Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Peygamberimizin torunu Hz. Hasan hayatı ve halifeliği hakkındabilgi verir misiniz?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:17    Güncellendi: 31.01.2025 23:17
Cevap

Değerli kardeşimiz

el-Hasan b. AIi b. Ebî Talib el-Hâşımî el-Kuraşî Hz. Peygamber'in en çok sevdiği torunlarından ve O'nun "Reyhânesi" Hz. Ali'nin Hz. Fatıma'dan doğan büyük oğlu. Hulefâ-i Raşidîn'in beşincisi kabul edilir. İmamiyye'ye göre ise on iki imamın ikincisidir.

Üçüncü hicrî yılı Ramazan ayının ortalarında Medine'de doğdu. Şaban ayından; 4. veya 5. hicrî senesinde doğduğuna dair rivâyetler varsa da en doğru görüş 3. hicrî senede doğduğuna dair rivayettir (İbnü'l-Esîr Üsdü'l-Gâbe II 10; İbn Hacer el-Askalânî Tehzîbü't-Tehzîb Haydarabad 1325 II 296). Hz. Hasan doğduğunda Hz. Peygamber (asm) bir torununun olduğunu duyunca hemen Hz. Ali'nin evine giderek "Oğlumu bana getirin. Adını ne koydunuz?" diye sordu. "Harb" ismini koyduklarını duyunca bu ismi beğenmedi. Çocuğa isim olarak câhiliye döneminde bilinmeyen "Hasan" ismini koydu. Künye olarak da "Ebû Muhammed" adını verdi. Arkasından da kulağına ezan okudu (İbnü'l-Cevzî Ebu'l-Ferec Sıfatü's-Saffe Haleb (ty) I 759; Üsdü'l-Ğâbe II 10; Tehzîbü't-Tehzîb II 296). Rasûlullah Hz. Hasan yedi günlük olunca akîka kurbanı kesilmesini ve saçlarının kesilerek ağırlığınca gümüş tasadduk edilmesini emretti (ez-Zehebî Siyer A'lami'n-Nübelâ Beyrut 1406/1986 III 246).

Hz. Hasan Hz. Peygamber'in terbiyesinde yetişti. Sahih hadis kitapları dahil bir çok İslâmî literatürde Hz. Peygamber'in torunu ile ne kadar ilgilendiğini ve onu ne kadar çok sevdiğini ifade eden rivayetler bu gerçeği göstermektedir. Onunla her an ilgilendiğini hemen hemen yanından hiç ayırmadığını; bilhassa namazlarda bile torununun gelip üzerine çıktığından dolayı Hz. Peygamber'in sırf onu incitmemek için secdesini uzattığını ifade eden hadisler ilahî vahye mazhar dede ile onun "reyhanesi" arasındaki sevgiyi anlatmaktadırlar (Ahmed b. Hanbel III 493 494; Nesâî Talbîk 82). Hatta Hz. Peygamber rukû'da iken torunu gelir ayaklarını açar bir yönden girer öbür taraftan çıkar (el-Haysemî Mecmau'z-Zevâid Beyrut 1967 IX 175; Tehzîbü't-Tenzîb II 296) ve Hz. Peygamber ses çıkarmazdı. Bazen secde ederken üzerine bindiğinde onu yavaşça sırtından indirirdi. Hatta bir defasında Hz. Peygamber hutbe okurken Hz. Hasan ile kardeşi Hz. Hüseyin üzerlerindeki uzun ve kırmızı elbiseleri ile düşe kalka yürüdüklerini görünce hutbesine ara verip minberden inerek torunlarım kucağına aldığı ve önüne oturttuğu daha sonra da " Allah Teâla "Mallarınız ve evlatlarınız sizin için birer imtihan vesilesidir."(Teğâbün 64/15) derken doğru söylemiştir. Şu ikisini bu şekilde görünce sabredemedim." diyerek hutbesine devam ettiği kaynak hadis kitaplarında anlatılmaktadır (Ahmet b. Hanbel V 254; Ebu Davud Salât 233; Tirmizî Menâkıb 31; İbn Mace Libas 20; Neseî Salatu'l-İdeyn 27; Zehebî a.g.e. III 256).

Hz. Peygamber (asm) zaman zaman her iki torununu da sırtına alıp namaza geldiğine (Ahmet b. Hanbel III 493) Hz. Hasan'ı omzuna alarak dışarda gezdirdiğine dair (Tirmizî Menâkıb 31) bir çok hadis şunu gösteriyor ki Hz. Peygamber her iki torunuyla devamlı ilgilenmişler her türlü ihtiyaçlarını gidermeye çalışmışlardır. Kızı Hz. Fatıma'yı ziyarete gittiklerinde torunu Hasan uyku arasında su istediği zaman bizzat kendileri kalkıp su getirerek hem ona hem de kardeşine içirmeleri (Ahmed b. Hanbel I 101; Tayalisî II 129-130) vb. hareketleri dede şefkati ve merhametinin fiili işaretleridir. Yine Hz. Peygamber'in bu iki torununu çok sevdiği ve "Allah'ım ben bu ikisini seviyorum sen de sev." diye dua etmeleri (Tirmizî Menâkıb 31) bu sevgi ve ilginin dil ile ifadesini göstermiştir (Buhârî Edeb 18; Müslim Fedailit's-Sahabe 56-60).

Öbür taraftan Hz. Peygamber torunlarını öper (Ahmed b. Hanbel IV 93 ; Tabaranî hadis no: 2658) ve her iki torununun cennet ehli gençlerinin efendileri olduğunu da söylerdi (Tirmizî Menâkıti 31; Ahmed b. Hanbel III 3; el-Hatîb el-Bağdadî Târihu Bağdad Beyrut (ty) I 140) hatta onları sevenleri Allah'ın sevmesini dilediği duaları da rivayetler arasında yer almıştır (Ahmet b. Hanbel II 249 331; Tehzîbü't-Tehzîb II 297 vd.).

Hz. Hasan (ra) fizik olarak dedesi Hz. Peygamber'e çok benzerdi (Tirmizî Menâkıb 31). Öyle ki bir defasında Hz. Ebu Bekr ikindi namazından çıktıktan sonra Hz. Ali ile beraber yürürken çocuklarla oynayan Hz. Hasan'ı görürler. Hz. Ebu Bekr onu omuzuna alır ve "Nebiye benzeyen Ali'ye benzemeyen sana babam feda olsun!" diye bir mısra söyler (Buhârî Fadâilü'l-Ashâb 22). Hz. Ali bu hâdise ve sözler karşısında gülümser.

Hz. Hasan Hz. Peygamber'in âhirete göçtüğü sıralarda sekiz yaşlarında idi. Henüz çok küçük olduğu için Hz. Peygamber'den doğrudan doğruya rivayet ettiği hadislerin sayısı oldukça azdır. Bunlardan biri Ebu'l Havrâ'nın rivayet ettiği şu hadistir:

"Hz. Hasan'a "Hz. Peygamber'den duyduğun hangi hadisi hatırlıyorsun?" diye sordum. O da şunu anlattı:

"Şu hadiseyi hatırlıyorum: Zekat hurmalarından bir hurma alıp ağzıma atmıştım. Hz. Peygamber o hurmayı ağzımdan salya ile çıkardı. Oradakiler "Ya Rasûlallah bu çocuğun ağzına attığı tek bir hurmayı niçin geri çıkardın?" dediler. O da "Biz Âl-i Muhammed'e sadaka (zekat) helâl değildir." buyurdu."

"Hatırladığım diğer bir hadis de"Seni ilgilendirmeyen şeyleri bırak ilgilendiren şeylere bak..." hadisidir.

Yine Dedem Hz. Peygamber bana şu duayı da öğretmişti:

"Ey Allah'ım! beni hidayete erdirdiğin kimselerden eyle âfiyet verdiğin kişilerden eyle dost edindiğin kullarının arasına kat! Verdiğin şeyleri benim hakkımda mübarek kıl ve hüküm verdiğin (takdir ettiğin) şeyleri şerrinden de koru. Senin dost edindiğin bir kişi asla zelil olmaz."(Ahmed b. Hanbel I 200; Ebu Dâvûd Salat 340; Tirmizî Ebvâbu's-Salât 341 Neseî Kıyamü'lleyl 50; Üsdü'l-Ğâbe II I1).

Buna mukabil Hz. Hasan'ın bu hadislerin dışında başta babası Hz. Ali olmak üzere bir çok sahabîden rivayet ettiği hadisleri vardır.

Kendisinden de mü'minlerin Annesi Hz. Aişe kardeşinin oğlu Ali b. Hüseyin onun iki oğlu Abdullah ve el-Bakır ile İkrime İbn Sirin Cübeyr b. Nefir Ebû'l Havrâ Rebia b. Şeybân Ebû Miclez Hübeyre b. Berîm Şeybân b. el-Leyl Şa'bî Şakîk b. Seleme el-Müsebbib b. Nuhbe İshak b. Beşşâr ve diğer raviler (radiyallahü anhüm) hadis rivayet ettiler (İbn Hacer el-Askalânî el-İsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe Mısır 1358/ 1939 I 327-330; İbnü'l-Esir Üsdü'l-Ğâbe II 10; Tehzîbü't-Tehzîb II 295-296).

Gerek tabakat kitapları gerekse hadis kitapları Hz. Hasan'ın çocukluğuna dair yukardaki rivayetlere bolca yer verdikleri halde Hz. Ali'nin şehid edilmesiyle onun halife seçilmesine kadar olan hayatı hakkında pek fazla bilgi vermemektedirler. Bilinen bir kaç husustan birisi Hz. Ömer divan teşkilatını kurduğu sırada Hz. Hasan ve Hz. Hüseyn'i babalarının "farizasına" (hissesine) katarak her birine beş bin dirhem hisse ayırdığına dair haberdir (Zehebî a.g.e. III 259). Bir diğer hadise de Hz. Osman'a baş kaldıranlara karşı halifeyi savunmak için Hz. Osman'ın yanında ona yardım etmek için kalan şahısların arasında Hz. Hasan'ın isminin de yer aldığına dair haberlerdir (Zehebî a.g.e. III 260).

Hz. Hasan'ın tarihî bir şahsiyet olarak ortaya çıkması babası Hz. Ali'nin şehid edilmesini müteâkiben Kufelilerin kendisine beyat ederek halife seçmeleriyle başlar (h. 40/660).

Hz. Hasan (ra)halife seçilirken ilk beyat edenin Kays b. Sa'd olduğu söylenir. Bu kişiyi Hz. Ali Azarbaycan'a gönderilen ve Iraklılardan toplanarak hazırlanan ordunun komutanı olarak atamıştı. Bu zat sırf Araplardan oluşturulan kırk bin kişilik diğer bir ordunun da komutanıydı. Bu ordu Hz. Ali'yi ölünceye kadar müdafaa etmek üzere and içmişti. İşte babasının da en çok güvendiği komutanlardan olan Kays beyat esnasında Hz. Hasan'dan elini uzatmasını isteyerek Allah (c.c)'nun Kitab'ı Rasûlü'nün sünneti ve âsîlerle savaşmak üzere beyat edeceğini söyledi. Hz. Hasan bu söze karşı çıktı. Sadece Allah'ın Kitabı ve Rasûlü'nün sünneti üzere beyat edilebileceğini bunun içine saydığı ve saymadığı diğer şartların girdiğini söyledi. Kays bunun üzerine bir şey söylemeden beyat etti. Arkasından da diğer Iraklılar beyat ettiler (Taberî Târihu'r-Rusül ve'l-Mulûk Dâru'l-Meârif 1963 IV 158).

Hz. Hâsan (ra) beyattan sonra "el-Mescidü'l-Camiye" çıkıp uzunca bir hutbe okudu. Sonra babasının katili Abdurrahman b. Mülcem'i getirtti. İfadesini aldıktan sonra ölümle cezalandırdı (Ya'kubî Ahmed b. Ebî Ya'kub Tarihu Ya'kubî Beyrut ty. II 214).

Iraklılar derhal babasının öldürülmesini seçtikleri halifeye hatırlatarak Şam'da hüküm süren Muaviye b. Ebî Süfyan ile savaşması için onu Şam üzerine yürümeye teşvik ettiler. Hz. Hasan da onların sözlerine kanarak bir ordu hazırladı ve savaşmak üzere yola çıktı (Ziriklî a.g.e. II 214); (Ayrı bir görüş için bk. İbn Hıbbân es-Siretü'n-Nebeviyye Beyrut 1407/ 1987 s. 554). Hz. Hasan bu sıralarda 37 yaşlarında idi. O topladığı on iki bin kişilik ordusuyla Medâin'e kadar geldi. Ordu komutanı olarak kendisine ilk bey'at eden Kays b. Sa'd'ı atadı. Diğer bir rivayete göre Ubeydullah b. Abbas'ı komutan yapıp Kays'ı da ona yardımcı atayarak Kays'a komutanın her türlü emrine itaat etmesini emretti (Ya'kubî II 214).

Arapların dört "dâhîsi"nden biri olan Hz. Muaviye (ra) Hz. Hasan (ra)'ın kendisi ile savaşmak üzere yola çıktığının haberini alınca o da derhal Şam'dan hareket ederek el-Enbar'ın kazalarından biri olan Mesiken'e gelerek konakladı (Taberî V 159). Hz. Ali'nin şehid edilmesi üzerinden henüz on sekiz gün geçmişti iki tarafın ordusu sırf siyasî kaygılarla karşı karşıya geldiler (Ya'kubî II 214).

Muaviye derhal durumun kritiğini yaparak akıbetin lehine olması için çeşitli çarelere baş vurmaya başladı. Elindeki en büyük koz hasmının tecrübesizliği ve şiddetten hoşlanmayan fitneden adeta korkan ve Müslümanlara karşı derin sevgi besleyen onlardan birinin bile kanının dökülmesine razı olamayacak kadar yumuşak bir kalbe sahip şahsiyette olmasıdır. Onun için ilk işi Hz. Hasan'ın Kays b. Sa'd komutasındaki ordusu arasında bir kargaşa yaratmak oldu (Tehzîbü't-tehzîb II 299). Hz. Hasan'ın ordusu içinde bir kaç kişi şöyle bağırmaya başladı: "Haberiniz olsun Kays b. Sa'd öldürüldü!" Diğer bir kaynağa göre ise bu münâdîler Kays'ın Muaviye ile sulh yaptığını ve onun tarafına geçtiğini hatta Hz. Hasan'ın bile Muaviye'ye sulh yapma teklifinde bulunduğunu ve Hz. Muaviye'nin bu teklifi kabul ettiğini söylüyorlardı. Böylece ordu içinde dedi kodu çıkarıyorlardı (Ya'kubî s. 214-215). Hz. Hasan'ın ordusu içinde kargaşa başladı büyük bir panik çıktı. Derken bu panik yağmalamaya dönüştü. Askerler her şeyi yağmalamaya başladı. Hatta Hz. Hasan'ın ordugah çadırını altındaki sergisine varıncaya kadar yağmaladılar. Bu yağmalama her tarafa yayıldı. Sözü edilen bu yağmalamadan sonra da ordu dağılıp gitti (el-İsabe I. 327-328; Taberî V.158-159).

Bu kargaşadan istifade etmek isteyen el-Cerrâh b. Sinan el-Esedî isimli şahıs şehirden geceleyin ayrılmak isteyen Hz. Hasan'a saldırdı. Elindeki hançerle onu baldırından yaraladı. Fakat Hz. Hasan kendini savunup o katilin hakkından gelmeyi başardı (Ya'kubî II 228 ; el-İsâbe I 327-328). Bu durumda çaresiz kalan Hz. Hasan Medâin'deki "el-Maksuratü'l-Beydâ"ya dönmek zorunda kaldı. O sırada Medâin'in valisi Sa'd b. Mes'ud idi. Henüz çocuk denilebilecek yaşta olan bu genç valiyi atayan el-Muhtar b. Ebî Ubeyd ona bir teklifte bulundu. Hz. Hasan'ı bağlayıp Hz. Muaviye'ye götürme karşılığında kendisinin çok zengin ve şerefli birisi yapacağını söyledi. Genç vali bu teklifi şiddetle reddederek "Allah'ın laneti üzerine olsun! Ben Allah'ın Rasûlünün kızının oğlunun üzerine atlayacağım ve onu bağlayacağım ha! Sen ne iğrenç herifsin." dedi (Taberî V 159-160).

Hz. Hasan (ra) içinde bulunduğu durumu gözden geçirdi. Güvenemeyeceği bir ordu ve güçlü bir düşmanla karşı karşıya olduğunu anladı. Ayrıca mizaç olarak fitne ve kan dökmekten de nefret eden birisi olduğu için gerek kendi şahsı gerekse İslâm ümmetinin selameti için hilafeti Hz. Muaviye'ye bırakarak bu işten feragat etmekten başka bir çare bulamadı. Anlaşma yollarını araştırmaya ve her iki tarafın da razı olacağı çözümler aramaya başladı. Amr b. Seleme el-Erhâbî'yi çağırarak anlaşma teklifini içeren bir mektupla Muaviye'ye gönderdi (el-İsâbe I 327-330). Muaviye aldığı ve beklediği bu teklifi derhal kabul etti. Hz. Hasan'a elçi olarak Abdullah b. Âmir el-Küreyz ve Abdurrahman b. Semure'yi gönderdi. Bu iki elçi Medâin'e geldiler ve Hz. Hasan'a ne isterse hepsinin kendisine verileceğini bildirmekle kalmayıp kendilerini kefil göstererek bu anlaşmayı teahhüt edeceklerini de ona söylediler (İbn Hacer Fethu'l-Bârî fi Şerhı Sahîhı'l-Buhârî Mısır 1959 VI. 235 Buharî rivayeti).

Bu sırada Hz. Hüseyin (ra) durumdan haberdar oldu ve anlaşma teklifine karşı çıktı. Muaviye'nin haklılığını tasdik Hz. Ali'nin davasını yalanlamış olacağı gerekçesi ile ağabeysi Hz. Hasan'a bu anlaşmayı yapmaması gerektiğini söyledi. Hz. Hasan onu susturarak yönetim işini kendisinin ondan daha iyi bildiğini iddia ederek anlaşma yapmakta ısrar etti (Taberî V. 160).

Bu sırada Hz. Hasan'ın hilâfeti Hz. Muaviye'ye bırakacağını anlayan ordu komutanlarından Ubeydullah b. Abbas Muaviye'ye bir mektup göndererek kendisi için eman istedi. Karşılık olarak elindeki mallarına dokunulmamasını ve can güvenliğini şart koştu. Muaviye bu teklifi kabul etti. Ubeydullah bunun üzerine ordusunu bırakarak karşı tarafa geçti. Hz. Hasan'ın ordusu bu durum karşısında Kays b. Sa'd'a Hz. Ali ve taraftarlarının kanlarını ve mallarını korumak ve sonuna kadar Muaviye ile savaşmak üzere beyat yaptılar. Bir görüşe göre zaten komutan olduğu için bu beyat'ı yenilemek olarak anlamak da mümkündür (İbnü'l-Esîr el-Kâmil fi't-Tarîh Beyrut 1385/1965 III 408).

Nihayet Hz. Muaviye'nin elçileri Hz. Hasan ile anlaştılar. Anlaşmaya göre şayet Muaviye Hz. Hasan'dan önce ölürse Hz. Hasan halife olmak şartı ile hilafeti Muaviye'ye bırakıyordu. Ayrıca Kûfe hazinesindeki beş milyon dirhem Hz. Hasan'ın olacaktı. Muaviye Hz. Ali ve taraftarlarına hutbede sövme adetine son verecekti (Tâberî V 158-159). Karşı taraf bu teklifleri kabul etti. Anlaşmayı yapan Hz. Muaviye'nin elçileri Hz. Hasan'ın yanından çıktıklarında "Rasûlullah'ın oğlu sayesinde kan dökülmesi önlendi fitne sona erdi sulh yapıldı." diyorlardı (Ya'kubî II 214-215).

O sırada yaraları da ağırlaşan Hz. Hasan kalkıp Iraklılara uzunca bir hutbe irat etti. Onlara dedesi Hz. Peygamber (asm) vasıtasıyla Yüce Allah'ın insanları hidayete erdirdiğini hatırlattı. Kendisi vasıtasıyla da kan dökülmesini önlediğini söyleyerek Muaviye ile anlaşma yaptığını haber verdi. Muaviye'ye beyat etmelerini de istedi (Ya'kubî II 215). Kendilerini babasını öldürmeleri kendisine saldırıp malların yağmalamaları sebebiyle terkettiğini de ilan etti (Taberî V. 158).

Yapılan anlaşma üzerine Hz. Muaviye (ra) Medâin'e geldi. Hz. Hasan'ı yanına alarak Kufe'ye girdi. Hz. Hasan kendi eli ile hicrî 41 yılının Rabîu'l-Evvel ayı sonlarında Kufe'yi Muaviye'ye teslim etti. Böylece Hz. Peygamber (asm)'in şu hadisi tecellî etmiş oldu:

"Hiç şüphe yok ki bu oğlum bir seyyittir (şeref sahibi efendidir). Umulur ki Allah onun sayesinde iki büyük mü'min grubunu barıştıracak." (Buhârî Fiten 20 Sulh 9; Ebu Davud Sünne 12...).

Hz. Hasan (ra) Muaviye'nin huzuruna çıktığında Muaviye ona "Seni senden önce hiç kimseyi mükafatlandırmadığım ve senden sonra da kimseyi mükafatlandırmayacağım bir mükafatla mükafatlandıracağım." dedi ve ona 400.000 (dirhem) verdi (el-İsâbe I 327-328). Ayrıca her sene bir milyon dirhem maaş bağladı. Ama bunların çoğunu sonradan kısıtladı ve ona çok az bir şey verdi.

Hz. Hasan (ra) ile Hz. Muaviye (ra) arasındaki bu anlaşmaya şahit olan İmam Şa'bi hadiseyi şöyle anlatır:

"Muaviye dedi ki

'Kalk da hilafeti bana bıraktığını ve teslim ettiğini insanlara haber ver.'

Hasan kalktı ve Allah'a hamd ve senâ'dan sonra söyledi:

'Akıllıların en akıllısı muttaki olandır; ahmakların en ahmağı da fâcir olandır. Muaviye ile benim aramda anlaşmazlık konusu olan bu iş ya benden daha layık birisinin hakkı idi; ya da benim hakkımdı. Ben ümmetin sulh içinde olması birliğinin bozulmaması ve kan dökülmesine mani olunması için hilafeti ona bıraktım.' Arkasından 'Bilmem belki de o sizi denemek ve bir süreye kadar yaşatmak (metâ) içindir.'(Enbiya 21 / I 11)

âyetini okuyarak hutbesini bitirdi." (Hılye 11 37).

Hz. Hasan (ra)'ın hilâfette ne kadar kaldığı kaynaklarda farklı farklı olmakla birlikte 6 ay 5 gün olduğu konusundaki görüş en kuvvetlisidir (Ziriklî II 214-215).

Bu devir-teslim töreninden sonra ordusunun komutanı Kays b. Sa'd'a bir mektup göndererek Muâviye'nin emrine girmesini istedi. Kays da bu konuda ordusu ile istişare yaptı. Onlara dalâlet içindeki bir imama mı itaat etmek istediklerini; yoksa imamsız savaşmak mı istediklerini sordu. Onlardan "dalâlet içinde de olsa imama itaati tercih ettiklerine" dair cevabı alınca o da Muaviye'ye beyat edip emrine girdi (Taberî V 160).

Ya'kubi'ye göre Muaviye anlaşmadan önce Kays b. Sa'd'a bir milyon dirhem ile bazı mallar göndererek davasından vaz geçip kendisine katılmasını istedi. Sa'd ona cevaben "Benim dinimle ilgili bir konuda beni aldatmaya çalışıyorsun (satın almaya çalışıyorsun)" diyerek bu tuzağa düşmedi (Ya'kubî II 215). Diğer bir kaynağa göre ise Hz. Hasan Muaviye ile anlaşınca Muaviye Kays'a bir mektup yazarak itaat etmeye çağırdı. Mektupla birlikte imzalı ve mühürlü boş bir kağıt daha göndererek üzerine dilediğini yazabileceğini yazdığı her şeyin kendisinin olacağını bildirdi. Kays çaresizlik içinde sadece can ve mal güvenliği karşılığında Muaviye'nin emri altına girdi (İbnü'l-Esîr el-Kâmil III 408. Diğer bir görüş için bk. Taberî V 158-159).

Hz. Hasan (ra) hilâfeti Muaviye'ye bıraktıktan sonra geri kalan on yıllık ömrünü Medine'de geçirmek üzere yola çıktı. Kufeliler onun şehirden ayrılışı sırasında ağlaşıyorlardı. Fakat o kendilerine hiç güvenilemeyeceğini söylemekten çekinmedi. Babası Hz. Ali'ye de yaptıklarını kendilerine hatırlatarak akıbetlerinin hiç iç açıcı olmadığını belirterek hallerine acıdığını söyledi.

Yolda birisi kendisine "Ey Müslümanların yüz karası!" diye hakarette bulundu. Hz. Hasan (ra) Hz. Peygamber (asm)'den naklettiği bir hadisle Ümeyye oğullarının bu makama gelmesinin mukadder olduğunu hatırlatmaya çalıştı (İbnü'l-Esîr el-Kâmil III 407). Bir başkası "Ey mü'minlerin emirinin utancı" diye bağırınca ona da "Âr ateşten daha hayırlıdır." dedi (el-İsâbe I 327-330).

Medine'de on yıl yaşayan Hz. Hasan (Zehebî a.g.e III 264) vefatı yaklaşınca Hz. Aişe (ra)'ye haber göndererek Hz. Peygamber (asm)'in yanına defnedilmek istediğini söyledi. Hz. Aişe de bu isteği kabul etti. Bunun üzerine kardeşine şöyle vasıyyet etti.

"Ben ölünce Hz. Aişe'den Hz. Peygamber'in yanına gömülmem için izin iste. Ben ondan bu izni almıştım. Bana karşı çıkmadı. Belki de benden utandı. Şayet izin verirse beni onun evine defnet. Ben yine de Ümeyyoğullarının seni bundan mahrum edeceklerini zannediyorum. Bunu yaparlarsa onlarla uğraşma beni Bakî mezarlığına defnet."

Hz. Hasan (ra) kırk gün hasta yattı. 5 Rabîu'l-Evvel 50 (2 Nisan 670) günü vefat etti (Sıfatü's-Safve I 762). (Bazıları bu tarihin hicrî 49 50 51 hatta 54. yılı olduğunu söylemişlerdir. (el-İsâbe I 330). Ölüm sebebi olarak zehirlendiği söylenir. Zehirleyenin de kendi hanımı Ca'de binti el-Eş'as b. Kays olduğu rivayet edilir. Hasta yatarken kardeşi kendisine kimin zehirlediğini sorduysa da o buna cevap vermekten kaçındı. Hatta bu zehirlenmeden önce üç defa daha aynı girişimde bulunulduğunu fakat onları atlatmayı başardığını söyler. Bu son içtiği zehirin başka olduğunu ve herhalde öleceğini ona açıklar (İbnü'l-Esîr Üsdü'l-Ğâbe II 15).

Vefat edince Hz. Hüseyin Hz. Aişe'ye müracaat ederek durumu anlattı. Hz. Aişe de Hz. Hasan'ın vasiyyetine "Memnuniyetle kabul ederim baş üstüne." dedi. (Ya'kubiye göre Hz. Aişe bu isteğe şiddetle karşı çıkmıştır (Ya'kubî II. 225). Fakat bu iddiayı Ya'kubî'den başkası öne sürmemektedir. Bu durumdan Mervan ve Ümeyyeoğularının haberi olunca "Vallahi asla ve ebedî olarak Hz. Peygamber'in yanına gömülemez." dediler. Bu keyfiyet Hz. Hüseyin'e ulaştı. Hemen kendisi ve beraberindekiler silahlandılar. Hz. Ebu Hüreyre durumun vehâmetini anlayarak önce Hz. Hasan'ı buraya defnetmeyi engellemenin mutlak surette zulüm olacağını söyledi. Daha sonra da hiç olmazsa Hz. Hüseyin'e laf anlatırım düşüncesiyle ona geldi. Onu bu ısrarından vaz geçirmeye çalıştı. Kardeşinin vasiyetini hatırlatarak onun "şayet herhangi bir fitneden çekinirsen beni Müslümanların mezarlığına defnet" dediğini hatırlattı. Hz. Hüseyin de fitneden çekinerek kardeşini bir çok sahabînin defnedildiği el-Bakî' mezarlığına defnetti.

Hz. Hasan (ra)'ın cenazesine Ümeyyeoğullarından Medine valisi olan Saîd b. el-Ass'dan başka hiç kimse katılmadı. Hz. Hüseyin cenaze namazını kıldırmayı valiye teklif etti. Vali de teklifi kabul etti ve cenaze namazım kıldırdı. Cenazesine çok sayıda kişi katıldı hatta "iğne atsan yere düşmeyecek" kadar kalabalık vardı (İbnü'l-Esîr Üsdü'l-Ğâbe II. 15). Hz. Hasan vefat ettiğinde 47 yaşında idi (Tehzîbü't- Tehzîb II 301).

Hz. Hasan (ra) cömert ve kerîmdi. Fizik ve ahlâk olarak Hz. Peygamber (asm)'e çok benzerdi. Çok takva sahibi idi. Medine'den Mekke'ye yürüyerek on beş defa hac yaptığı meşhurdur.

Hayır yapmayı çok severdi. Öyle ki mallarının tamamını iki defa fakirlere dağıttı; üç defa da Allah (c.c) ile "kasame" yaptı. Yani iki ayakkabısı varsa birini tasadduk edip birini kendisine bırakarak; herhangi bir yiyeceğinin bir avucunu dağıtıp bir avucunu kendine ayıracak kadar adil davranarak mallarını fakirlere dağıttığı kaynaklarda geçmektedir. Onun güzel ahlâka ve başkalarına ikram etmenin faziletine dair bir çok vecizesi vardır. Meselâ ona "mekârim-i ahlâk"ın ne olduğu sorulunca o bunu şöyle özetler: Doğru söz isteyene vermek güzel ahlâk sılaı rahim komşu hakkında utanmak arkadaş hakkına riayet misafire ikram ve nihayet bunların da başında haya'dır(Hılye II 37-38; Üsdü'l-Ğâbe II. 13; Ya'kubî II. 225 vd).

Hz. Hasan (ra) çok evlenip boşanmasıyla de üne sahiptir. Hatta bir ara babası Hz. Ali (ra) bu yüzden onun evlendiği kadınların kabilelerinin kendi ailesine karşı düşman olacaklarından korkarak Kufelilere açıkça oğluna kız vermemelerini söylemiş oradan kalkan bir adam da yemin ederek onu evlendirmeye devam edeceklerini bildirmiş ve arkasından şöyle demiştir: "Biz evlendiririz o istediğini tutar istediğini boşar." (Zehebî a.g.e. III 267).

Onun sekiz veya on iki oğlu vardı: 1. Hasen b Hasen (annesi Havli binti Manzûr el-Fezâriyye) 2. Zeyd (annesi Ümmü Beşîr binti Ebî Mes'ud el-Ensarî el-Hazrecî) 3. Ömer 4. Kasım 5. Ebu Bekr 6. Abdurrahman (bunların da anneleri ümmü veled olup hepsinin anneleri ayrıdır): 7.Talha 8. Ubeydullah. (Ya'kubî II 228). Bir tane de kızı olduğuna dair rivayetler vardır (Zirikli II 215).

Hz. Peygamber (asm)'in soyu torunları Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin  (ra)'in çocukları vasıtasıyle devam etmiştir. Hz. Hüseyin'in soyundan gelenlere halk arasında "seyyid" Hz. Hasan'ın soyundan gelenlere de "şerîf" veya "emir" adı verilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet