* Allah En'am suresi 125. ayette şöyle buyurmuş:
"Allah iyiye ve güzele götürmek istediğinin göğsünü İslam'a açar; saptırmak dilediğinin de göğsünü öylesine daraltıp tıkar ki o göğe yükseliyormuş gibi olur. Allah iman etmeyenler üzerine pisliği işte böyle atıverir."
- Allah bizim iman etmememizi kendisi diliyorsa ve istiyorsa neden bizi cehenneme atıyor bu bir mantık hatası mı?
* Ayrıca Bakara 7. ayette de şöyle diyor:
"Allah onların kalpleri kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların kafa gözleri üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür."
- Allah bizim imanımızı mühürlüyorsa o zaman bizi cehenneme niye atıyor iman etmememizi kendisi mi istiyor?
* Ayrıca İbrahim suresi 4. ayett de yine Allah dilediğini saptırıyor:
"Biz görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki onlara açık seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından Allah dilediğini saptırır dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Azîz'dir Hakîm'dir O."
- O zaman biz neden işlediğimiz günahlardan sorumluyuz? Allah bizi imansız yapıyorsa neden geri kendi yaptığı şey için bizi cezalandırıyor?..
Ayrıca ateistler bu ayetlerle çok fena propaganda yapıyor on arkadaşımın imanı sarsıldı lütfen ilminizle bizi aydınlatın...
Değerli kardeşimiz
Bu üç ayette var sayılan -görünürdeki çelişkinin- özeti şudur: Hidayet ve dalaletin iman ve küfrün sebebi insan mı yoksa Allah mıdır?
Bu konuyu anlamak için Allah’ın külli iradesi ile insanların cüz’î iradesini düşünmek gerekir. Bu hususu birkaç madde halinde özetleyeceğiz.
A) Cüzî irade insanlar için açılan ilahî imtihanın en zorunlu bir unsurdur. Hiçbir insan iradesi dışında bir tarafa zorlanmaz. Bu sebepledir ki çocuklar ve deliler imtihandan sorumlu tutulmamıştır. Aksi takdirde Allah’ın adaletinden söz edilemez. Bu ise Kur’an’da pek çok yerde vurgulanan İslam inancına taban tabana zıttır.
- Kur’an’da makamın iktizasına / söylenen sözün yerine göre bazen Allah’ın küllî iradesine bazen de insanın cüzî iradesine vurgu yapılmaktadır. Bu vurgu oradaki ifadenin belağatını gösteren bir üslubun yansımasıdır. Cüzî iradenin söz konusu edildiği yerde küllî irade de orada zımnen bulunduğu gibi küllî iradenin vurgulandığı yerde de cüzî irade zımnen vardır.
Örneğin Allah inkârcıların tavırlarından son derece rahatsız olan Hz. Peygamberi (asm) teselli etmek için hidayet ve dalaletin; hayır ve şerrin ancak Allah’ın yaratmasıyla mümkün olabileceğini vurgulamak üzere -mealen- şöyle buyurmuştur:
“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerine de bir perde inmiştir. Bunların hakkı büyük bir azaptır.” (Bakara 2/7).
Bu makam bir teselli makamıdır elçisinin zayıflığı üzgünlüğü ve âcizliği karşısında Allah’ın mutlak kudretine izzetine ve iradesine vurgu yapılmıştır. Allah’ın bunları böyle bir cezaya çarptırmasının gerekçesi ise açıklanmamıştır. Ki bunun gerekçesi onların kendi özgür iradeleriyle inkârda ısrar etmeleridir. Bir önceki ayetin sonunda “onlar iman etmezler” ifadesi bu gerekçenin ipuçlarını vermektedir.
Yani Allah onların özgür iradeleriyle iman etmemekte ısrar ettiklerini ve bundan sonra da -özgür iradeleriyle- küfürde devam edeceklerini ve buna azmettiklerini bilmekte ve bu hain niyetlerinin karşılığı olarak da kalplerini mühürlemek suretiyle onları cezalandırmaktadır.
- Buna mukabil insanların cüzî iradelerinin ön plana çıkartılması gereken yerde ise Allah’ın küllî iradesi zımnen vardır. Örneğin Allah Kur’an’ın hak ve hakikati ders veren bir kitap olduğunu hatırlattıktan sonra elçisinin tebliğden başka bir sorumluluğunun olmadığını vurgulamak üzere -mealen- şöyle buyurmuştur:
“De ki: İşte Rabbiniz tarafından gelen gerçek. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin.” (Kehf 18/29)
Hâlbuki Allah dilemedikçe hiç kimse kendi başına ona rağmen bir iş yapamaz. İnkârın da imanın da icadî noktaları Allah’a aittir. İnsan küfür veya iman ister Allah da onları yaratır. İşte burada ilk örneğin aksine Allah’ın küllî iradesine açıkça vurgu yapılmamıştır. Çünkü belağatın muktezası budur.
B) Allah her insanı araştırdığı takdirde gerçeği belirleyecek bulabilecek bir akla sahip kılmıştır.
- İslam’da hiç kimseye gücünün ötesinde bir sorumluluk yüklenmemiştir.
- Kâinatın şahadetiyle sonsuz adaleti tahakkuk eden Allah kullarına asla zulmetmez.
- Aklı olmayan çocuk veya deli olan Allah’ın vahiy mesajını alamayan veya algılama imkânından mahrum olanların sorumluluğu yoktur.
- İnsandaki mevcut akıl ve zekâ değişik yollar içinde en doğruyu bulmaya yeterlidir. Mevcut şirk düzeni içerisinde hakikati bulmaya gayret eden sahabelerin iman etmesi bu konuda önemli bir misal teşkil etmektedir.
- Kişilerin kendi dini taassupları sebebiyle gerçeği araştırmayan onu algılamaya çalışmayan bu yanlışının sonucuna katlanacaktır.
- Allah hak etmediği halde hiçbir kimseyi cehenneme atmaz. Ama hak etmediği halde bazılarını af edip cennetine alabilir.
C) Kalp nasıl mühürlenir?
- Bildiği üzere mühürlenmek; zarf kap örtü ve kapı gibi şeylerde olur. İnsanların kalpleri de ilimlerin ve bilgilerin zarfları ve kapları gibidir. Ne kadar anlayışlarımız varsa orada saklıdır. Kulak da bir kapı gibidir duyulan şeyler oradan girer. Bilhassa geçmişteki gelecekteki ve şimdiki gaybla ilgili haberler kitaplardaki kavramlar duyma yoluyla bilinir. Şu halde kalbin mühürlenmesi zarfın mühürlenmesine; kulağın mühürlenmesi kapının mühürlenmesine benzer.
- Peygamber Efendimiz (asm) hadislerinde şu meâlde buyurmuştur ki:
"Günah ilk defa yapıldığı zaman kalpte bir siyah nokta yani kara bir leke olur. Eğer sahibi pişman olur tövbe ve istiğfar ederse kalp yine parlar. Tövbe istiğfar etmez de günah tekrarlanırsa o leke de artar sonra arta arta öyle bir dereceye gelir ki leke bir kılıf gibi bütün kalbi kaplar ki artık cilalanma kabiliyetini kaybeder. Mutaffifîn sûresinde 'Hayır onların işleyip kazandıkları şeyler kalplerinin üzerine pas tutmuştur.'(Mutaffifîn 83/14)âyetindeki 'rayn = pas' da budur."(bk. Tirmizi Tefsiru Sûre 83 1; İbn-i Mace Zühd 29)
Bu hadis gösteriyor ki günahlar devam ettikçe kalpleri bir kılıf gibi kaplar. İşte o zaman buna bir ceza olarak da Allah tarafından kalbine mühür vurulur. O salgın leke o kalbe basılıp tabedilir. Başlangıçta âharlı parlak bir yazı kağıdı üzerine dökülmüş silinmesi mümkün olan bir mürekkep gibiyken bundan sonra matbû ve silinmez bir hale gelir. Diğer bir deyişle alışkanlıkla bir ikinci huy olur. Ne silinir ne çıkar ve o zaman ne iman yolu kalır ne de küfürden kurtulmaya çare. Bu mühürleme ve baskının kazanılması kuldan yaratılması Allah'tandır. Dinî bakımdan bir günahta ısrar etmekle etmemenin farkı da bundandır.
- Konunun özeti şudur: İnsanlar Allah’a ulaşmak istediğinde Allah ona karşılık verir ve doğru yoluna alır. Allah’ın kitabına karşı çıkan ve gerçeği görmek istemeyen bir insan da doğru yolu bulamaz Allah da ona doğru yolu göstermez.
- Unutmayalım ki cennet ucuz değil cehennem de lüzumsuz değildir. Cennet adam istediği gibi cehennem de adam ister.
Son olarak şairin değdi gibi deriz:
“Allah’a dayan saye sarıl hikmete ram ol
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.”
İlave bilgiler için tıklayınız:
- Kur'an-ı Kerim'de; "Allah kime hidâyet verirse doğru yolda olan odur; ..." deniliyor. Burada Allah'ın insanı zorlaması söz konusu mu?
- Allah'ın kula hidayet etmesi için kulun ne yapması lazım gelir?
- "İnkâra saplananları ise ister uyar ister uyarma onlar için birdir imana gelmezler." (Bakara 2/6) Bir insanın bunlardan olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?
- Kur'an'da pekçok ayette geçen "kalplerin mühürlenmesi" ne demektir? Kalbi mühürlenen bir insan iman etmemekten nasıl sorumlu tutulabilir?
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet