Değerli kardeşimiz
Evvela bütün eserlerin benzersiz olduğu iddiası doğru değildir. Bunu söyleyen “benzerlik”ten ne kast edildiğini anlamıyor. Zannediyor ki tıpa tıp benzeyen bir üsluptan söz ediliyor. Oysa Kur’an’ın “kendi benzerinin getirilmeyeceğine dair” meydan okuması; belagat edebiyat hakikat işarat ahkâm gaybî haberler gibi konuları belli olan somut verilerle alakalıdır. Bu meydan okuma bugün de geçerlidir haydi yapsınlar...
Allah'ın Zatı hiç bir şeye benzemediği gibi Onun sıfatları da hiç bir şeye benzemez. Bu nedenle Onun Kelam sıfatı da diğer kelamlara benzemez.
Bunu daha iyi anlamak için şöyle bir örnek verilebilir:
Allah "Ey kullarım insanın Allah'ın sanatı olduğu konusunda bir şüpheniz varsa haydi onun bir benzerini getirin. Eğer bir benzerini gtiremezseniz bir kafasını getirin. Bir kafasına da gücünüz yetmezse bir gözünü getirin. Ona da gücünüz yetmezse bir hücresini getirin." diyerek bir meydan okumada bulunsaydı insanların hepsi hatta taptıkları da bir araya gelse istenilen şeylerden birini yapabilirler mi? Bunlardan biri "Filan ressamın yaptığı insan resmi eşşizdir filan heykeltıraşın yaptığı insan heykeli de eşşizdir. Artık onun benzerini yapacak kimse gösterilemez. Öyleyse Allah'ın bu isteğine uygun bir şey yapılmışıtr. Buna göre insanın Allah'ın sanatı olduğu artık geçersizdir." diyebilir mi? Dese bile acaba kimi inandırabilir? İnsan nerede ona benzediği iddia edilen resim veya heykel nerede?
İşte "Kur'an ayetlerinin benzeri getirilebilir." diyerek eşşiz gibi görünen bazı eserleri örnek vermek bunun gibidir. Resimden ve heykelden adam yapmakla gerçek adam yapmak; naylon portakal yapmakla gerçek portakal yapmak gibi insanların kelamı ile Allah'ın Kelamı arasındaki fark da bunun gibidir. Resim heykel ve naylon eserler yapmakla Kur'an'nın benzeri yapılmış olmaz. Kafayı gözü ve hücreyi de buna göre değelendirebiliriz.
Diğer taraftan Kur’an’ın istediği “benzerlik” sadece eşit seviyede kalmasını zorunlu kılan bir benzerlik değildir ki başka kitaplar da birbirine benzemiyor denilsin. Kur’an’ın meydan okuduğu hususlardan biri belagat ilmi ve edebî tasvirler açısından bir benzerliktir. Yani burada birisi Kur’an’ın edebî yönüyle karşılaştırılabilecek bir eser ortaya koyarsa bu eserin Kur’an’ın tıpkısı olması gerekmez. Yeter ki işin ehli olan belağat uzmanları “Bu eser Kur’an’ın üslubu ve belagatıyla boy ölçüşecek seviyededir.” desin ve öyle kabul etsinler. Bu takdirde bu eser Kur’an’ın tıpkısı olmazsa da hatta daha üstün bir edebî performans gösterse bile yine Kur’an’ın bir benzeri kabul edilir.
Açık bir misal vermek gerekirse hiç bir insan diğer bir insana tıpatıp benzemediği halde iç ve dış organları itibariyle bütün insanların birbirine benzediği kabul edilmektedir. En yabancı bir ormanlıkta hiç görmediğiniz bir insan gördüğünüzde bunu başka insanlarla olan benzerliğinden dolayı tereddütsüz onun insan olduğuna hükmedersiniz. Lisanımızda “Bu adam ne kadar da filan adama benziyor...” “tam babasına benziyor..” “sanki ikiz kardeştirler”gibi ifadeleri sık sık duyuyor ve söylüyoruz. Ve bunu söyleyenlerden hiç biri karşılaştırdığı o iki şahsın tam benzer olduklarını söylemez.
Bunun gibi Kur’an’ın da istediği benzerlik “aynilik” değil benzerliktir. Hiç bir eser başkasının aynısı değil fakat bir benzeridir. Çünkü her halukârda birinin ötekinden -bizce / sizce- daha üstün olduğunu gösteren bazı yönleri vardır.
İşte Kur’an ile boy ölçüşecek hiç bir eserin olmadığını söyleyenler bu sahada kılı kırk yaracak derecede edebiyata âşina olan kimselerdir. Bunlardan bir çoğu birer dev edebiyatçı şair olduğu halde Kur’an’ın belağatı karşısında secde etmek ve teslim olup iman etmek zorunda kalmışlar.
İşte Hz. Hassan işte Lebid; işte Kâb b. Züheyr işte Abdullah b. Ravaha gibi yüzlerce sahabe.. Ve işte arkalarından gelen ve parmakla gösterilen; Zemahşerî Bakıllanî Beyzâvî Cahız Sekkakî Cürcanî ve daha yüzlerce belağat edebiyat meydanının süvarilerinin hapsi bir ağızdan ilan ediyorlar ki "Kur’an’ın bir benzerinin getirilmesi imkânsızıdır."
Kaldı ki özellikle Kur’an’ın indiği çağda Allah’tan başka kimsenin bilmesine imkân olmayan pek çok hakikatleri ihtiva etmesi bir yana; sadece üslubunun harikalığı ve ifadelerinin akışkanlığı bile tek başına bir mucize sahnesidir. Örneğin Kur’an’ın manasını hiç bilmeyen hatta okunanın Kur’an olduğunu bilmeyen âmî / alalade bir adam teyp veya bilgisayarda okunan Kur’an’ı dinlese bir de melodisi en hoş olan başka eserleri dinlese hiç kuşkusuz Kur’an’ın diğer eserlere benzemediğini onlardan çok daha güzel bir nağmeye harika bir akışkanlığa çok ince melodik sanat estetiğine sahip olduğunu söyleyecektir.
Biz de bu adamın söylediklerini aynen tasdik ediyoruz. Yüzlerce edebî Arapça kitapları okuduğumuz halde hiç birinin Kur’an’ın ifade tarzına o güzel nağmelerine o harika akışkanlığına ulaşmadığını yanına bile yaklaşmadığını bizzat müşahede edenlerdeniz.
Bediüzzaman Hazretlerinin açıkça ispat ettiği gibi dört ayetten ve altı cümleden meydana gelen İhlas suresi öyle bir ifade tarzına öyle bir harika üsluba bir dizayna sahiptir ki tam 36 ihlas suresini ihtiva etmektedir. Bediüzzaman’ın bir temel referans olarak ortaya koyduğu bu iç içe 36 surelik İhlas suresinin matematik pörmitasyon kuralı çerçevesinde 1440 sureyi barındırdığı da tespit edilmiştir.(bk. Niyazi Beki Kur’an’ın büyük ve parlak bir tefsiri Risale-i Nur).
Demek ki Kur’an’ın “kendisinin bir tek suresinin bile bir benzerinin getirilemeyeceğine” dair meydan okumasının bir örneği de bu suredir...
İlave bilgi için tıklayınız:
- "Kur'an-ı Kerim'in bir benzeri yazılamaz." sözü nasıl anlaşılmalı?
- Kur'an'ın mucizelik yönleri kırk tanedir deniliyor; bunu nasıl anlamak gerekir?
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi