Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

İslam dininde fakirliğe karşı ne gibi önlemler alınmıştır?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:17    Güncellendi: 31.01.2025 23:17
Cevap

Değerli kardeşimiz

Aslî ihtiyaçların dışında zekât nisabı kadar mala mâlik olmayan veya nisaptan daha fazla mala sahip olduğu hâlde bunlar ihtiyaçlarına yeterli bulunmayan kimseye "fakir" hiçbir şeyi bulunmayan yoksula da "miskin" denir.

Yoksulluk problemi ve zenginle yoksul arasında denge sağlanması eski çağlardan beri toplu yaşayışın en önde gelen problemleri arasındadır. Semavî dinler toplum bilimciler iktisatçılar ve devlet adamları bu konuda çeşitli çözümler getirmişlerdir.                                                    

İslâm'da "veren el alan elden üstün" tutulmuş ve müminler helâl yoldan kazanç sağlamaya teşvik edilmiştir. Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:

"Sâlih (iyi) mal sâlih kişi için ne güzeldir." (Müsned IV/194).

Hz. Peygamber (asm) şöyle duâ etmiştir:

"Allah'ım yoksulluk fitnesinin şerrinden küfür ve yoksulluktan sana sığınırım."(Nesaî Sehv 90).

Yine Allah elçisi şöyle buyurmuştur:

"Ben görmeyen birisiydim Allah basiretimi açtı; fakirdim beni zengin kıldı." (Buhârî Enbiyâ 51).

"Şüphesiz insan borçlandı mı konuşursa yalan söyler söz verirse sözünde duramaz." (Buhâri İstikrâz 10).

Fakirlik insan düşüncesi üzerinde olumsuz etki yapabilir ve evlilik hayatını da etkileyebilir. Yoksulluk toplumda huzursuzluğa sebep olur. Bir toplumda zenginlerle yoksullar arasındaki mesafe büyür zengin azınlık israf ve sefâhet içinde yüzerken yoksullar aslî ihtiyaçlardan bile mahrum kalırsa kalplere kin buğz ve nefret tohumları ekilir toplum düzeni bozulur.

Allah Teâlâ rızkı mal-mülk edinmeyi çalışma ve risk esasına bağlamıştır. İnsanların becerileri farklı olduğu çocuk ve servetler bir imtihan aracı sayıldığı için servette mutlak eşitlik amaçlanmamıştır. Âyetlerde şöyle buyurulur:

"Allah rızık hususunda kiminizi kiminizden üstün kıldı."(Nahl 16/71).

"Şüphesiz Rabbin dilediği kimsenin rızkını genişletir dilediğini de daraltır. Çünkü O kullarının her halinden haberdardır; her şeyi hakkıyla görendir." (İsrâ 17/30) 

"O sizi yeryüzünün halifeleri yapan size verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için kiminizi derecelerle kiminizin üstüne çıkarandır." (En'âm 6/165).

Servetlerin gerçek sahibi Yüce Allah'tır. İnsan malı üzerinde vekil ve yed-i emindir. O serveti yaratıcının koyduğu sınırlar içinde kazanmak harcamak ve tasarruflar yapmakla yükümlüdür. Âyetlerde şöyle buyurulur:

"Size (tasarruf için) vekâlet verdiği maldan O'nun uğrunda harcayın."(Hadîd 57/7).

"Onlara Allah'ın size verdiği maldan verin."(Nûr 24/33).

Servetinde toplumun hiçbir hakkı bulunmadığını öne süren ve kapitalizmin sembolü sayılan Karun'u Allah Teâlâ yurdu ile birlikte helâk etmiştir:

"Sonunda biz onu da sarayını da yere geçirdik. Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek hiçbir cemaati de yoktu onun. Bizzat kendini savunmak için gücü de yoktu."(Kasas 28/81).

Fakirliğe Karşı Getirilen Çözümler:

İslâm'da fakirliğe karşı şu çözümler getirilmiştir:

Çalışma:

 Allah (c.c.) insan için ancak çalıştığının karşılığı olduğunu bildirmiş; dünyada ve göklerde bulunan her şeyi insanoğlunun emrine âmâde kıldığını haber vermiştir:

"O yeri sizin için itaatkâr kılandır. O hâlde onun omuzlarında yürüyün; Allah'ın rızkından yiyin..." (Mülk 67/15).

"Yerde yürüyen hiçbir canlı hâriç olmamak üzere rızıkları Allah'a âittir." (Mü'min 23/64).

Hz. Ömer rızık için çalışmadan oturan ve Allah'a tevekkül ettiğini ileri süren bir topluluğa şöyle demiştir:

"Hiçbiriniz; Allah'ım bana rızık ver diyerek çalışıp rızık aramaktan geri durmasın. Bilin ki gökten ne altın yağar ne gümüş. Allah Teâlâ'nın;'Cuma namazı kılınınca yeryüzüne dağılın Allah'ın fazlından nasip arayın.' (Cum'a 62/10) buyurduğunu görmüyor musunuz?" (Kardâvî Fakirlik Problemi ve İslâm terc. Abdulvehhâb Öztürk Ankara 1975 s. 57).

Zengin Hısımların Himâyesi:

İslâm'da prensip olarak yoksulluğa karşı herkes çalışarak karşı koyar. Ancak çalışmaya gücü yetmeyenler dul kadınlar küçük çocuklar yaşlılar kötürüm hasta ve yatalaklarla başına gelen bir musibet yüzünden kazanç elde edemeyenler öncelikle zengin hısımları tarafından desteklenir. Bu konu İslâm'da nafaka hukuku hükümlerine göre çözümlenir.

Zekât:

İslâm'da fakirliğe karşı en büyük ekonomik kuruluş zekât müessesesidir. Zekât servetlerin yalnız zenginler arasında dolaşmasına engel olur zengin-fakir arasında sosyal ve ekonomik dengeyi sağlar. Toplumda zengin sayılan tüm müslümanların elindeki altın gümüş nakit para ve alıp-satmak üzere elde bulunan ticaret malları kırkta bir; tarım ürünleri onda veya yirmide bir (özel masrafla yapılan üretimde); madenlerde beşte bir ve hayvanlarda belli cins ve miktarlara göre değişen sayıda zekât farz olur.

Bu kadar büyük bir ekonomik potansiyelin işletilmesi hâlinde bir beldede yoksulların yeme içme giyim tedavi mesken ve benzeri problemleri mâkul bir süre içinde çözülebilir. Ancak bunun için zekâtın İslâmî ölçülere göre toplanması ve aynı ölçülere göre dağıtılması gereklidir. Tevbe Sûresi 60. âyette zekâtın verileceği sınıflar şöyle belirlenir:

"Zekât Allah'tan bir farz olarak ancak fakirlere yoksullara zekâtı toplayan memurlara kalpleri İslâm'a ısındırılmak istenenlere kölelere borçlulara Allah yolunda cihad edenlere ve yolda kalanlara verilir."

İslâm Devletinin Diğer Gelir Kaynakları:

Zekât geliri yoksulların ihtiyaçlarını karşılayamadığı takdirde; vakıflar maden ocakları ve madenler gibi çalıştırmak kiraya vermek ve ortaklık etmekle devletin idare ve kontrol ettiği âmmeye ait mallarda ganimetlerin beşte birinde savaşsız elde edilen mallarda haraçta ve her çeşit vergilerde muhtaçların hakkı vardır (Enfâl 8/41; Serahsı el-Mebsût III 18).

Hz. Ömer'in hilâfeti sırasında şöyle dediği nakledilmiştir:

"Devlet malına kimse kimseden daha lâyık değildir. Ben de başkalarından daha lâyık değilim. Her Müslümanın bu malda hissesi vardır. Eğer ömrüm yeterli olursa San'a dağındaki çobana bu maldan hissesini veririm." (Şevkânî Neylü'l-Evtar VIII 79).

Devlete ait çeşitli bu gelirlerde gayri müslim fakirlerin de hakkı vardır. Hz. Ebû Bekir devrinde Hâlid b. Velid'in Hıre Hristiyanları ile yaptığı sulh antlaşması onların fakirlik hastalık ve yaşlılığa karşı bir çeşit sigorta edildiklerini gösterir. Bir sosyal sigorta niteliğindeki bu antlaşma metnini Ebû Yûsuf Hâlid b. Velîd'ten şöyle nakleder:

"Onlar için şunu kabul ettim: Onlardan herhangi birisi çalışamazsa yahut başına bir felâket gelirse veya zengin iken fakir düşer din kardeşleri ona sadaka vermeye başlarlarsa cizye borcu kaldırılır. Kendisi ve ailesi Müslümanların beytülmâlinden geçindirilir. İslâm ülkesinde kaldıkları sürece bu uygulama devam eder. İslâm ülkesini terk ederlerse Müslümanların onlara bakma yükümlülüğü kalkar." (Ebû Yûsuf el-Harâc 2. baskı Selefiyye Matbaası s.144; bk. Hamdi Döndüren Şamil İslâm Ansiklopedisi Fakirlik md.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet