Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕- Nahl suresi 16:51. ayetinde Cenab-ı Hak aynı cümlede neden "huve" (yani o) kullıyor ondan sonra birden bire "iyyâye" (sadece benden) korkun buyuruyor; üçüncü şahıs'dan birinci şahıs'a değiştiriliyor?
Değerli kardeşimiz
İlgili ayetin meali:
"Allah buyurdu ki: İki tanrı edinmeyin. O ancak tek Tanrıdır. O halde yalnız benden korkun!"(Nahl 16/51)
Bu ayette iltifat sanatı vardır.
İltifat hitabın yönünü değiştirme sözü gaybtan muhataba muhataptan gayba döndürme; bir ifadede sözün yönünü birden bire değiştirerek üslûp farklılığı meydana getirme anlamında edebî bir sanattır. Meselâ Mehmed Âkif’in şu ifadelerine bakalım:
"Vurulup ter temiz alnından uzanmış yatıyor.
Bir hilâl uğruna yâ Rab ne güneşler batıyor!
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer."
Mehmed Âkif İslâm uğruna hayatını feda eden Mehmetçikleri gıyabî olarak anlatırken birden hitabın yönünü çevirip onlara seslenmektedir.
Benzeri bir durum Fatiha suresinde vardır. Her Müslüman'ın günde defalarca okuduğu bu surede önce Cenab-ı Hak kemal sıfatlarıyla anlatılır. Ardından bu kemal sıfatlarını art arda söylemekten gelen bir şevk ve cezbe içinde hitap makamına çıkılır “Yalnız Sana ibadet eder sadece Senden yardım dileriz.” denilerek doğrudan Allah’a hitap edilir.
İltifat sanatı ifadede hareketlilik sağlar monotonluğu kırar. Meselâ gençlere hitap eden bir hatip Hz. Yusuf’un Züleyha ile macerasını anlatırken birden “İşte sizler birer Yusuf‘sunuz. Züleyhalar her taraftan size ‘Haydi gel’ diye sesleniyorlar. Aman dikkat edin nefsinize hâkim olun.” şeklinde konuşsa güzel bir iltifat sanatı yapmış olur.
Bakara suresinde Hz. Âdem’in cennetteki macerası anlatılırken önce kendisine doğrudan hitap edilir:
“Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Onun nimetlerinden bolca yiyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın! Yoksa zalimlerden olursunuz!”(Bakara 2/35)
Hz. Âdem ve Hz. Havva önceleri yaklaşmazlarsa da sonunda nefis ve Şeytan'ın tesiriyle o ağacın meyvelerinden yerler. İlâhî emri çiğnemenin cezası olarak dünyaya gönderilirler. Hz. Âdem’in dünyadaki durumuyla ilgili olarak Cenab-ı Hakk şöyle buyurur:
“Âdem Rabbinden birtakım kelimeler aldı. O da tövbesini kabul etti...”(Bakara 2/37)
Dikkat edilirse cennette doğrudan İlâhî hitaba mazhar olan Hz. Âdem bu ayette üçüncü şahıs olarak gayb sığasıyla anlatılmış “Bizden aldı” denilmeyip “Rabbinden” denilmiştir. Çünkü hitap mevkiinden gayb mevkiine inmiş durumdadır. (Yazır Hak Dini I 325)
Cenab-ı Hakk Benî İsrail’e hitap ederken şöyle buyurur:
“...Haydi yiyin size kısmet ettiğimiz pak nimetlerden...”(Bakara 2/57)
Onlar o pak nimetlerden yerler fakat şükretmezler. Nimetin kadr u kıymetini bilmezler. Ayetin hemen devamında Cenab-ı Hak onlardan yüz çevirir. Kendilerini hitap mevkiinden gayba atar ve zulümlerini beliğ bir ihtisarla anlatarak şöyle der: (Yazır I 360)
“Onlar bize zulmetmediler lâkin hep kendilerine yazık ediyorlardı.”
Şimdi de Yunus suresinde yer alan şu İlâhî hitaba kulak verelim:
“Sizi karada ve denizde gezdiren Odur. Hattâ gemide olduğunuz zaman güzel bir rüzgârla o gemi içindekilerle giderken onlar ferahlanırlar. Derken bir fırtına çıkarak her taraftan dalgalar kendilerine gelince kuşatıldıklarını anlarlar. O zaman samimî bir şekilde Allah’a yalvarırlar ‘Eğer bizi bundan kurtarırsan muhakkak ki şükredenlerden oluruz.’ derler...” (Yunus 10/22)
Dikkat edilirse ayetin başlangıcı doğrudan bir hitaptır. Daha sonra ise gemidekilerden üçüncü çoğul şahıslar olarak bahsedilmiştir. Âdeta ayetin ilk kısmı onları gemiye bindirmiş sonraki kısmı ise onlara kendi hâllerini seyrettirmiştir.
Sualdeki duruma gelince:
Büyük müfessir Kadı Beydavi buradaki inceliğe şöyle dikkat çeker:
Cenab-ı Hak bu ayetin evvelinde gıyabî olarak insanlara hitap ederken burada doğrudan seslendi. Bunda başka ilahlar edinmekten kuvvetli bir şekilde sakındırmak ve maksadı da açıktan söylemek vardır. Sanki şöyle demiştir: “İşte o tek ilah benim. Öyleyse benden korkun başkalarından değil.”
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi