Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕Değerli kardeşimiz
Kur’an-ı Kerim nice âyet-i kerimelerinde insana “mahsusât” denilen hisler dünyasında boğulmamasını ondan “makulât” yâni hikmetler âlemine nazar etmesini ders verir. Yine Kur’an-ı Kerim insanın dikkatini sürekli gördüğü için alışkanlık kazandığı ve üzerinde düşünmeyi ihmal ettiği harika eserlere çeker.
Sadece bir misâl:
Ğaşiye Sûresinde insanoğlundan devenin yaratılışına semaya dağlara ve arza bakması isteniyor:
“Bu insanlar devenin nasıl yaratıldığına göğün nasıl yükseltildiğine dağların nasıl dikildiğine yerin nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı!..”(Ğaşiye 88/17-20)
Âyetlerin engin mânâlarını tefsirlere havale ederek tefekkürümüze sunulan bu varlıklar arasındaki şekil benzerliğine kısaca işaret edeceğiz.
Devenin hörgücünü onun beli üzerinde yükselten kim ise arzın belinde dağları birer hörgüç gibi yükselten de o. Gök kubbe de tümüyle bir hörgücü andırmakta.
Âyette insanın nazarı önce deveye sonra semaya daha sonra dağlara ve en sonunda da arza çekiliyor. Bu sıralama apayrı bir belagat mûcizesi. İnsan gözünden deve hörgücüne ondan semaya hayâlen bir hat çekiniz; daha sonra o hattı dağa indiriniz ve dağdan da yere birleştiriniz. Karşınıza bir başka hörgüç veya bir ayrı dağ şekli çıkacaktır.
Neml Sûresinde (88. ayet)
“Dağları yerinde donmuş gibi durur görürsün oysa onlar bulutlar gibi geçerler.”
buyruluyor.
Hörgücün hareketi devenin yürümesi demek olacağından bu âyet dünyanın sabit olmayıp hareket hâlinde bulunduğunu 1.400 sene önce haber vermiş oluyor.
Bu âyet-i kerimeler gibi nice âyetler insana eserden müessire yâni eserin yapıcısına geçmeyi nefsini ve âlemi hikmetle ve ibretle tefekkür etmeyi öğretiyor. Kur’an’dan bu tefekkür dersini alanlar ne gafil bir bedevi gibi deveyi hakkıyla seyretmeden ölürler ne de inançsız bir astronomi âlimi gibi semayı tefekkür etmeden yeryüzünü terk ederler.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi