Değerli kardeşimiz
Cehennemin dereceleri vardır: En alt katta münafıklar. Onun üstünde ateist-müşrikler ahirete inananlar ve en üst katta günahkar Müslümanlar olacaktır. Dolaysıyla tamamen inançsız biriyle biraz inananlar arasında muamele bakımından fark vardır.
Hidayeti veren Allah'tır. Böyle kişiler için gerekli bilgiler verilip hidayete gelmesi için dua edilir. Öncelikle Allah'ın neden peygamber göndermesi gerektiği ve insanları ne için diriltileceği konularında bu kişiye bilgi vermelidir. Sitemizde bu konularda ve tebliğin nasıl yapılacağı konusunda bilgiler mevcuttur.
Peygamber Efendimize (asm) Olan İhtiyaçın Nedenler
İmtihan adalet ölçüsüne göre yapılır. Bir öğretmen imtihandaki adalet ölçüsü tatbikatı uygulamayı ister... Aynen bunun gibi Allah kullarını imtihan için öğrencilerine tatbikat yaptırması gerekir. Tatbikat ise öğretici bir muallim ve onun elinde de bir kitap/ders notlarının olmasıyla gerçekleşir. İşte insanlık camiasının hayat okulundaki muallimleri peygamberler ders notları ise semavî kitaplardır.
“Bir peygamber göndermedikçe kimseye azap etmeyiz.”(İsra 17/15 )
mealindeki ayet bu gerçeğe dikkati çekmektedir.
- Ayrıca şu koca evrenin yaratılmasının elbette birçok gayesi vardır. Her tarafı hikmetlerle donatılmış evrenin gayesiz abes lüzumsuz olduğunu tasavvur etmek için deli olmak lazımdır. Bu gayelerin başında her şeyden önce Allah’ın kendini tanıtması ve kullarından bunu öğrenmelerini istemesidir.
“Cinleri ve insanları beni tanımaları ve bana kulluk etmeleri için yarattım.”(Zariyat 51/56)
mealindeki ayette bu hakikate işaret edilmiştir. Kulların bu tanıma ve kulluk işini öğrenmesi de muallimsiz ve kitapsız olamaz.
- Allah’ın isim ve sıfatlarını yansıtan onları ders veren sonsuz ilim ve kudretini yansıtan mücessem bir Kur’an olan kâinat kitabıdır. Kâinat kitabının derin manalarını ince nakışlarını yüce Yaratıcıyı tanıtan mesajlarını öğrenmek için onu ders veren bir muallime ihtiyaç vardır. Aksi takdirde bir kitap ne kadar harika olursa olsun onun manaları bilinmiyorsa ve onu ders veren bir muallimi de yoksa onun boş bir tomar kâğıttan farkı yoktur.
Tıpkı bunun gibi kâinat kitabını en ince güzellikleriyle ders veren Yaratıcı ile olan bağlarını anlatan onun yaratılış gayesini açıklayan Kur’an gibi bir kitap ve Hz. Muhammed (asm) gibi bir muallim olmasaydı kâinat kitabının bu ince sırları anlaşılabilir miydi? Nitekim Kur’an’a ve Hz. Muhammed (asm)’e kulak vermeyenler materyalistçe düşünceleriyle evreni anlamsız gayesiz hedefsiz bir kukla olarak telakki ettikleri gibi insanları da nereden gelip nereye gideceği niçin geldiği ve niçin bir müddet sonra kaybolup gideceği bilinmeyen bir zavallı olarak görürler. İşte bu yanlış anlayışların düzeltilmesi için bir Kitap ve o kitabın Muallimi gereklidir.
İnsan irade sahibi bir mahlûk... Dilediği şeyi konuşabiliyor; birkaç heceye mahkûm değil. İstediği yöne gidebiliyor; belli bir mekâna hapsedilmemiş. Ve insan toplum hayatı süren bir varlık; diğer insanlarla çok yönlü münasebet halinde.
İşte insan bu irade ve hürriyet nimetiyle birlikte büyük bir imtihana tabi tutulmuş. Cennet ve cehenneme o aday kılınmış. Yol kavşağına o oturtulmuş.
Öte yandan insan canlısıyla ve cansızıyla âlemdeki bir çok varlığın karakterlerini âdeta bünyesinde toplamış. Taş gibi sert de olabiliyor pamuk gibi yumuşak da. Kurnazlıkta tilkileri merhametsizlikte canavarları çok geri bırakabiliyor. Öyle ise her yöne gidebilen dilediğini yapabilen doğru ve yanlış hareket edebilen ve çok farklı ve hatta birbirine zıt şeyler söyleyebilen bu varlık için bir rehber gerekiyor.
Bu yol gösterici “akıl” olamaz. Çünkü akıl şu varlık âlemini kimin yarattığını insandan neler istediğini hangi işlerden razı olduğunu ölüm ötesinin hangi beldeye çıktığını ve böyle daha nice soruları cevaplandıracak güçte değil. İşte insan aklının metafizik sahadaki bu acizliği insana yol gösterecek bir başka rehberi gerekli kılar. Bu rehber ise peygamberdir.
Peygamber Cenâb-ı Hakk'ın razı olduğu insan modelidir. Taklit edilmesiyle hakikate ve hidayete kavuşulan örnek şahsiyettir. Ve peygamber ismet sıfatına sahiptir. Yani ondan Allah'ın razı olmayacağı hiçbir söz fiil ve hareket sâdır olmaz. O bu noktada ilâhî bir murakabe ve rabbanî bir sigorta altındadır. Hem sözleri hem işleri hem de hâlleri insanlar için birer hidayet meşalesidir. “Resul” sıfatıyla insanlara sadece hakkı doğruyu güzeli emreder ve bunlara “abd” sıfatıyla en ileri seviyede kendisi uyar.
* * *
Evet şöyle müzeyyen bir kâinatın öyle mukaddes bir Sâniine böyle bir Resul-i Ekrem (asm) ışık şemse lüzumu derecesinde elzemdir. Çünkü nasıl güneş ziya vermeksizin mümkün değildir. Öyle de ulûhiyet de peygamberleri göndermekle kendini göstermeksizin mümkün değildir.
Hem hiç mümkün olur mu ki nihayet kemâlde olan bir cemâl gösterici ve tarif edici bir vasıta ile kendini göstermek istemesin?
Hem mümkün olur mu ki gayet cemâlde bir kemâl-i san’at onun üzerine enzar-ı dikkati celb eden bir dellâl vasıtasıyla teşhir istemesin?
Hem hiç mümkün olur mu ki bir rububiyet-i âmmenin saltanat-ı külliyesi kesret ve cüz’iyat tabakatında vahdâniyet ve samedâniyetini zülcenâheyn bir meb’us vasıtasıyla ilânını istemesin? Yani o zât ubûdiyet-i külliye cihetiyle kesret tabakatının dergâh-ı İlâhîye elçisi olduğu gibi kurbiyet ve risalet cihetiyle dergâh-ı İlâhînin kesret tabakatına memurudur.
Hem hiç mümkün olur mu ki nihayet derecede bir hüsn-ü zâtî sahibi cemâlinin mehasinini ve hüsnünün letaifini âyinelerde görmek ve göstermek istemesin? Yani bir habib resul vasıtasıyla-ki hem habibdir ubûdiyetiyle kendini Ona sevdirir âyinedarlık eder; hem resuldür Onu mahlûkatına sevdirir cemâl-i esmâsını gösterir.
Hem hiç mümkün olur mu kiacip mucizelerle garip ve kıymettar şeylerle dolu hazineler sahibi sarraf bir tarif edici ve vassaf bir teşhir edici vasıtasıyla enzar-ı halka arz ve başlarında izhar etmekle gizli kemâlâtını beyan etmek irade etmesin ve istemesin?
Hem mümkün olur mu ki bu kâinatı bütün esmâsının kemâlâtını ifade eden masnuatla tezyin ederek seyir için garip ve ince san’atlarla süslenilmiş bir saraya benzetsin de rehber bir muallim tayin etmesin?
Hem hiç mümkün olur mu ki bu kâinatın Sahibi şu kâinatın tahavvülâtındaki maksat ve gaye ne olacağını müş’ir tılsım-ı muğlâkını hem mevcudatın “Nereden? Nereye? Necisin?” üç sual-i müşkülün muammasını bir elçi vasıtasıyla açtırmasın?
Hem hiç mümkün olur mu ki bu güzel masnuat ile kendini zîşuura tanıttıran ve kıymetli nimetler ile kendini sevdiren Sâni-i Zülcelâl onun mukabilinde zîşuurdan marziyatı ve arzuları ne olduğunu bir elçi vasıtasıyla bildirmesin?
Hem hiç mümkün olur mu ki nev-i insanı şuurca kesrete müptelâ istidatça ubûdiyet-i külliyeye müheyya suretinde yaratıp muallim bir rehber vasıtasıyla onları kesretten vahdete yüzlerini çevirmek istemesin?
Daha bunlar gibi çok vezaif-i nübüvvet var ki herbiri bir burhan-ı kat’îdir ki ulûhiyet risaletsiz olamaz.
Şimdi acaba âlemde Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmdan beyan olunan evsâf ve vezaife daha ehil ve daha cami’ kim zuhur etmiş? Ve rütbe-i risalete ve vazife-i tebliğe ondan daha elyak daha evfak hiç zaman göstermiş midir?
Hayır asla ve kat’a! Belki o bütün resullerin seyyididir bütün enbiyanın imamıdır bütün asfiyanın serveridir bütün mukarrebînin akrebidir bütün mahlûkatın ekmelidir bütün mürşidlerin sultanıdır.
Evet ehl-i tahkikatın ittifakıyla şakk-ı kamer ve parmaklarından su akması gibi bine bâliğ mucizâtından had ve hesaba gelmez delâil-i nübüvvetinden başka Kur’ân-ı Azîmüşşan gibi bir bahr-i hakaik ve kırk vech ile mucize olan mucize-i kübrâ güneş gibi risaletini göstermeye kâfidir. Başka risalelerde ve bilhassa Yirmi Beşinci Söz'de Kur’ân’ın kırka karib vücuh-u i’câzından bahsettiğimizden burada kısa kesiyoruz. (Sözler Onuncu Söz Mukaddeme İkinci İşaret)
İlave bilgi için tıklayınız:
- Öldükten sonra tekrar diriltilmek (haşir) hakkında bilgi verir misiniz?..
- Tebliğ ve Peygamberimiz (asm)'in tebliğ metodu hakkıında bilgi verir misiniz?..
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet