Değerli kardeşimiz
İslam tarihinde meşhur herhangi bir protesto olayını bilemiyoruz. Yalnız ilk defa Hz. Osman (r.a)’a karşı yapılan ayaklanmanın ilk hareketleri bir nevi protesto hareketleri sayılabilir.
Bu konuda İslam alimleri arasında farklı görüşler vardır: Muasır bazı İslam alimlerinin fetvalarına göre -ister izinli ister izinsiz olsun- protestoların yapılması caiz değildir. Şeyh Useymîn Şeyh Mukbil b. Hadi el-Vadiî bu görüştedir.
Protestonun caiz olmadığını söyleyen alimlerin gerekçeleri özetle şöyledir:
a. Asr-ı saadet başta olmak üzere "Şelef-i salihin devri" denilen ilk üç asırda bu tür protestoların olmaması bu işin doğru olmadığını göstermektedir.
b. Protestolar genellikle başkalarına zarar verecek şekilde cereyan edebiliyor. Bunların arasında anarşiye meyilli aklı başında olmayan haram-helali düşünecek durumda olmayanlar da vardır. Bunların yaptıkları tamamen tahribattan ibaret kalıyor.
c. Özellikle başka masum insanların mallarına verilen zararlar gözle görülen gerçeklerdir. Bu ise
“İslam’da ne zarara uğramak ne de zarar vermek vardır.”
manasındaki hadis bir İslamî kural olarak ortadadır. Buna muhalif olan davranışlar kabul edilemez.
Protestonun caiz olduğunu söyleyen diğer bazı alimlerin gerekçeleri ise şöyle özetlenebilir:
a.Protestolar çağdaş dünyanın kabul ettiği bir hak talep etme sistemidir. Bunun asıl hedefi toplumun ihtiyaç duyduğu arzu ettiği bazı meselelerin meşru dairede yerine getirilmesi bir kısım sosyal problemler konusunda yetkililere seslerini duyurmak ve bu yolla onları çözüme kavuşturmaktır. Bu meşru bir hedeftir.
b. Özellikle belli bir kesimi değil de bütün İslam ümmetini ilgilendiren bir konuda yapılan protestolar İslam tarafından sadece caiz değil aynı zamanda bir cihad manasında değerlendirilir.
c. Müslümanların bu tür protestoları onların birlikteliğini aynı hedefe doğru hareket ettiklerini göstermekle din düşmanlarının kalbine bir korku da salar daha onlara zulmetmeye cesaret edemezler. Bu husus çok önemlidir.
“Onların / Müslümanların kâfirleri öfkelendirecek tarzda bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı kazandıkları hiçbir başarı yoktur ki o sebeple kendilerine güzel bir iş ve sevap yazılmış olmasın. Çünkü Allah iyi davrananların mükâfatlarını zayi etmez.”(Tevbe 9/120)
mealindeki ayetten bu hususun teşvik edildiğini sezinlemek mümkündür.
Bizim kanaatimize göre aşağıda maddeler hâlinde sıralayacağımız şartlar dahilinde yapılacak protestolar caizidir; akis takdirde caiz olmaz.
1. Yapılan protestoların maksadı "bağcıyı dövmek değil üzüm yemek" olmalıdır. Yani maksat devlet ricaline karşı düşmanca tavırlar koyup intikamcı bir tutum içerisine girmek değil onları hakka davet etmek doğru kararlar almalarına yardımcı olmak olmalıdır. Yoksa şahsi garazların içine girdiği bir protestodan sağlam bir sonuç almak mümkün olmayabilir.
“Sizin Mescid-i Haram’ı ziyaretinizi engellediler diye birtakım kimselere karşı beslediğiniz kin ve öfke sakın sizin onlara saldırmanıza yol açmasın. Siz iyilik etmek fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın günah işlemek ve başkasına saldırmak hususunda birbirinizi desteklemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.”(Maide 5/2)
“Ey iman edenler! Haktan yana olup vargücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin ve adalet numunesi şahitler olun. Bir topluluğa karşı içinizde beslediğiniz kin ve öfke sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Âdil davranın takvâya en uygun hareket budur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Maide 5/8)
mealindeki ayetten bu gerçeği anlamak mümkündür.
2. İslam ülkelerinin dahilinde yapılan protestoların maksadı savaş değil barış olmalıdır. Çünkü Bediüzzaman Hazretlerinin belirttiği gibi dahilde kılınç kullanılmaz. Binaenaleyh Müslümanların kendi ülkelerinin dahilinde yapacakları protestolar kesinlikle maddî silahlı eylemlerden arınmalıdır.
“Allah’ın nimetlerini düşünün de bozgunculuk yaparak dünyada karışıklık çıkarmayın.”(Araf 7/74)
“... Halka haksızlık etmeyin ülkede düzen sağlanmışken fesat çıkarıp huzuru bozmayın. Böyle yapmanız sizin için daha iyidir. Tabiî eğer inanırsanız.” (A'raf 7/85)
mealindeki ayetlerden ve
İslam’da ne zarara uğramak ne de zarar vermek vardır.”(Ahmed b. Hanbel; İbn Mace)
manasına gelen hadisten bu hususu anlayabiliriz.
3. Maddî zararlara ve tahribata yol açana protestoların tamirci bir din olan İslam tarafından tasvip edilmesi beklenemez. Şu bir gerçektir ki başka insanların mallarına zarra vermekle yapılan tahribat hiçbir tamirata katkı sağlamaz hiçbir hakkın kazanılmasına yardımcı olmaz; bilakis haklı iken insanı haksız duruma mazlum iken zalim duruma düşürür.
4. Maddî silahlı eylemlerde zalimlerden çok masumlar zarar görür. Bu ise iman şuuruyla iman şefkatıyla bağdaşmaz.
Asrın söz sahibi Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadeleri konumuza ışık tutmaktadır:
“Sâniyen: Şefkat vicdan hakikat bizi siyasetten (maddî mübarezeden) men ediyor. Çünki tokada müstehak dinsiz münafıklar onda iki ise onlarla müteallik yedi-sekiz masum bîçare çoluk-çocuk zaîf hasta ve ihtiyarlar var. Bela musibet gelse o masumlar o belaya düşecekler. Belki o iki münafık dinsiz daha az zarar görecek. Onun için siyaset yoluyla idare ve asayişi ihlâl tarzında neticenin husulü de meşkuk olduğu hâlde girmekten; Risale-i Nur'un mahiyetindeki şefkat merhamet hak ve hakikat şakirdlerini men'ediyor.” (Tarihçe-i Hayat s. 312; Kastamonu Lahıkası s. 240 -Envar Neşriyat-).
“Risale-i Nur'daki şefkat hakikat hak bizi siyasetten (maddî eylemlerden) men etmiş. Çünki masumlar belaya düşerler onlara zulmetmiş oluruz. Bazı zâtlar bunun izahını istediler. Ben de dedim:"
"Şimdiki fırtınalı asırda gaddar medeniyetten neş'et eden hodgâmlık ve asabiyet-i unsuriye ve umumî harbden gelen istibdadat-ı askeriye ve dalaletten çıkan merhametsizlik cihetinde öyle bir eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdadat meydan almış ki ehl-i hak hakkını kuvvet-i maddiye ile müdafaa etse ya eşedd-i zulüm ile tarafgirlik bahanesiyle çok bîçareleri yakacak o halette o da azlem(en zalim) olacak veyahud mağlub kalacak. Çünki mezkûr hissiyatla hareket ve taarruz eden insanlar bir-iki adamın hatasıyla yirmi-otuz adamı âdi bahanelerle vurur perişan eder. Eğer ehl-i hak hak ve adalet yolunda yalnız vuranı vursa otuz zayiata mukabil yalnız biri kazanır mağlub vaziyetinde kalır. Eğer mukabele-i bilmisil kaide-i zalimanesiyle o ehl-i hak dahi bir-ikinin hatasıyla yirmi-otuz bîçareleri ezseler o vakit hak namına dehşetli bir haksızlık ederler.” (Tarihçe-i Hayat s. 426).
İbn Teymiye de bu konuda şunları söylemiştir:
“Ehl-i sünnet alimlerinin en meşhur görüşüne göre hükümdar zalim de olsa ona karşı başkaldırmak caiz değildir. Bu görüş bir çok hadis-i şerif tarafından desteklenmektedir. Çünkü silahlı çatışmadan meydana gelen fitne fesat ve haksızlıklar karşı çıkılmadığı takdirde söz konusu olan zulüm ve fitnelerden daha fazladır. Tarih gösteriyor ki hükümdaralara karşı başkaldırarak silahlı çatışma içerisine girenler yüzünden meydana gelen haksızlıklar ve fitne-fesatlar izalesine çalıştıkları zulüm fitne-fesatlardan hep büyük olmuştur. (Yani bu durumda “ehven-i şer değil eşedd-i şer vardır).
Allah Teala şekli ne olursa olsun zalim hükümdara karşı ayaklanmayı ön görmemiştir.
“Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle vuruşursa onların aralarını bulun. Buna rağmen biri öbürüne saldırırsa bu saldıran tarafla Allah’ın emrine dönünceye kadar siz de vuruşun. Döndüğü takdirde aralarını hakkaniyetle düzeltin ve hep âdil olun çünkü Allah âdil davrananları sever.”
(mealindeki) ayette bu husus açıkça ortaya koymaktadır. Allah hükümdarlara kaşrı salihalı mücadeleye nasıl izin verir?” (bk. Minahcu’s-sünneti’n-nebeviye 3/391)
Şunu da unutmamak gerekir ki eğer -herhangi bir İslam ülkesinde Müslüman halk -silahlı eylemlerden tahripten haksızlık yapmaktan uzak- barışçıl protestolar yaptığı hâlde müstebit hükumetler onlara silah doğrultsa elbette bütün sorumluluk o faşist devlet ve hükümetlere ait olacaktır.
Hûlasa; emr-i bilma'ruf maruf dairesinde olmalı münkeri defetmek de münker yoldan olmamalıdır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet