Değerli kardeşimiz
Ahiret'e öldükten sonra tekrar dirilip dünyada işlenen amellerden hesaba çekileceğine cennet ve cehenneme inanmanın bu dünya hayatında pek çok tezâhürleri fayda ve netîceleri vardır.
Ahirete imân insan hayatının her safhasında çocukluk gençlik ve ihtiyarlık devrelerinde âile cemiyet millet ve devlet hayatında kendini hissettirir etkisi en küçük müesseseden en büyük müesselere kadar uzanır...
Kardeşi vefat etmiş küçük bir çocuğa "kardeşin cennete gitti. Orada kuşlar gibi her tarafa gidip eğleniyor" demek o çocuğu ne derece tesellî eder açıktır.
Gençleri gençlik hevesâtından ve taşkın davranışlardan engelleyen dizginleyen en tesirli mani de âhiret'e imân ve cehennem korkusudur.(1)
Kabristana göç etmeye yaklaşmış bir ayağı çukurda olan ihtiyarları hayata bağlayan onları bunalımlardan ve gençlik günlerindeki lezzetlerinin ellerinden gitmesinden kaynaklanan üzüntülerinden kurtaracak tek tesellî kaynağı kabrin arkasında kendilerini bekleyen ebedî gençlik ve saadete olan imânlarıdır.(2)
Hastaları sakatları müşkil durumda kalmış zulme marûz kalmış insanları gerçek manâda tesellî edecek şey de âhirette görecekleri ecir ve mükâfata inanmalarıdır. Ölmek üzere olan bir hastayı tesellî edecek tek şey âhirete imândır.
Aile efradını dost ve arkadaşları hısım ve akrabayı birbirlerine daha sıkı bağlayıp kenetleyen şey bu beraberliklerinin âhiret hayatında da ebedî olarak devam edeceğine olan inançtır. Ölen yakınlara aramızdan ayrılan dost ve ahbaba karşı duyulan hüzün ve hasretin tek tesellî kaynağı ebedî âleme imân etmektir.
İnsanı iyilikler yapmaya cömertliğe yardımlaşmaya teşvîk eden kötü huy ve davranışlardan uzaklaştıran en önemli âmil âhiret'e imândır.(3)
Başkalarının hakkına riâyet etmek kimsenin hakkını yememek aldatmamak ancak âhirete imân eden insanlarda kâmil manâda görülür. İnsanı dini milleti ve devleti uğrunda fedâkarlığa sevkeden şehîd olmayı arzu ettiren sebep âhiret'e imândır.
İnsanın hayatına her yönüyle ufuk açan geçmiş ve gelecekle irtibatını pekiştiren hayatına hayat katan şey âhiret'e imândır.(4) Ahiret'e imânın ferde âileye cemiyete millete ve devlete kazandırdığı faydalar bu şekilde saymakla bitmeyecek kadar çoktur.
Ahireti inkâr eden kimse ise eğer içinde bulunduğu hayat şartları iyi değilse tam bir ümitsizlik ve karamsarlık içine düşer. Eğer hayat şartları elverişli ise bu sefer de hevâsına tabi olarak bir nevi hayvan durumuna düşer.(5) Artık hevasının peşinde koşan insandan ailesine millet ve memleketine fayda sağlaması beklenemez. Hatta böyleleri kendi beş paralık arzusunun tatmini için çoluk çocuğunu aç susuz sefîl ve perişan bırakmaktan yeri gelince millet ve memleketini zor durumlara düşürmekten çekinmezler...
Ahireti inkâr eden kimse kendi nefsine de büyük zarar vermekte inkârdan doğan ümitsizlik ve karamsarlıkla daha bu dünyada iken rûhunu bir nevi cehenneme sokmaktadır.(6)
Kur'ân-ı Kerîm'de pek çok âyetlerde âhiret'e imân'ın bu özelliklerine fayda ve tesîrlerine dikkat çekilmiştir. Bir çok yerde faziletli âmellere ve ahlakı güzelleştirmeye yönelik teşvikte bulunulurken bu iman esasyla irtibat kurulmuştur. Pek çok âyette "Allah'tan ittikâ edin sakının"(7) dendikten sonra "Biliniz ki O'nun huzurunda toplanacaksınız" (Bakara 203) "Biliniz ki O'na kavuşacaksınız" (Bakara 223) gibi ifâdelerle bu ittikâya vesîle olacak şeyin Allah huzurunda toplanma Allah'a kavuşma yani âhiret'e imân olduğu dile getirilmiştir.(8) Keza pek çok âyetlerde iyilikler emredildikten veya teşvik olunduktan sonra "eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız..." (Nisâ 59; Nûr 2) buyrularak Allah'a ve âhiret günü'ne imân etmenin bu iyilikleri yapmayı gerektirdiğine işaret edilmiştir.(9)
Yine Kur'ân-ı Kerîm'de müslümanlar cihada davet edilirken Allah yolunda musibet ve belâlara her türlü mihnet ve meşakkate karşı sabır telkîn edilirken(10) sadaka vermeye teşvik edilirken(11) cimrilik ve nefsin kötü arzularından men edilirken faiz be benzeri haksız yere para kazanmak metodları gibi kötü şeylerden günah işlemekten menedilirken(12) iyi amellere iyilik yapmaya teşvik edililirken(13) dünya nimetlerinin geçiciliği anlatılırken(14) kâfirlerin elindeki dünyalıklara tamah edilmemesi gerektiği ifade edilirken(15)... hep bu haşre iman konusu dile getirilmiştir.
Pek çok âyette ise Ahiret'e inananların ve inanmayanların vasıfları dile getirilerek âhiret'e imân etmenin insanı gerçek manâda insan yaptığına inanmamanın ise insanlıktan uzaklaştırdığına dikkat çekilmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'e göre âhiret'e imân eden kimse Allah'a kavuşmak O'nun rızasını elde etmek uğruna yeri geldiğinde canını dahi fedâ eder ölümden korkmaz(16) âhireti huzur içinde olacağı gibi dünyada da huzur ve sükûn içindedir(17) Allah'ın âyetlerinden hadîselerden ibret ve öğüt alır(18) nefsini dizginlemesini bilir(19) menfaatçi değildir(20)...
Ahireti inkâr eden kimse ise nefsinin kötü arzularına tabi olmuş çok günahkâr ve haddi aşan(21) hayatının bir gayesi olmadığını zanneden(22) dünyanın sadece geçici güzelliklerine aldanıp kalan dünyâ hayatıyla gurur duyan bu hayatı tercîh etmiş(23) kâinata ibret nazarıyla bakamayan(24) kibirli kendini beğenmiş(25) riyakâr iyiliği gösteriş için yapan başa kakıp minnet eden(26) aldatıcı(27) merhametsiz(28) korkak(29)... kimselerdir.
Bütün bunlar âhirete imân etmenin insan hayatı için ne kadar lüzumlu ve faydalı olduğunu göstermektedir. Hatta bu inanç pek çok kâfirleri dahi mutlak küfürden meşkûk (şüpheli) bir küfre düşürmekle dünya hayatı açısından onları rahatlatır zayıf da olsa bir ümit düşüncesiyle yaşadıkları gibi inançları olmadığı için de dinin mükellefiyetine de yanaşmazlar. Böylece İslâmiyet'in umumî bir rahmet olmasından onlar da hisselerini alırlar...(30)
İşte âhiret'e imân etme arzusu insanda yaratılışı itibariyle olması insanın böyle bir hayata imân etmesi dünya hayatı açısından da pek çok faydaları beraberinde getirmesi sebebiyle pek çok kimse âhiret'e inanmayı aklen kabûl etmese de bu faydaları düşünerek âhirete inanmak istemişlerdir. Çiçeron bu hususta şöyle diyor:
"Benim rûhun ebediyetine dair olan kanaatim bir hata bile olsa bu hatamdan dolayı memnûn ve bu kanaatimden dolayı mesûdum. Ve ben hayatta olduğum sürece bu kanaatden beni hiçbir şey vazgeçiremeyecektir. Ve yine bu kanaattir ki benim ruhumun huzurunu ve hayattan hoşnudluğumu temîn ediyor."(31).
Çiçeron bu sözleriyle âdeta şâirin şu beytini terennüm etmiştir:
Temennim gerçek olursa ne güzel temennî olur! Aksi halde bu temennî sayesinde hoş bir şekilde bir müddet yaşar gideriz.(32)
Volter de âhiret hayatının öneminin büyük olduğunu çünkü bu inancın cemiyet için en faziletli ahlakî esasları yerleştirmede temel unsûr olduğunu söylemektedir. O'na göre eğer bu öldükden sonra dirilme ve hesap verme fikri toplumdan kalkarsa iyi ameller için bir sebep bulamayız ve böylece toplum hayatındaki düzen dağılıp gider.(33)
Ahiret'e imân etmenin insan ve insanlık açısından taşıdığı önem ve sağladığı faydalar gösteriyor ki âhirete imân büyük bir hakikate dayanıyor. "Çünkü hayatımız açısından böylesine büyük bir önemli olan bir konu hayalî bir şey olamaz... Hayalî bir fikir hayatımızda böylesine büyük bir yer tutabilir mi!? Acaba kâinatta hayalî gerçek olmayan gerçekle bir alakası bulunmayan bir fikrin gerçek hayatta böylesine önemli bir yer tuttuğuna rastlanmış mıdır? Aslında hayatın tanzimi ve âdil hakiki esaslar üzerine kurulması için âhirete şiddetli ihtiyaç duymamız aslında âhiretin kâinâtın hakikatlerinin büyüklerinden birisi olduğunun delilidir. Şöyle demekle mubalağa etmiş sayılmayız: Bu gösterilen mantıkî deliller ilmî ve tahkikî bir seviyede bu varsayımın hakikat olduğunu ispat ediyor.(34)
Hem bazı şeyler çekirdek halinde iken biribiriyle karıştırılabilir fakat bu çekirdekler ağaç haline gelip çiçek açıp meyve verdikten sonra artık hakikat ortaya çıkar karıştırılmaya şek ve şüpheye mahal kalmaz. İşte imân esasları ve ahirete imân da böyle meyveler verdikten sonra artık onun aslı ve çekirdeği hakkında şüphe edilmez kat'i bir hakikat olduğu anlaşılır.
Burada şunu da ifâde edelim ki âhiret'in varlığına dâir deliller saydıklarımıza sınırlı değildir. Kur'ân'da âhiret'in varlığıyla alakalı pek çok delil ve alametlere işâret edilmiştir. Nursî Kur'ân'da âhiretin varlığına dâir delillerden bahsettikten sonra şöyle der:
"Ahiret'e dâir delillerin geçen delîllerle sınırlı olduğunu zannetme!.. Bilâkis Kur'ân-ı Hakîm sayısız emârelere işâret ediyor... Hadsiz hesapsız emârelere telvîhte bulunuyor... Yine zannetme ki âhireti ve haşri iktizâ eden Esmâ-i Hüsnâ sadece Hakîm Kerîm Rahîm Adil ve Hafîz'den ibârettir. Hayır! Bilâkis kâinâtın tedbîrinde tecellî eden bütün Esmâ-i İlâhiyye âhireti ve haşri iktizâ hatta istilzâm eder. Elhasıl Haşir meselesi Hak Subhaneh'in cemâl celâl ve bütün esmâsının enbiyâ evliyâ ve asfiyâ'nın kitâplarının icmâını tazammun eden Kur'ân-ı Mubîn'in temiz safî âlî rûhlu resûl ve nebîlerin ve küllî ve cüz'î bütün mevcudâtın ittifâk sırrını taşıyan mahlukatın ekmeli Muhammed (s.a.v) 'in üzerinde ittifâk ettikleri bir meseledir."(35)
Nursî'ye göre her şeyde Yaratıcısına ve Ahiret'e bakan iki cihet vardır: Bir vechi Yaratıcısına bakar. Bu vecihte varlığına ve birliğine şehâdet ve işâret eden pek çok diller vardır. Diğer vecih ise gâye ve âhirete bakar. Bu vecihte de âhiret âlemine ve âhiret gününe delâlet ve şehâdet eden pek çok diller vardır. Meselâ insan güzel san'at içindeki vücudu ile Yaratıcısı'nın varlığına ve birliğine delâlet ettiği gibi sahip olduğu kabiliyetlerinin tüm mahlukatın kabiliyetlerinden numuneler taşıması ebede uzanmış arzu ve isteklerine rağmen sür'atle sona ermeleri ile de âhiret'e delâlet eder. Bazen de bu iki vecih birleşir: Meselâ kâinâtta görünen olunan düzen yaratılanlardaki güzellikler rahmet adelet ve muhafaza; Hakîm Kerîm Rahîm Adil Hafîz olan Yaratıcı'ya şehâdet ettiği gibi âhiret'in hakkaniyetine kıyamet'in yakınlığına ve ebedî saadet'in gerçekleşeceğine de işâret hatta gözle görme derecesinde isbat eder.(36)
Bütün bu delîllerden sonra artık âhiretin vuku bulacağına dâir bir şüphe kalmaz. Buna rağmen âhirete inanmayan kimseye söylenecek son söz şudur: Ahiret'e inanmamız ve hazırlık yapmamız gereklidir. Eğer doğruysa kurtuluşa ereriz inkâr edenler ise helâk olur. Eğer doğru (gerçek) değilse bu itikadın bize bir zararı yoktur. Sadece bazı dünya lezzetlerinden mahrûm kalırız... Bir şair de bu husuta şöyle demiştir:
Müneccim ve tabîb her ikisi de
Ölüler diriltilmez diyorlar ben de size derim ki
Eğer sizin dediğiniz doğru olsa ben zarar etmem
Ama benim dediğim doğru ise siz zarardasınız! (37)
"Allah'a ve âhiret gününe... inansaydılar ne olurdu ki!"(Nisâ 4/39).
Dipnotlar:
1. bk. Ahmed Faiz. el-Yevmu'l-Ahir fî Zılali'l-Kur'ân Müessesetü'r-Risale 1989 15. bsk. s.8; benzer izahlar için bk. Güngör 80-82
2. bk. Cisr Nedim s. 5.
3. İslam Dini'ndeki âhiret'e iman Hıristiyanlıktaki gibi dünyadan el etek çekme manâsında olmayıp "dünya âhiretin tarlasıdır" (bu hadîs meşhûr hadis kitaplarında yoktur. bk. Aclunî c.1 s. 412 hadis no: 1320) hadîsinden hareketle insanı cihâda Allah'ın dinini yüceltmeye şirk tağût ve fesâdı kaldırmaya davet eden insanlara iyiliği emreden böyle hareket edenlere cenneti vadeden bir inançtır (bk. Faiz s. 5-6).
Ahiret'e imanın iyi amellere teşvîk kötü amellerden uzaklaştırmasından dolayıdır ki Kur'ân-ı Kerîm'de pek çok yerde sâlih âmeller âhiret'e imanla raptedilmiş beraberce zikredilmiştir. Bu durum da gösteriyor ki amel-i sâlih bu inancın bir semeresidir (Şarkavî s. 295).
4. Faiz s. 4-5.
5. Havvâ 783-785; keza bk. Tabbara Ruhu'd-Dini'l-İslamî s.118.
6. bk. Nursî İşârâtu'l-İ'câz s. 46.
7. Bakara 194 196 203 223 231 233 282 ...
8. bk. Havvâ s. 815.
9. bk. Bakara 228 232; Nisâ 59; Nûr 2; Talak 2.
10.bk. Bakara 214 218; Al-i İmrân 143; Nisâ 104; Tevbe 13 81 111.
11. bk. Bakara 245.
12. Maide 29; En'âm 15.
13. bk.En'âm 92; Tevbe 18; Mü'minûn 61; İnsan 10.
14. bk. Al-i İmrân 14; Nisâ 77-78; Tevbe 38; Ahzab 28-29.
15. bk. Taha 131; Kasas 61 70.
16. bk. Bakara 207 249; Al-i İmrân 173; En'âm 163; A'râf 125; Ta-hâ 72; Şuarâ 50; Tahrîm 11.
17. bk. Yûnus 64; Neml 3-4.
18. bk. Bakara 232; Hûd 102; Talak 2; Ahzab 21; Mümtehine 60 .
19. bk. Mâide 28; Ta-ha 97; Lokman 23.
20. bk. Şuâra 18; İnsan 10
21. bk. Ta-ha 16; Kıyame 5; Mutaffifîn 12.
22. bk. Mü'minûn 115; Kıyame 36...
23. bk. A'râf 51; Tevbe 55; İbrahim 3; Nahl 107; Rûm 7; Casiye 35.
24. bk. Furkân 40.
25. bk. Kasas 39; Nahl 22; Mü'min 27; İnfitâr 90.
26. bk.Bakara 264; Nisâ 38.
27. bk. Mutaffifîn 1-4.
28. bk. Maûn 1-3.
29. bk. Al-i İmrân 151; Tevbe 45.
30. bk. Nursî el-Mesneviyyu'l-Arabî s.169.
31. L. N. Tolstoy. Ölüm çev. Ahmed Midhat Rıfatof Keteon Bedrusyan matbaası İst. 1330 s.15. Bu sözün bir benzeri de Sokrat tarafından söylenmiştir (bk. Figuier s. 24-25).
32. bk. Alûsî VII 130.
33. Han el-İslâmu Yetehaddâ s.99.
34. Han a.g.e s.99.
35. Nursî el-Mesneviyyu'l-Arabî s.101.
36. Nursî a.g.e s.102.
37. İbn Arabî I 312; Hindî s. 57; Favî s.184.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet