Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Allah'tan daha çok sevdiğimiz şey rakip olarak karşımıza mı çıkar?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:16    Güncellendi: 31.01.2025 23:16
Soru Detayı

- Kur'an-ı Kerim'de insanlar birini ya da bir şeyi Allah'tan daha çok severse Allah'ın onların karşısına rakip sıfatıyla çıkacağına dair bir ayet var mıdır?

Değerli kardeşimiz

"Öyle insanlar vardır ki Allah’tan başkasını Allah’a denk tutar tıpkı Allah’ı severcesine onları severler. Müminlerin Allah’a olan sevgileri ise her şeyden daha ileri ve daha kuvvetlidir. O böyle yaparak kendilerine zulmedenler azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi bütün kuvvet ve kudretin yalnız Allah’a ait olup Allah’ın azabının pek şiddetli olduğunu keşke şimdiden bilselerdi!"(Bakara 2/165)

Bu âyet ulûhiyyetin en önemli hususiyetlerinden birinin muhabbet yani sevilmek olduğunu gösterir. Bundan dolayıdır ki Kur’ân ıstılahında insan daha çok “kul” vasfıyla anılır. Kulluk kendisine kul olunan varlığa karşı beslenen sevginin en ileri derecesini ifade eder. Bu âyet gösteriyor ki Allah’tan başka herhangi bir şeyi veya kimseyi Allah’ı severcesine seven kimse Allah’tan başka nid (yani O’na denk tutmuş) sayılmaktadır. Bu sevgide ortak yapmaktır yoksa yaratma ve Rab olma vasfında denk saymak değildir. el-Vedûd Allah’ın güzel isimlerinden olup “Yaratıklarını çok seven ve onlar tarafından çok sevilen” demektir.

Allah'ın birliği ve kudreti bu kadar fiilî ve sözlü âyetleriyle açık ve parlakken buna karşı: insanlardan bazıları vardır ki Allah'a karşı denkler benzerler tutarlar ki onları Allah'ı sever gibi severler. Onların emirlerine yasaklarına arzularına itaat ederler de Allah'a isyan içinde bulunurlar.

Şüphe yok ki böyle yapmak gerek Allah'ı inkâr ederek olsun ve gerekse olmasın ilâhlık manasında onları Allah'a ortak yapmaktır. Bunların bir kısmı bu şirki açıktan yaparlar. Firavunlara Nemrutlara yapıldığı gibi onlara açıktan açığa ilâh mabud adını vermekten çekinmezler. Onlara "Rabbimiz tanrımız" derler. Hatta ilâhlarının doğması ve doğurması görüşünü benimseyerek onlara aynı cinsten mabut derecesinde oğullar kızlar tasavvur edip yakıştırırlar. Diğer bir kısmı da açığa vurmadan aynı muameleyi yaparlar. Onları Allah'ı sever gibi severler onları nimet sahibi olarak tanırlar. Onların sevgisini hareketlerinin başı kabul ederler. Allah'a yapılacak şeyleri onlara yaparlar. Allah rızasını düşünmeden onların rızalarını elde etmeye çalışırlar. Allah'a isyan olan şeylerde bile onlara itaat ederler.

Bu âyet bize gösteriyor ki ilâhlık mânasında son derece sevgi bir esastır. Ve mabud en yüksek seviyede sevilen şeydir. Böyle son derece sevilen şeyler ne olursa olsun mabud edinilmiş olur. Sevginin hükmü ise itaattır. Bunun için mabuda son derece itaat edilir. Her insanın tuttuğu yolda hareket başlangıcı onun mabududur. İnsanlar tarafından böyle sevgiyle mabud mertebesi verilerek Allah'a denk tutulan şeyler o kadar çeşitlidir ki bir taştan bir maden parçasından bir ottan bir ağaçtan tutun da gök cisimlerine ruhlara meleklere kadar çıkar. Bununla beraber: "onları severler" ifadesindeki akıl sahiplerine ait olan "onlar" zamiri bunların özellikle akıllılar kısmını açıkça ifade etmektedir.

Bunun içindir ki değerli tefsirciler denk benzer manasına gelen "endâd"ı "Allah'a isyanda itaat ettikleri liderleri başkanları ve büyükleri." diye açıklamışlardır. Bu zamirin tağlib yoluyla diğer putları da kapsamına alması takdirinde bile bu mana açıktır.

Gerçekten servet büyüklük kuvvet makam itibar güzellik gibi herhangi bir ümide sebep sayılan dilberler kahramanlar hükümdarlar gibi insanları Allah gibi seven ve onlar uğrunda her şeyi göze alan nice kimseler vardır ki bu şirk konusunun putperestlik esasını insanlığın en büyük yarasını teşkil eder.

Bunlar gerçekte ne Allah tanır ne peygamber. Her birinin gönlünde zaman zaman bir veya birkaç mahluk yer tutmuştur. Onları Allah gibi severler onlara mabud muamelesi yaparlar. Onlara itaat etmek için Allah'a isyan ederler. "Onları Allah'ı sever gibi severler." ifadesi bütün bunları tasvir etmektedir. Buna velileri ve peygamberleri mabud derecesine çıkaranlar da dahildir.

Bunun için Allah'ın velileri peygamberleri ve melekleri gibi sevgili kullarını severken âyet-i kerimenin kapsamını iyi düşünmeli; sevgilerini Allah sevgisi derecesine vardırmaktan kaçınmalıdır. Çünkü Allah için sevmekle Allah'ı sever gibi sevmek arasındaki farkı bilmek gerekir. Allah'ı sevenler Allah'ın yolunda giden sevgili kullarını da severler. Fakat Allah'ı sever gibi değil Allah için severler ve bu sevgi ile Allah yolunda onlara uyarlar.

"Ey Muhammed! De ki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana tabi olunuz ki Allah da sizi sevsin." (Âl-i İmrân 3/31).

Buna göre Allah'ın sevdiği kullarını sevmek ve onlara uymak günah ve şirk değildir. Tersine Allah sevgisine delil olur. Fakat bu sevgi hiçbir zaman Allah sevgisi gibi olmamalıdır. Yani Hristiyanların Hz. İsa (as) hakkında yaptıkları gibi onları mabud derecesine çıkaracak bir ibadet şekli olmamalıdır. Bunun en güzel misalini Müslümanlığın iman anahtarı olan kelime-i şehadetinde ve ibadetin başı olan namazında buluruz. Bir Müslüman "Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed onun kulu ve peygamberidir." derken Allah'tan başka bütün mabudların hepsini reddedip atar da bu temiz kalb ile Peygamberi Hz. Muhammed (asm)'in ona kulluk ve peygamberlikle bağlılığını tasdik eder ve Allah için bu gerçeğe şahitliğini arz eder. Bu şehadette Allah'tan sonra Peygamber'e bir sevgi ilanı vardır. İman bu sevgi ile tamam olur. Fakat Allah sevgisi yüce Mevlânın birliği ile bunun yanında Hz. Muhammed (asm) sevgisi Allah'a kulluğu ve peygamberliği cihetiyledir. İşte Allah için sevmenin en büyük örneği!..

Bununla beraber bu sapıklığın felsefe yoluyla ilim ve marifet adı altında gelişip yayılan kısmı da yok değildir. Bu elbette daha mühimdir. Burada Allah'ı inkâr eden ta'tıl (batıl ve metruk ateizm) felsefelerinden söz etmeye lüzum görmüyoruz. En derin cehalete eşit ve hatta daha beter olan ta'til (ateizm) felsefelerinin kötülüğünü çeşitli yönleriyle hatırlatmaya ihtiyaç duyulmadığı gibi bunların ilmi ve felsefî bakımdan kıymetleri de yoktur. Fakat ilâhlık felsefesi ve vahdet-i vücud adı altında gizlenen bir metrût (ateist) felsefe vardır ki din ve ahlâk adına ilmî ve hikemî şekilde en büyük zarar bundan doğagelmiştir. Her nerede bir şirk varsa bununla az çok bir alakası vardır.

(bk. Elmalılı Tefsiri İlgili ayetin açıklaması)

Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi