Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕Değerli kardeşimiz
Kur’an ve sünnette prensip olarak iman-küfür muvazenesi yapılır. Ahiret yolculuğunda da kişiye özel yapılacak muameleler iman-küfür ekseninde değerlendirilir. Çünkü insanın öte dünyaya ilk adımını attığı esnada kalp cüzdanında yazılı olan iman veya küfür maddesine göre uhrevî kimliği tespit edilir. Ve kabirde berzahta mahşerde ilk araştırılmaya tabi tutulacak husus da bu kimliktir.
Kur’an-ı Kerim'de bu kimlikle ilgili -aynı ortak paydada buluşan- pek çok değerlendirmeler vardır. Çok özet sayılabilecek bir iki ayetin meali şöyledir:
“Ehlikitap ve müşriklerden olan inkârcılar içinde ebedî olarak kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte halkın en şerlileri onlardır. İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince halkın en hayırlısı da onlardır. Onların Rableri katındaki mükâfatları zemininden ırmaklar akan içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir.” (Beyyine 98/6 ve 7).
Bu ayette yapılan iman-küfür muvazenesinde dikkat çekici bir nokta “salih ameller” dir. Bundan anlaşılıyor ki Kur’an’da ifade edilen “İMAN” kavramı mücerret bir iman değil Salih amelle takviye edilmiş müşahhas bir imandır.
“İyiler muhakkak cennettedirler kötüler de şüphesiz cehennemdedirler.” (İnfitar 82/13 ve 14)
mealindeki ayette de iman-küfür muvazenesi söz konusudur. Çünkü iyi olmanın ilk şartı imandır. “Kötü” olmak için küfür yeterli olduğu halde “iyi” olmak için sadece iman yerli değildir.
Asıl sorumuzun cevabına gelelince:
Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki her cennete gidecek kimse kabirden itibaren cennetlik olduğunu kitabının sağından alacağını bilmez. Kabirdeki sorgu-sual esnasında muvazene edilenler kâfir ile salih amel işlemiş olan müminlerdir. Dört dörtlük diyebileceğimiz bu iman sahipleri berzah aleminde de bir nevi cennet hayatını yaşarlar ve mahşerde de Allah’ın inayetiyle korkmaz ve üzülmezler.
“Kim halis olarak kendisini Allah’a teslim edip güzel davranışlarda bulunursa Rabbinin nezdinde onun mükâfatı olacaktır. Onlar ne korkacak ve ne de üzüntü duyacaklardır.” (Bakara 2/112)
mealindeki ayet ve benzeri ayetlerde bu dört dörtlük müminler söz konusu edilmektedir.
İmanla kabre girdiği halde mahşer meydanına korku ve üzüntüyle gidenlerin -deyiş yerindeyse- haddi hesabı yoktur. Çünkü bunların imanı var fakat imanlarının gereği olan yeterli salih ameli yoktur.
“Diğer bir kısmı ise günahlarını itiraf ettiler. Onlar iyi işlerle kötü işleri birbirine karıştırdılar. Onlar tövbe ederlerse umulur ki Allah da onların tövbelerini kabul buyurur. Çünkü Allah gafurdur rahîmdir / affı merhamet ve ihsanı boldur.” (Tevbe 9/102)
mealindeki ayette ifade edildiği gibi insanların çoğu “iyi işlerle kötü işleri birbirine karıştırıp” hata etmişlerdir.
Bunların affedilip edilmemeleri Allah’ın iradesine bağlıdır. İmanları onların netice itibariyle cennete girmelerini sağlayacak bir garanti belgesidir. Fakat adalet gereği olarak ceza çekecekler mi yoksa affa mazhar olup ceza çekmeden cennete girecekler mi bunu kimse bilemez ve bu kimselerin kendileri de bilemez.
Bu sebeple mahşerdeki korkular mümin olmalarına rağmen “dört dörtlük” olmayan insanlar için de geçerlidir.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi