin yaratılmasıyla ilgili olarak on ayette yer alan “bi’l-hakkı” ifadesi “doğru ve isabetli” veya “hikmetli” şeklinde açıklanmıştır.

Nitekim göklerin yerin ve bu ikisi arasında bulunanların boş yere (bâtıl) yaratılmadığını bildiren ayetlerdeki bâtıl kelimesine (Âl-i İmrân 3/191; Sâd 38/27) “anlamsız amaçsız eğlence olsun diye” manası verilmiş (krş. Enbiyâ 21/16; Duhân 44/38) bu ayetlerden evrenin ve evrendeki her şeyin yaratılışındaki hikmetin vurgulandığı belirtilmiştir. (Taberî III 551; V 233; Fahreddin er-Râzî XIII 26-27; Şevkânî I 458)

Müminûn sûresinde (23/115) insanın yaratılışının da anlamsız olmadığı bildirilir.

Her şeyin yaratılış sebebi Allah’a kulluktur.

Birçok ayette ibadet secde tesbih gibi kavramlarla doğrudan veya dolaylı biçimde gerek insanların gerekse evrendeki her şeyin temel yaratılış sebebinin Allah’a kulluk olduğuna işaret edilmektedir (Meselâ bk. Bakara 2/21; Nahl 16/49; İsrâ 17/44; Fussılet 41/37; Zâriyât 51/56)

Bununla birlikte -Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı bulunmadığından- O’nun kurduğu küllî düzen içinde her varlığın yaratılış amacı bu düzenin işleyişine kendi konumuna göre katkıda bulunmaktır. Meselâ:

- İnsanların kadın ve erkek olarak yaratılması beşer türünün devamı içindir.(Nisâ 4/1; Nahl 16/72)
- Suyun yaratılışı canlıların meydana gelmesine ortam hazırlamıştır. (Enbiyâ 21/30; Nûr 24/45)
- Güneş ışık ve aydınlık vermesi için var edilmiştir.(Yûnus 10/5; Nûh 71/16)
- Gece insanların dinlenmesi güneş ve ay zamanı ölçmeleri yıldızlar yön bulmaları yağmur bitkilerin oluşup gelişmesi için yaratılmıştır.(En‘âm 6/96-99)

Ancak Kur'an-ı Kerîm’de yaratılmışlarda son amacın insan olduğu bildirilmekte ilgili ayetlerden bu amacın iki yönünün bulunduğu anlaşılmaktadır:

1. İnsan hayatına fayda sağlama insan hayatını kolaylaştırma.

Bu hususla ilgili birçok ayette gökler yer denizler ırmaklar nehirler denizlerdeki gemiler gece ve gündüz ay ve güneş yağmur bitkiler hayvanlar gibi yerde ve göklerde bulunanların hepsinin insanın emrine verildiği (müsahhar kılındığı) bildirilir. (M. F. Abdülbâkī el-Muʿcem “caʿl” “sḫr” md.leri)

Bunların yaratılış amaçlarından biri insanlık aleminin Allah’ın tayin ettiği son vakit (ecel-i müsemmâ) gelinceye kadar kendisini kuşatan yaratılmışlardan istifade etmesidir.

2. İnsanın yaratıcıyı tanıması O’nun varlığına birliğine inanması ve O’na itaat etmesi.

Çeşitli ayetlerde insanın kendi yaratılışı dahil gökler yer ve bunlarda bulunanlar; gece gündüz güneş ay yıldızlar rüzgâr şimşek bulut yağmur deniz hayvanlar bitkiler; cinsiyet dil ve renk farklılıkları gibi insan bilgisinin ulaşabildiği bütün varlık ve olaylar Allah’ın birliğini kudretini ve hikmetini gösteren insanların ibret alması gereken işaretler (ayetler) olarak gösterilmiştir. (Bakara 2/164; Âl-i İmrân 3/190; Yûnus 10/5-6; Rûm 30/20-25 46; Fussılet 41/37; Câsiye 45/3-6)

Sonuçta insanın bilgisinin ulaşabildiği bütün yaratılmışlara ibret nazarıyla bakarak ilâhî hakikatin delillerini ve işaretlerini görmesi doğru bir inancı benimsemesi ve hayatına buna göre düzen vermesi amaçlanmıştır.

Hadislerde Yaratma İfadesi.

Hadislerde de yaratmayla ilgili en çok kullanılan kelime halktır. Bir hadiste aynı anlamda “berae” ve “ẕerae” fiilleri yer almıştır. (Müsned III 419; el-Muvaṭṭaʾ “Şeʿar” 12)

Ayrıca esma-i hüsnânın zikredildiği rivayetlerde yaratmayla ilgili hâlik bâri’ musavvir bedî‘ ve fâtır isimleri geçer. Bazı hadislerde inşâ kavramı “yaratma” manasında geçmektedir. (Buhârî “Tefsîr” 50/1 “Tevḥîd” 257; Müslim “Cennet” 36 38)

Buhârî göklerin yerin ve diğer varlıkların yaratılışına ayırdığı bölümün girişinde (“Tevḥîd” 27)“Allah sıfatları fiilleri ve emriyle hâliktır mükevvindir; O yaratılmamıştır; O’nun fiili emri ve yaratmasıyla meydana gelen şeyler ise mef‘ûl mahlûk ve mükevvendir.” dedikten sonra Hz. Peygamber (asm)’in gece gökyüzüne bakarak “Göklerin ve yerin yaratılışında gece ve gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için işaretler vardır.” (Âl-i İmrân 3/190) mealindeki ayeti okuduğunu ardından namaz kıldığını nakleder.

Bir hadiste Allah için; “yaratan sonra suret veren sureti en güzel yapan” ifadesi geçer. (Müsned I 95 102; Müslim “Müsâfirîn” 201 202; Ebû Dâvûd “Ṣalât” 119)

- “Her şey Allah’ın mahlûku ve mülküdür.”(Müslim “Ḳader” 10);
- “Yaratılmış her canlının yaratıcısı yalnızca Allah’tır.”(Buhârî “Tevḥîd” 18; Ebû Dâvûd “Nikâḥ” 48; Tirmizî “Nikâḥ” 40)
mealindeki hadisler Allah’ın tek ve mutlak yaratıcı olduğunu ifade eder.

Bir hadiste her mahlûkun sudan yaratıldığı bildirilir. (Tirmizî “Cennet” 2)

- Melekler nurdan(Müsned VI 158 168; Müslim “Zühd” 60)
- şeytan ateşten (Müsned IV 226; Ebû Dâvûd “Edeb” 3)
yaratılmıştır.

İnsanlar Âdem’in çocuklarıdır; Âdem de topraktan yaratılmıştır. (Tirmizî “Menâḳıb” 74)

Allah Âdem’i kendi sûretinde yarattı ne demektir?

“Allah Âdem’i kendi sûretinde yarattı” hadisinde (Buhârî “İstiʾẕân” 1; Müslim “Birr” 115 “Cennet” 28) suretin Allah’a izafe edilmesi değişik yorumlara yol açmıştır:

Râgıb el-İsfahânî’ye göre bu hadis Allah ile suret arasında bütün-parça (ba‘zıyyet) ilişkisini ve benzerliği değilmülkiyet ilişkisini ifade eder. (Müfredât “ṣvr” md.; Lisânü’l-ʿArab “ṣvr” md.)

Diğer bazı kaynaklarda bu hadise iki farklı açıklama getirilmiştir:

Burada ya özel olarak Âdem’in sureti kastedilmiş onun düzgün ve hilkati kamil bir beşer olarak yaratıldığı anlatılmış veya -suret kelimesi “sıfat” anlamında da kullanıldığına göre- hadiste Allah’ın Âdem’i kendi zatında olan hayat ilim görme işitme gibi sıfatlarla donattığı belirtilmiş.

Âdem’in sureti Allah’ın ismine izâfe edilerek Âdem’in şahsında insan türüne şeref bahşedilmiştir. (İbn Hacer XXIII 3-4; Bedreddin el-Aynî XVIII 284)

Hz. Peygamber çok soru sormanın sakıncalarına dikkat çekmek üzere insanların durmadan soru sorduklarını sonunda işi “Allah her şeyi yarattığına göre O’nu kim yarattı?” demeye kadar götürdüklerini (Buhârî “İʿtiṣâm” 3) diğer bir rivayete göre benzer soruları insanları saptırmak için şeytanın onlara soracağını belirtmiş böyle durumla karşılaşanlara “Şeytandan Allah’a sığınırım” diyerek bu kuruntuyu zihinlerinden çıkarmalarını öğütlemiştir. (Buhârî “Bedʾü’l-ḫalḳ” 11)

Yaratılışın başlangıcı

Yaratılışın başlangıcına işaret eden bir hadiste “Allah vardı ve O’nunla birlikte (diğer bir rivayete göre O’ndan başka) hiçbir şey yoktu; arşı su üzerindeydi; her şeyi levh-i mahfûza yazdı gökleri ve yeri yarattı” denilmektedir. (Buhârî “Bedʾü’l-ḫalḳ” 1; Müsned II 313 501; V 316 321)

İslâm alimleri bu hadisi yoktan yaratmanın açık bir delili kabul ederler.

Tefsir ve hadis âlimleri bu ifadeden arşın ve suyun yer ve göklerden önce yaratıldığı manasını çıkarmışlardır. (Zemahşerî II 259; Fahreddin er-Râzî Mefâtîḥu’l-ġayb XVII 150; Bedreddin el-Aynî XII 255-256)

İbn Hacer el-Askalânî söz konusu hadisi şöyle açıklar: “‘Allah’tan başka’ ifadesi gösteriyor ki başlangıçta Allah’ın dışında ne su ne arş ne de başka bir şey vardı.”

İbn Hacer “Allah gökleri ve yeri yaratmadan elli bin yıl önce bütün ölçü ve hacim kriterlerini belirlemişti” diye başlayan hadisi (Müsned II 169; Tirmizî “Ḳader” 18) dikkate alarak yukarıdaki hadisten şu mânayı çıkarır:

“Arşı su üzerinde bulunduğuna göre Allah önce suyu sonra arşı sonra da gökleri ve yeri yarattı. Hadisteki ‘kâne’ fiili Allah’ın ezeliyetine başka varlıkların da yokluktan yaratılmasına delâlet eder.” (Fetḥu’l-bârî XIII 6-7)

Arş ve Kürsi’nin yaratılması

Ayet ve hadislerde yaratma bağlamında geçen arş ve kürsînin (Bakara 2/255; Müsned I 282 296; V 229; Dârimî “Riḳāḳ” 80) maddî bir varlığa tekabül etmeyip ilâhî saltanat hâkimiyet yücelik ve büyüklükten kinaye olduğu da belirtilmiştir.

Başka bir hadiste “Şanı yüce olan Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir. Sonra ona ‘yaz’ dedi; işte o anda kıyamete kadar olacaklar belirlendi” denilmektedir. (Müsned V 317; Ebû Dâvûd “Sünnet” 16; Tirmizî “Ḳader” 17)

Bu hadisin kader konusunun sembolik bir ifadesini yansıttığı ve bu açıdan Allah’ın yaratılmasını takdir ettiği şeyleri önce belirlediğini bildiren yukarıdaki hadisle aynı şeyi anlattığı dikkate alınırsa ilk yaratılanın su olduğuna işaret eden rivayetlerle çelişmediği görülür.

Bir rivayete göre Hz. Peygamber (asm) “Rabbimiz mahlûkatı yaratmadan önce neredeydi?” sorusuna “Amâda idi; onun ne altında ne üstünde hava vardı. Sonra Allah kendisinden başka hiçbir şey yokken su üzerinde arşı yarattı.” şeklinde cevap vermiştir. (Müsned IV 11 12; Tirmizî “Tefsîr” 11/1; İbn Mâce “Muḳaddime” 13)

İlk dil âlimlerinden Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm Arapça’da amânın “bulut” anlamına geldiğini ancak bu hadisteki manasını bilmenin mümkün olmadığını söyler. Bu görüşe katıldığını belirten Ezherî’ye göre akılla kavranamayan şeye de amâ dendiğine göre hadisteki “amâda idi” ifadesinin Allah’ın akılla kavranamayacak ve mahiyeti bilinemeyecek bir konumda bulunduğu şeklinde anlaşılması mümkündür. (Lisânü’l-ʿArab “ʿamy” md.)

Kelam İlminde Yaratma İfadesi

Kelam literatüründe halk kavramına genellikle “bir şeyin şekil ve ölçüsünü belirlemek” (takdir) anlamı verilmiştir.

Gazzâlî Haşr sûresinde (59/24) ardarda gelen hâlik bâri’ ve musavvir isimlerinin farklı anlamlar içerdiğini belirterek yokluktan varlığa çıkarılan bir şeyin oluşum sürecini takdir icat ve tasvir şeklinde sıralar. Buna göre Allah takdir edici olarak hâlik icat edici olarak bâri’ yarattıklarını en güzel biçimde şekillendirdiği için musavvirdir. (el-Maḳṣadü’l-esnâ s. 52-53)

Fahreddin er-Râzî halkın hem “îcâd ibdâ‘ yokluktan varlığa çıkarma” hem “takdir” mânasına geldiğini belirtir; takdiri de “bir şeyi belli bir ölçüye göre oluşturmak” (tekvin) şeklinde tanımlar.

Râzî’ye göre takdirde üç unsur bulunur:

Bir şeyi varlığa çıkaracak kudret o şeyi belli ölçüde belirleyen irade bu ölçü hakkındaki bilgi. Râzî Mu‘tezile âlimlerinden Ebû Abdullah el-Basrî’nin halk kavramında “düşünme” anlamının bulunması sebebiyle Allah hakkında hâlik isminin ancak mecaz yoluyla kullanılabileceği yönündeki fikrini halkın “îcâd ve ibdâ‘” mânasını da içermesi ayrıca Allah’ın takdir için düşünmesinin şart olmaması sebebiyle reddetmiştir. (Levâmiʿu’l-beyyinât s. 208-214)

Kelâm kaynaklarında âlemin yaratılması meselesi tartışılırken halk ibdâ‘ îcâd gibi kelimelerin yanında konu çoğunlukla hudûs kavramı çevresinde ele alınmış yaratma için ihdâs yaratıcı için muhdis yaratılan için hâdis ve muhdes kelimeleri kullanılmıştır.

Bütün kelâm âlimleri çeşitli delillere dayanarak cevher ve arazların dolayısıyla cisimlerin ve bütünüyle âlemin hâdis olduğunu her hâdisin bir muhdise ihtiyacı bulunduğunu belirtip -çeşitli delillerle teselsülün imkânsızlığını da göstererek- buradan âlemin Allah tarafından yaratıldığı sonucunu çıkarırlar.

Kaynaklar:

- Râgıb el-İsfahânî el-Müfredât “ẕrʾe” md.;
- et-Taʿrîfât “Caʿl” “Kâne” md.leri;
- M. F. Abdülbâkī el-Muʿcem “bdʿa” md.; Müsned I 95 102 282 296; II 1 4 169 244 251 313 323 327 501; III 419; IV 11 12 226; V 229 316 317 321; VI 158 168;
- Kindî Resâʾil I 114 vd. 162 165 182-183;
- Ebû Bekir er-Râzî Resâʾil felsefiyye (nşr. P. Kraus) Beyrut 1402/1982 s. 165-216;
- Eş‘arî Maḳālât (Ritter) s. 186-187;
- İhvân-ı Safâ er-Resâʾil Beyrut 1377/1957 II 127; III 517; IV 206-207; a.mlf. er-Risâletü’l-câmiʿa (nşr. Mustafa Gālib) Beyrut 1394/1974 s. 51 377 481 491;
- Taberî Câmiʿu’l-beyân Beyrut 1412/1992 I 236 327-328 556-558; III 551; IV 282-285; V 233 349 436-438; IX 3 96-97 237 433 453; X 130 182-184; XI 535 652; XII 657;
- Kādî Abdülcebbâr Şerḥu’l-Uṣûli’l-ḫamse s. 176-177 548;
- Mâverdî en-Nüket ve’l-ʿuyûn (nşr. Seyyid b. Abdülmaksûd b. Abdürrahîm) Beyrut 1412/1992 I 178-179;
- İbn Hazm el-Faṣl IV 202;
- İbn Sîde el-Muḥkem ve’l-muḥîṭü’l-aʿẓam (nşr. Abdüssettâr Ahmed Ferrâc) Kahire 1388/1968 IV 388-389;
- Gazzâlî el-Maḳṣadü’l-esnâ s. 52-53;
- Zemahşerî el-Keşşâf (Kahire) II 259;
- İbn Rüşd Tehâfütü’t-Tehâfüt (nşr. Süleyman Dünyâ) Kahire 1972 s. 182-185 428-429 431-434; a.mlf. Faṣlü’l-maḳāl (nşr. Albert Nasrî Nâdir) Beyrut 1961 s. 85-87;
- Fahreddin er-Râzî Mefâtîḥu’l-ġayb Beyrut 1411/1990 IV 22; XIII 26-27; XVII 150; XXI 161; XXII 140-141; a.mlf. Levâmiʿu’l-beyyinât (nşr. Tâhâ Abdürraûf Sa‘d) Beyrut 1404/1984 s. 208-214;
- Takıyyüddin İbn Teymiyye Derʾü teʿârużi’l-ʿaḳl ve’n-naḳl (nşr. M. Reşâd Sâlim) Beyrut 1399/1978 IX 101-103;
- İbn Hacer Fetḥu’l-bârî (Hatîb) XIII 6-7; XXIII 3-4;
- Bedreddin el-Aynî ʿUmdetü’l-ḳārî Kahire 1392/1972 XII 255-256; XVIII 284;
- Şevkânî Fetḥu’l-ḳadîr I 458; II 113 219-220; IV 229 257;
- Mâcid Fahrî İslâm Felsefesi Tarihi (trc. Kasım Turhan) İstanbul 1992 s. 93-96;
- Tevfik Yücedoğru Geçmişten Günümüze İlim ve Din Açısından Yaratılış Bursa 2006 s. 75-124;
- R. Arnaldez “Khalḳ” EI2 (Fr.) IV 1012-1020;
- Mahmut Kaya “Râzî Ebû Bekir” DİA XXXIV 481.

(bk. TDV İslam Ansiklopedisi Yaratma md.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet