Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Allah'a karşı istemsiz kırgınlıklar için ne tavsiye edersiniz?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:17    Güncellendi: 31.01.2025 23:17
Soru Detayı

- Her şerde bir hayrın olduğu hakkımızda hayırlı neyse Rabbimizin onu nasip ettiği bilincinde olan bir insanım. Ama sürekli olumsuzluklar yaşamak hep can sıkıcı durumlarla karşılaşmak dua ettikçe işlerin daha kötüye gittiğini görmek beni çok yıprattı. İçimde Allah'a karşı kırgınlık hali meydana geldi. Kendimi o kadar mutsuz ve yorgun hissediyorum ki!.. Namazı bile isteksiz kıldığımı farkettim.
- Bu durumdan kurtulmak için ne yapmalıyım?

Değerli kardeşimiz

Bu konu pek çok insanın karşılaşabileceği bir gerçekliktir.

- Asıl musibet ve zararlı musibet imanımıza Müslümanlığımıza ahlakımıza gelen musibettir. Bu musibetlerden her zaman Allah’a sığınmamız ve ağlayıp sızlanmamız gerekir. (bk. Tirmizî Deavât: 79)

Fakat dinî olmayan musibetler hakikat noktasında musibet değildirler. Bunların bir kısmı Allah’ın bir ikazı ve uyarısıdır; bir kısmı günahlara kefarettir; hastalık gibi bir kısmı ise Allah’ın bir iltifatıdır bir temizliktir.(bk. Buhâri Îman: 39 Müslim Birr: 52)

Dolayısıyla musibet insana ağır gelse de neticesi güzel olduğu için bu yönünü düşünüp sabretmek gerekir.

Ayrıca belki de geçmişte bir hata işlemişsiniz ve bu sıkıntılar ona kefaret olmaktadır. Bu nedenle tam bir kefaret olana kadar devam edebilir.

- Dua bir ibadettir ve duanın da diğer ibadetler gibi vakti vardır. Sıkıntılar ve musibetler o duanın vaktidir. Bu vakitleri dua ile geçirmek gerekir. Bela ve musibetler geçene kadar o duanın vaktinin devam ettiğini bilmeliyiz.

- Kişi sitemi kendisine ve nefsine yapmalıdır. Allah'a sitem etmek -haşa- kulluk edebi ile bağdaşmadığı gibi musibeti de arttırır.

Bu kısa açıklamadan sonra şu noktalara dikkat etmekte fayda olduğunu düşünüyoruz:

1)Şöyle düşünmeli: “Bu Allah’ın benim hakkımda takdir ettiği bir kaderdir. Kaderime razı olmalıyım ki bu imtihandan başarıyla çıkayım. Çünkü razı olmamakla ve itiraz etmekle de bu işi düzlüğe çıkarmam mümkün değildir. Öyleyse hem dünyamı hem ahiretimi riske atacağıma yalnız dünyanın bu (belki de kısa zaman içinde bitecek olan) imtihanına sabrederek ahiret hayatımı kurtarmam gerekir.” Bu aklıselimin gereğidir.

2) “Allah’ın kaderinde merhametsizlik ve adaletsizlik asla yoktur. Çünkü kaderin sahibi Allah Rahman ve Rahimdir Âdil ve Hakîm’dir. Kim bilir belki bu imtihanla benim günahlarımı affetmeyi ve cennetteki derecelerimi yükseltmeyi amaçlamıştır. Öyleyse kadere rıza göstermeliyim ki kederden ve dini zarardan kurtulayım.”

3) Kur’an’da sık sık “Allah’a tevekkül etmemiz” isteniyor. Tevekkül demek Allah’a güvenmek ona teslim olmak her yönden onun iyilik yapan bir ilah olduğuna inanmak demektir. Çünkü

“İman tevhidi tevhid teslimi teslim tevekkülü tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder.” (Nursi Sözler s. 314)

“Kadere iman eden kederden kurtulur.” düsturu bu gerçeğin ifadesidir.

4) Şunu unutmamalıyız ki yukarıda da işaret edildiği üzere mevcut sıkıntılardan ötürü Allah’a isyan etmek ona karşı gücenme vaziyetini göstermek bu sıkıntıyı ortadan kaldırmadığı gibi bunu daha da arttırır. Bu gerçeğe işaret eden Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadeleri dikkate değer:

“Kaderi tenkid eden başını örse vurur kırar. Rahmete itiraz eden rahmetten mahrum kalır.” (Mektubat s. 266)

5) Sıkıntıdan kurtulma ümidini taşımak ve Allah’ın bir kurtuluş yolunu her an gösterebileceğini düşünmek insanı rahatlatan ve aynı zamanda Allah’ın rızasını kazandıran bir düşünce tarzıdır.

“Allah’tan istekte bulunun. Allah kendisinden talepte bulunanları sever. En faziletli ibadet sıkıntıların giderilmesini (yakında biteceğini düşünerek bunu Allah’tan ümit ederek) beklemektir.”(Tirmizi Daavat 115)

manasına gelen hadisin bu tavsiyesini göz ardı etmemek gerekir.

6) Allah’ın sonsuz rahmetinden ümidi kesmek -Allah korusun- çok tehlikeli bir yola girmek anlamına gelir. Çünkü şeytan bu ümitsizlik penceresinden kişiyi Allah’a karşı su-i zan beslemeye ve su-i edepte bulunmaya yönlendirir. Allah’ın artık kendisine merhamet elini uzatmayacağını düşünen bir insan her an şeytanın tuzaklarına düşmeye hazırdır. Unutulmamalıdır ki Ümitsizlik imanla bağdaşmayan bir düşüncedir.

“Allah’ın rahmetinden asla ümidinizi kesmeyiniz. Çünkü kâfirler topluluğu dışında hiç kimse Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”(Yusuf 12/87)

mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.

7) Şevk ümitsizliğin zıddıdır. Şevki kıran ise ümitsizliktir. Bedüzzaman’ın özet ifadesiyle:

“Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir / binitidir. İşte himmetiniz / gayretimiz çabamız  şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit en evvel düşman-ı şedid olan yeis / ümitsizlik rast gelir. Kuvve-i maneviyesini kırar. Siz o düşmana karşı لاَ تَقْنَطُوا kılıncını [Yani: “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin”(Zümer 39/53) manasına gelen Allah’ın emrini bir kılıç gibi] istimal ediniz (ve ümitsizlik düşmanını mutlaka öldürünüz)." (Münazarat s. 95)

8) İnsan başına gelen sıkıntılardan dolayı şikayet etmeye hakkı yoktur. Çünkü:

a) İnsanının vücudu Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli ettiği bir modeldir. Allah’ın isim ve sıfatlarının manaları ve hükümleri bir birlerinden başka ve farklı oldukları için tecellileri de başka ve farklı olarak insan vücudunda tezahür edecektir. Mesela Allah’ın şafi ismi kendini insan vücudunda göstermek için hastalığı gerekli kılar ve insan hastalanır şifayı da Şafi isminden dilenir. Mümit ismi de vücudun vakti gelince ölmesini ister ve öldürür. Musavvir ismi insan vücudunda tasvir hakikati ile tebarüz etmek ister ve her aza ve organa bir şekil bahşeder.

Bütün bu isimler tecelli ederken insan vücudu sürekli hareket ve değişimlere maruz kalır. Yani zahmet ve sıkıntıya girer. Ama Allah bu sıkıntı ve zahmetin karşılığını insana varlık hayat ruh insaniyet İslamiyet iman gibi nimetleri vererek zaten ödemiştir. Yani insan bir çeşit modellik ve mankenlik ücretini peşinen aldığı için bu hareket ve sıkıntılardan şikayet etmeye hakkı yoktur. Tıpkı terzinin ücret karşılığında tuttuğu model üzerinde elbise provası yaparken modeli kaldırıp oturtarak verdiği zahmet gibidir. Modelil yapanın terziye;  “Neden beni oturtup kaldırmak ile  zahmet veriyorsun?” demeye hakkı yoktur. Zira modelin görevi terzinin ustalığına prova olmaktır.

b) İnsana verilen hayat içinde bir çok istidat ve kabiliyetler vardır ki bunlar gelişip büyümemiş çekirdek hükmündedirler. Nasıl ki çekirdek ağaç olabilmek için bir çok merhale ve hareketlerden geçer toprağa gömülür sulanır budanır vesaire. Şayet bu süreçlerden geçmez ise hiçbir zaman gelişip büyümez ve ağaç olamaz. İnsan da hayatın zorluk ve sıkıntılarını görmeden hayat içine konulmuş istidatlarını inkişaf ettiremez. İnsan hayatı boyunca hiç zorluk ve hastalık görmese sürekli rahat ve sabit bir hayat yaşasa olgunlaşıp kamil bir insan olamaz. Bu hakikatleri akla yaklaştırmak için bir örnekle konuya bakalım:

Kaba saba işlenmemiş bir taş düşünelim. Bu taş bir ustanın eline verilse. Usta elindeki sert ve kesici aletleri ile bu kaba saba taşı yontmaya başlar. Yontma esnasında taş elbette ki parçalanacak ve kırılacaktır. Şuuru olsaydı; ağlayıp üzülecekti. Ancak belli merhale ve süreçlerden sonra o kaba saba taş harika ve mükemmel bir sanat harikası olur. Şayet o taş ustanın elinde o merhalelerden ve süreçlerden geçmese idi eski hali ile kaba saba değersiz bir taş olarak kalırdı. İşte o kaba saba taşın paha biçilmez bir sanat harikasına dönüşmesi; çektiği sıkıntı ve yontulma merhaleleri sayesindedir.

İnsan da ilk doğduğunda aynı o kaba saba taş gibidir. Sonra hayat süreci içinde Allah’ın zorlu ve çetin terbiyesi ile insan kamil bir makama ve halife-i kainat derecesine ulaşır. Yani insanın kamil ve mükemmel olabilmesinin yolu; hayat yolu üzerindeki hastalık sıkıntı keder hareket ve imtihan süzgecinden geçmesi ile mümkündür. Şayet insan bu süzgeç ve süreçlerden geçmez ise hayatı sanki hiç yaşanmamış gibi ham ve basit bir seviyede kalır ki bu da yok ve yaşanmamış hükmündedir.

c) İnsan bu dünyaya istirahat etmek ve lezzet takip etmek için değil ibadet ve kulluk için gönderilmiştir. İbadet ve kulluk da iki türlüdür. Birisi müspet diğeri ise menfidir. Müspet ibadet Allah’ın kitabında bildirdiği emir ve yasakların hepsine denir. Menfi ibadet ise insanın hayat yolculuğunda karşılaşmış olduğu musibet ve sıkıntılardır. İnsan bu musibet ve sıkıntıları sabır ve tevekkül ile karşılar ise hayatı büyük bir sevap ve ibadet kaynağına çevirmiş olur. Zaten insanın dünyaya geliş gayesi de ibadet ve kulluk olmasından bu musibet ve hastalıklar insan için tam bir fırsat oluyor; geliş gayesine kuvvet veriyor. Bu menfi ibadetlere riya ve gösteriş girmediği için halis bir ibadet oluyor. Halbuki müspet ibadetlerde riya ve gösteriş tehlikesi sürekli vardır. Bu musibetler insan için hem olgunlaşma vasıtası hem de sevap kaynağıdır. (bk. Nursi Lem'alar İkinci Lem'a)

İlave bilgi için tıklayınız:

- Musibetlerin Allah'ın kahrının tecellisi olduğu söyleniyor. Her musibet için bunu söylemek mümkün müdür?

- Bela ve musibetleri nasıl değerlendirmemiz gerekir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet