Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Kur'an'da edebi mükemmelliğin olmadığı tam tersine -haşa- kötü olduğu iddiasına ne cevap verilir?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:16    Güncellendi: 31.01.2025 23:16
Cevap

Değerli kardeşimiz

Her konuda söz söyleme hakkının o konunun uzmanında olduğunda şüphe yoktur. Evrensel bir ilmî kriter olan bu kural çerçevesinde meseleye baktığımız zaman Kur’an’ın bir eşi ve benzerinin olmadığı ve olamayacağı tezinin ittifakla kabul gördüğünü öğreniyoruz. Örneğin Belagat ve Edebiyatın en büyük otoritelerinden kabul edilen Abdulkahir Cürcanî Sekkakî Zemahşerî  gibi binlerce dâhi ilim adamları dâhî imamlar ve mütefennin edibler icma' ve ittifakla karar vermişler ki:

"Kur'anın belâgatı tâkat-ı beşerin fevkindedir yetişilmez."(bk. Asa-yı Musa s. 128).

Bediüzzaman Hazretlerinin o ulvi ifadesiyle; 

“Kalbi sekamsiz aklı müstakim vicdanı marazsız zevki selim her adam Kur'anın beyanında güzel bir selaset rânâ bir tenasüb hoş bir ahenk yekta bir fesahat görür.”(bk. Sözler Yirmi Beşinci Söz İkinci Şule)

Yani kalbi sağlam aklı düzgün vicdanı sağlıklı edebî zevki olan her insan Kur’an’ın ifade tarzında güzel bir akışkanlığı parlak bir uyumu hoş bir ahengi eşsiz bir fesahati olduğunda tereddüt etmez. 

“Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın heyet-i mecmuasında raik bir selaset faik bir selâmet metin bir tesanüd muhkem bir tenasüb cümleleri ve heyetleri mabeyninde kavî bir teavün; ve âyetler ve maksadları mabeyninde ulvî bir tecavüb olduğunu İlm-i Beyan ve Fenn-i MaânîveBeyanî'nin Zemahşerî SekkakîAbdülkahir-i Cürcanî gibi binlerle dâhî imamların şehadetiyle sabittir.”(bk. Sözler Yirmi Beşinci Söz  Sekizinci Şule)

Yani; Kur’an’ın tamamı dikkate alındığında onun her tarafında bütün ifadelerinde çok harika bir akışkanlık üstün bir mükemmellik; kullanılan kelime cümle ve ifadeleri arasında sağlam bir dayanışma muhkem bir münasebet/bir uyum kuvvetli bir yardımlaşma; ayetler ve maksatları arasında pek yükse bir diyalog bir anlaşma olduğu belagat ilminin birer edebiyat-ilim dalı olan Beyan ve Maânînin ilimlerinde birer tartışmaz otorite olan ZemahşerîSekkakîAbdülkahir-i Cürcanîgibi binlerce dâhî imamların şehadetiyle sabittir.

Bu konuda  Arapça edebiyatının “A”sını bilmeyenlerin böyle fantastik iddialarda bulunmaları sadece dinsizlikten kaynaklanan antika bir hezeyandan öteye geçemez.

Kur’an’ın indiği dönemde edebiyatın zirvesinde olan binlerce Arabın ve şairlerinin Kur’an’ın edebiyatı karşısında hayranlıklarını ifade etmeleri o buz gibi katı enaniyetlerini terk ederek Kur’an’a teslim olmaları tartışılmaz bir tarihî gerçektir.  

Kur’an on beş asırdan beri edebiyatın her türünü ilmin her çeşidini malzeme olarak kullanan insanları ve cinleri Kur’an’ın bir benzerini hatta en küçük bir suresinin bir benzerini yapmaya davet ediyor ve bu davetinin kıyamete kadar geçerli olduğunu ilan ediyor. Ancak bu çağrıyı duyan ve Kur’an’a karşı düşmanlıkları bu cahillerin düşmanlığından çok daha fazla olduğu halde şimdiye kadar onlardan hiç kimse  bu çağrıya cevap verememiştir. 

Bilindiği üzere Kur’an’ın indiği devirde genel olarak var olan bilgilerin düzeyleri düşük seviyedeydi.

Ancak Arap yarımadasında en ziyade revaçta olan dört şey vardır:

Birincisi: Belâgat ve fesahat.

İkincisi: Şiir ve hitabet.

Üçüncüsü: Kâhinlik ve gaipten haber vermek.

Dördüncüsü: Geçmiş zamana ait olaylar ve varlıkla ilgili ontolojik bilgiler.

İşte Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan geldiği zaman bu dört nevi malûmat sahiplerini karşısında buldu ve bunlara  karşı meydan okudu.

Başta ehl-i belâgata birden diz çöktürdü; hayretle Kur'ân'ı dinlediler.

Sonra şiir ve hitabet erbabına yani muntazam nutuk okuyan ve güzel şiir söyleyenlere karşı öyle bir hayret verdi ki parmaklarını ısırttı. Altınla yazılan en güzel şiirlerini ve Kâbe duvarlarına medar-ı iftihar için asılan meşhur Muallâkat-ı Seb'alarını indirtti kıymetten düşürdü.

Sonra gaipten haber veren kâhinleri ve sihirbazları susturdu. Onların gaybî haberlerini onlara unutturdu. Cinnîlerini tard ettirdi. Kâhinliğe son verdirdi.

Ayrıca geçmiş milletlerin kıssalarını ve ontolojik hadiselerin durumuna vakıf olanları hurafelerden ve yalandan kurtarıp onlara gerçekleri ders verdi.

İşte bu dört tabaka Kur'ân'a karşı kemâl-i hayret ve hürmetle onun önüne diz çökerek şakirt oldular. Hiçbirisi hiçbir vakit bir tek sûreyle bile muarazaya kalkışamadı.

Eğer böyle  bir  muaraza olsaydı herhalde tarihlere kitaplara şâşaalı bir surette geçecekti. İşte meydanda bütün tarihler kitaplar..; hiçbirisinde Müseylime-i Kezzâbın birkaç fıkrasından başka bir şey yoktur. Oysa Kur'ân-ı Hakîm yirmi üç sene mütemadiyen inkârcıların damarlarına dokunduracak ve inatlarını tahrik edecek bir tarzda meydan okudu (bk. Mektubat On Dokuzuncu Mektup On Sekizinci İşaret). 

Ve yaklaşık bin beş yüz yıldır bu manevî meydan okuma devam etmekte ve Kur’an-ı Hakim galibiyetini devam ettirmektedir. Ve bu hâkimiyet kıyamete kadar da devam edecektir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Kur'an-ı Kerim´in belagat alimlerinin de kabul ettiği üstün edebiyatından eşsiz sözlü anlatım sanatından taklit edilemeyen üslubundan detaylı bir şekilde bahseder misiniz?

Kur'an'ın edebi yönden emsalsiz olduğunu gösteren konularda örneklerle bilgi verir misiniz?

Kur'an'ın Edebi Yönü

Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi