- Bu nur kime isabet etmiş ise o doğru yolu bulmuş kime isabet etmemişse o da delalete düşmüştür Ruhul Beyan adlı eserde: nitekim Peygamberimiz (s.a.) buyurmuştur: “Şüphesiz Allah insanları bir zulmet içerisinde yarattı. Sonra kendi nurundan onlara serpti. Bu nur kime isabet etmiş ise o doğru yolu bulmuş kime isabet etmemişse o da delalete düşmüştür.” diye bir kısım var hadis kaynağı olarak da: Tirmizi İman 18; Müsned II 176 197 şeklinde gösteriyor.
- Acaba tercüme olduğu için mi bu şekilde naklediyor bize çünkü düşünüyorum Allah bizim gayretimiz olmadan hidayet nasip eder mi?
- Kalpler Allah’ın elinde hidayet de Allah’ın elinde isterse günah dolu bir bedende zuhur ettiriyor. Sonuçta ben doğru yolu buldum. Hidayete erdim diyemeyiz Allah nasip etti diyebiliriz. Kader mevzusundaki gibi Allah’ın bizim iman edeceğimizi bilmesi durumunda nurlar o kullara geldi gibi mi?
Değerli kardeşimiz
Bu hadis öncelikle insanın yaratılıştan kendisini hidayete veya dalalete sürükleyecek bilgi ve yeteneklerden yoksun olduğuna işaret etmektedir. “Cehalet” olarak anlaşılabilecek olan bu zulmet / karanlık Allah’ın dağıttığı nur sayesinde yok olacaktır. Bu nur kişiyi Allah’ın (c.c.) varlığı bilgisine götürecek olan tabiattaki kevnî ayetlerdir işaretlerdir.
Şu var ki bu işaretler ancak insan için kuvvetli birer delil mesabesindedir hidayetin yegane sebebi değildirler. Öyle olsaydı bu delilleri gören herkes hidayete ererdi.
Elbette Allah isteseydi sadece kendisine inanlardan oluşan tek tip bir insan yaratırdı. Bu durumda elçi göndermesine de gerek kalmazdı. Ancak ilahi irade böyle tecelli etmemiştir.
Bununla birlikte Yüce Yaratıcı şöyle buyurmaktadır:
“Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat o dilediğini saptırır dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz.” (Nahl 16/93).
Allah’ın (c.c.) dilediğini dalâlete sürüklemesi dilediğini de hidayete erdirmesi insanın eğilimleri ve davranışlarının akıbetini belirlemede etkisinin olmayacağı anlamına gelmez. Nitekim ayetin devamında “Yaptıklarınızdan sorguya çekileceksiniz.” buyrulmaktadır.
Bu ve benzeri ayetler Allah’ın (c.c.) meşietine dilemesine bir sınır konamayacağını onun iradesinin bağımsız olduğunu ifade etmektedir. Bu kulun hidayette bir rolünün olmadığı anlamına gelmez.
Şu da var ki yukarıdaki hadisten hareketle Allah'ın (c.c.) bazı kullarını seçtiği onlara tamamen kendi lütfuyla hidayeti bahşettiği söylenebilir. Bu kimseler nübüvvet fazlıyla şereflendirilen peygamberlerdir.
Büyük İslam alimi ve müctehidi İmam Şâfiî bu hadise ilişkin olarak Allah’ın (c.c.) vahyini kendilerine emanet etmek ve zatının (c.c.) varlığını delilleriyle ispatlamak üzere peygamberlerini seçtiğini ifade etmiş ve şu ayeti hatırlatmıştır:
“İnsanlar tek bir ümmetti. Allah müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra o konuda ancak kitap verilenler aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri kendi izniyle onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah dilediğini doğru yola iletir.”(Bakara 2/213)
Kul tamamen kendi inisiyatifiyle hidayet veya dalâlet yönünde bir tercihte bulunur. Allah da onun bu tercihine göre tercih ettiği yolu kolaylaştırır. Hz. Ali (ra)’den nakledildiğine göre hidayet rehberi Nebî (asm) bir hadisinde bu hakikati kendine has bir üslûpla ifade etmiştir.
Resul-i Ekrem (asm) bir gün oturmuş elindeki ağaç dalı ile toprağı çiziyordu. Birden başını kaldırdı ve şöyle dedi:
“Sizden her bir kişinin cennet ya da cehennemdeki yeri bilinmektedir.” Bunun üzerine oradakiler “Peki ey Allah’ın Resulü! O zaman biz niçin çalışıyoruz ki?” dediler. Allah’ın Elçisi ise “İyi işler yapmaya devam edin herkes yaratılışına kolay geleni seçecektir.” (dedi ve şu ayetleri okudu):
“Kim infak eder takva sahibi olmaya çalışır ve güzeli/doğruyu (sürekli) tasdik ederse huzur (cennet) yolunu ona kolaylaştırırız. Kim de cimrilik yapar kendi kendine yeterli olduğunu kabul eder ve güzeli/doğruyu (sürekli) yalanlarsa sıkıntı (cehennem) yolunu ona kolaylaştırırız.”(Leyl 92/5-10)
Dolayısıyla kulun isteği ve eğilimleri muvacehesinde tercih ettiği yolu kendisine kolaylaştırdığı için ayet ve hadislerde hidayet ve dalaletin Allah (c.c.) tarafından verildiği ifade edilirken Allah’ın (c.c.) mutlak gücü ve kudretine vurgu yapılmaktadır.
Cabir b. Abdullah’tan nakledildiğine göre Resulullah (asm) insanlara hitap ederken önce lâyık-ı vechile Allah’a (c.c.) hamd ve senâ eder sonra da “Bir kimseye Allah (c.c.) hidayet verirse artık onu saptıracak yoktur; Allah’ın (c.c.) saptırdığına da hidayet verecek yoktur. Sözün en hayırlısı Allah’ın Kitabı’dır.” buyururdu. (bk. Müslim Cum’a 45; bk. Hadislerle İslâm I 484-485)
Sonuç olarak;
Allah Teâlâ insanlara özgür irade vermiş; küfür ve imanı hidayet ve dalaleti seçme konusunda insanları serbest bırakmıştır. Nitekim sınanmanın ve sonucunda ceza ya da mükafata erişmenin gereği de budur.
Bir ayette: “Ve de ki: Gerçek Rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin…”(Kehf 18/29) buyrulmuştur.
Dileyen kişi kendi hür iradesi ile hidayet ve imanı tercih eder yüce Allah (c.c.) da kendisini hidayete ulaştırır. Dileyen kişi ise küfrü ve dalaleti tercih eder yüce Allah da kendisini dalalette bırakır. Zira Allah (c.c.) kullarına cüz'î irade vermiş ve onları iman yahut küfür yolunu seçme konusunda muhayyer bırakmıştır. Hidayet ve dalaletin insan iradesi ile ilişkilendirilmeden dağıtılması ise söz konusu değildir.
Dolayısı ile sorunuzda zikretmiş olduğunuz hadis-i şerifi bu minval üzere anlamak uygun olacaktır.
Hadis-i şerifin daha detaylı açıklaması için "Hadislerle İslam" kitabına hidayet ve dalalet kavramları için de Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nin ilgili maddelerine bakabilirsiniz.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Hadislerle İslâm Cilt 1 Sayfa 477-488;
- HİDAYET.
- DALÂLET.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi