Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕Değerli kardeşimiz
Bu ifadeler çok basit bir mantık oyunudur. Sanki ortada “ağaç” gibi nesnelerin varlığını inkâr eden veya gerçekliği güçlü olmadığını söyleyenler varmış... Sanki bu görüş sadece materyalist felsefenin bir buluşu imiş... Halbuki ne dinlerde -sofistleri hariç tutarsak- ne de başka herhangi bir felsefî doktrinde gözle görülen bir nesnenin -insan için- güçlü bir hakikat olduğu hususu inkâr edilmemiştir.
Nitekim Hz. Muhammed (a.s.m) de görme duyusunun kuvvetine işaret etmiştir. Bilindiği gibi Hz. Musa (as) kavminin buzağıya taptığını bizzat Allah’tan öğrenmişti. Bu olayın doğruluğunda elbette hiç şüphesi yoktu ve hiçbir vesvese taşımıyordu. Bununla beraber olayı gözleriyle müşahede ettiği anki tepkisi çok farklı bir mecraya kaymıştı. Aslında gözleriyle gördüğü andaki yakîni Allah’tan haber aldığı zamandaki yakîninden daha fazla değildi çünkü böyle bir şey düşünülemez. Buna rağmen olayı gözleriyle gördüğü anki tepkisinin fazla olduğu da bir gerçektir. (bk. Araf 7/150)
İşte bundan anlıyoruz ki peygamber de olsa bir beşer olarak “insanlarda bulunan” görme olgusunun duygular üzerindeki etkisi farklıdır. Nitekim Peygamberimiz (a.s.m) de Hz. Musa (as)’ın bu olayına dikkat çekerek şöyle buyurmuştur:
“Duymak görmek gibi değildir. Nitekim Allah Musa’ya kavminin buzağıya taptıklarını bildirdiği zaman elindeki Levhaları atmamıştı fakat onların yaptıklarını bizzat gördüğünde Levhaları atıvermişti ve onlar kırılmıştı.” (İbn Hanbel 1/271).
Şu da bir hakikattir ki gerçeklik sadece maddeye mahsus bir keyfiyet değildir. Ruh akıl duygu gibi latifeler maddî kalıplara sokulamaz ve maddî olarak ölçülemez. Materyalist felsefenin de kabul ettiği akıl ve duyguların gerçekliği bir ağacın gerçekliğinden daha aşağı değildir. İnsanın hissettiği acı veya lezzetin kaynağı ne olursa oldun bu hislerin kendisi maddî olarak asla izah edilemez ve maddi değildir. İnsanın hissettiği bir zevkin veya bir üzüntünün gerçekliğinin ağacın gerçekliğinden daha az kuvvetli olduğunu söylemek mümkün değildir.
Şunu da hemen belirtelim ki bu hislerin beyin tarafından verilen sinyalin bir sonucu olarak meydana gelmesi onları maddî bir kalıba sokmaz. Bunlara şefkat merhamet öfke şehvet gibi dürtü ve duyguları da ilave etmek mümkündür.
Bilim rüyaların gerçekliğini kabul eder fakat şimdiye kadar onu maddî konuma sokacak bir ölçü bulunamamıştır. Son zamanlarda rüyalarla ilgili bazı bilgilerin elde edilmesi rüyaları maddî boyuta taşıyacak bir keyfiyette değildir.
Bugün gerçeklikleri bilimsel olarak kanıtlanan çekim ve itim kanunları merkez kaç ve merkeze doğru kuvvetler gibi evrende cari olan hiçbir kanunun maddî yönü ispat edilememiş ve bunları maddî ölçülerle ölçülen bir kalıba sokulamamıştır. Söz gelimi "Bu mıknatıs olduğu için çeker.” ifadesi konumuzla ilgili hangi meseleyi çözebilir ki?.. Zaten sorduğumuz “Mıknatıs neden çeker?”dir. Evet çekme-çekilme çok açık bir gerçektir fakat mahiyeti kesinlikle bilinmemektedir çünkü maddî değildir.
Altıncı hissin aklın ferasetin varlığını gerçekliğini inkâr eden -sofistler gibi- insanlıktan da akıldan da istifa etmek zorunda kalır. Milyonlarca insan tarafından gerçekliği görülmüş telepatiler önseziler ferasetler kerametlerin varlığı bilimsel keşiflerin varlığından çok daha yaygın çok daha eski çok daha geniş kapsamlıdır.
Öyleyse eşyanın varlığı hak ve hakikat olduğu gibi güneşin cazibesi yerin çekimi radyoaktif dalgalar da haktır ve hakikattır.
Diğer taraftan hakikat eşyanın yahut hâdiselerin içyüzü mânâsında da kullanılır. Hastalık bir hâdisedir. Onun suretini hastanın perişan halinde görür gibi oluruz. Mahiyeti sıhhatin bozulmasıyla ortaya çıkan arızalı hayattır. Hakikati yani içyüzü ise insanlar için bir imtihan aracı olması sabredenlerin derecelerini artırması ve günahlara kefaret olmasıdır.
Kur’an-ı Kerim hakikatler âleminin güneşidir. O güneşin ışığıyla bakılınca her şey gerçekte olduğu gibi görünür. Onun ışığıyla bakılmazsa her şey karanlıklar içinde kalır.
“Allah iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan nura çıkarır.” (Bakara 2/257)
ayeti bir yönüyle “gerçeğe ulaştırır” mânâsını da ifade eder.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi