Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕Değerli kardeşimiz
Lütuf ve merhamet sahibi Rabbimizin her asra ettiği ayrı ayrı ihsanlardan şu dehşetli asrımıza düşen büyük hissesi ve
“Âlem-i İslâm'a indirilen darbelerin en evvel kalbime indirildiğini hissediyorum.”
diyen büyük bir iman gayret ve himmet çağlayanı: Bediüzzaman.
İngiliz meclis-i mebusanında müstemlekat nazırının elindeki Kur'an-ı Kerîm'i göstererek
“Bu Kur'an Müslümanların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız bu Kur'an'ı onların elinden kaldırmalıyız...”
dediğini haber aldığında gayret-i imaniyesi şiddetle feverana gelen ve
“Kur'an'ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim.”
diyen eşsiz ve yılmaz mücahit..
Gençlerin kalbinde imanı Kur'an'ı hâkim kılmak için kaleme aldığı risaleler sebebiyle sürgünden sürgüne gönderilen hapishane hapishane dolaştırılan böylece çile yönüyle de tam bir Peygamber varisi olduğunu fiilen ispat eden bir sabır kahramanı...
Bu müstesna zât Müslümanlara musallat olabilecek her türlü maddî ve manevî hastalıklara karşı reçete yazmakla ömür geçirmiş. İmansızlıktan ahlâksızlığa ihtiyarlıktan hastalığa kadar... Bu hamiyetine bu himmetine bu gayretine karşılık kendisine “Seksen küsur senelik hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum.” dedirten en çirkin muamelelere muhatap olmuş... İşte bu İslâm kahramanı müminlerin arasında kardeşliğin tesisi için harika bir risale kaleme almış : Uhuvvet Risalesi... Ve yine bu uhuvvetin en büyük düşmanı bu birlik ve beraberliğin öldürücü zehiri olan ırkçılığa Mektubat adlı eserinde özel bir “mebhas” ayırmış.
Bu “mebhas”ta ırkçılık hakkındaki âyet-i kerimeyi harika bir misalle izah ettikten sonra şöyle buyurur:
“Hey'et-i içtimaiye-i İslâmiye büyük bir ordudur. Kabail ve tavaife inkısam etmiş. Fakat binbir birler adedince cihet-i vahdetleri var. Hâlıkları bir Rezzakları bir Peygamberleri bir kıbleleri bir kitapları bir vatanları bir bir bir bir... binler kadar bir bir..."
"İşte bu kadar bir birler uhuvveti muhabbeti vahdeti iktiza ediyorlar. Demek kabail ve tavaife inkisam şu âyetin ilân ettiği gibi tearüf içindir teavün içindir... tenakür için değil tahassum için değildir!..”
İslâm kardeşliğinin mükemmel bir şekilde işlendiği bu mebhas şu dua ile son bulur:
“Rahmet-i İlâhiyeden ümit kesilmez. Çünkü: Cenâb-ı Hak bin seneden beri Kur'an'ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini muvakkat arızalarla İNŞAALLAH perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir.”
Üstad'ın ırkçılık hakkında yazdıkları bu mebhasa münhasır değil. Bir çok lâhika mektuplarında ve mahkeme müdafaatında bu büyük âfeti yer yer nazara verir.
İşte bunlardan birisi:
“Câmi-ül Ezher Afrika'da bir medrese-i umumiye olduğu gibi Asya Afrika'dan ne kadar büyük ise daha büyük bir dar-ül fünun bir İslâm üniversitesi Asya'da lâzımdır. Tâ ki İslâm kavimlerini meselâ Arabistan Hindistan İran Kafkas Türkistan Kürdistan'daki milletleri menfî ırkçılık ifsat etmesin. Hakiki müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti ile 'İnnemel mü'minune ihvetün' Kur'an'ın bir kanun-u esasisinin tam inkişafına mazhar olsun.”(Emirdağ Lâhikası-I)
Dinî ilimlerle fennî ilimlerin birlikte okutulacağı bir üniversitenin doğuda açılması için büyük gayret gösteren Üstad yukarıda bir kısmını naklettiğimiz mektubunun bir yerinde: "Elli beş senedir Risale-i Nur'un hakaikine çalıştığım gibi ona da çalışmışım.” buyurur. Bu satırlar devrin Reis-i Cumhuruna ve Başvekiline yazdığı bir mektuptan alınmıştır.
Mektubun girişi de çok enteresandır:
“Kabir kapısında ve seksen küsur yaşında birkaç hastalıkla hasta bulunan ve ölüme kendini yakın gören bir biçare garip ihtiyar der ki...”
O hâlinde bile vatan ve milletin birlik ve beraberliğini âlem-i İslâm'ın ittihadını kavmiyetçiliğe kapılmamasını dert edinmiş ve devlet erkânını bu vadide ikazdan geri durmamış...
Aynı mektuptan ibretli bir bölüm:
"Ben Van'da iken hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: 'Türkler İslâmiyete çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?' Dedi: 'Ben Müslüman bir Türk'ü fasık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü: Tam imana hizmet ediyorlar.' Bir zaman geçti (Allah rahmet etsin) o talebem ben esarette iken İstanbul'da mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksul'amel ile o da Kürtçülük damarı ile başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: 'Ben şimdi gayet fasık hatta dinsiz de olsa bir Kürd'ü salih bir Türk'e tercih ediyorum.' Sonra ben onu birkaç sohbetle kurtardım. Tam kanaati geldi ki: Türkler bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur."
Bu ifadelerden hepimizin çıkaracağı dersler vardır. Gerçekten de Türk milletini samimi olarak sevenler bu milletin İslâm'a hizmetlerini tam takdir edenlerdir...
Mektupta Türkçülük akımının aksül'amel olarak Kürtçülüğe hizmet ettiğine dikkat çekiliyor. Bu noktada çok ihtiyat ve temkin gerek. Biz ecdadımızı kuru bir ırkçılık namına değil Bediüzzaman'ın tabiriyle "İslâmiyet'in bayraktarı olmaları cihetiyle" sevebiliriz. Yoksa dedemizin alim olması bizi cehaletten kurtarmadığı gibi ecdadımızın İslâm'a yaptığı hizmetler de bizim tembelliğimize gevşekliğimize gayretsizliğimize kefaret olmaz.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi