Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Mekkede Müslümanlara uygulanan boykot ve sebebi konusunda bilgi verir misiniz?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:17    Güncellendi: 31.01.2025 23:17
Cevap

Değerli kardeşimiz

MÜSLÜMANLARA KARŞI BOYKOT

Bi'setin 7. senesi (Milâdi: 617).Bu tarihe kadar İslâmın inkişâfına mani olmak gayesiyle müşrikler tarafından girişilen her teşebbüs akîm kalmıştı. Üstelik İslâmiyet daha da hızlı inkişâf kaydediyordu. Müslümanların sayısı günden güne her türlü şiddet ve mukavemete rağmen artıyor ve İslamın nuru Mekke dışındaki kabileleri de kucaklamaya başlıyordu.

Hazret-i Ömer ve Hazret-i Hamza gibi iki kahraman İslâm safına katılmış bulunuyordu. Hazret-i Ömer önceki halin tam tersine İslâm davasını bütün güç ve gayretiyle benimsemiş âdeta İslâmın sağ kolu olmuştu. Bu durum Müslümanlara cesaret ve moral verirken müşrikleri ise fazlasıyla sarsmış ve onları derinden derine düşündürmüştü.

Bütün bunlar Kureyş müşriklerini son derece tedirgin edip endişeye sevkediyor ve yeni kararlar almaya yeni plânlar tertiplemeye zorluyordu.

Müşrikler işkence yapmakla şiddet göstermekle kimseyi dininden çeviremeyecek İslâmın ilerleyip yayılmasına engel olamayacaklarını anlamışlardı. Nasıl ki akıl almaz işkence ve zulümlere rağmen tek bir Müslüman dahi dininden dönmemişti.

Şu halde bütün bunların dışında başka bir siyaset takip etmeleri gerekiyor ve bu yolda karar almaları lazım geliyordu. Öyle yaptılar. Vakit geçirmeden bir araya geldiler. Uzun uzadıya düşünüp taşındıktan ve aralarında müşavere ettikten sonra gerek Müslüman ve gerekse gayri müslim olsun Haşimoğullarından tamamıyla münasebetlerini kesmeye karar verdiler.

İttifakla aldıkları bu kararın maddelerini de bir sahife üzerinde şöyle tesbit ettiler:

1) Haşim ve Muttaliboğulları ailelerinden kız alınmayacak.

2) Haşim ve Muttaliboğulları ailelerine kız verilmeyecek.

3) Haşim ve Muttaliboğullarına hiç bir şey satılmayacak.

4) Haşim ve Muttaliboğullarından hiç bir şey satın alınmayacak.1

Bu andlaşmaya akıllarınca kudsi bir mahiyet vermek için de yazılı sahifeyi Kâbe duvarına astılar. Ayrıca bu anlaşmaya aykırı davranmayacaklarına dair and içtiler.2

Bu boykot Hâşim ve Muttaliboğullarının vücudunu ortadan kaldırmaya ve köklerini kazımaya müteveccihti. Bu durum karşısında Haşim ve Muttaliboğulları aileleri artık dağınık bir şekilde ayrı ayrı semtlerde oturamazlardı. Ebu Leheb hariç Mekke'nin kuzey tarafında bulunan Şi'b-i Ebu Talib (Ebu Talib Mahallesi) denilen yere topluca taşındılar.3

Artık bu mahalle sakinleriyle bütün münasebetler kesilmişti. Kazara oraya gidenler olsa ağır bir şekilde azarlanıyorlardı. Müşrikler boykota uğrayanların toplandıkları mahalleye yiyecek içecek nâmına bir şey sokmuyorlardı. Sadece hac mevsiminde dışarı çıkıp alışverişte bulunmalarına sözde müsâade ediyorlardı. Sözde diyoruz çünkü o zaman da çarşı pazarda köşe başlarında durarak onlara bir şey aldırmamak için ellerinden gelen her türlü engellemeyi yapıyorlardı. Hatta zaman zaman satıcıları onlara mal satmamak için tehdit bile ediyorlardı. Bazen de bin bir türlü dalavere ve hileye başvurarak satıcıların ellerinden mallarını alıp boykota uğrayanlara bir şey bırakmamaya çalışıyorlardı.
Ebû Leheb Haşimoğullarından olmasına rağmen öz kardeşlerinin hısım ve akrabalarının açlıktan ölmesini istiyor ve bu hususta elinden gelen her türlü gayreti gösteriyordu.

Mekke'ye yiyecek maddeleri getiren kervanları şehrin dışında karşılıyor ve "Ey tacirler! Haşimoğullarına bir şey satmayın! Fiyatları yüksek söyleyin ki almaya güçleri yetmesin. Benim servet sahibi olduğumu bilirsiniz. Söz verdiğim zaman da mutlaka sözümü yerine getiririm. Yiyecek giyecek mallarınızın kıymetini bir kat arttırın. Üst tarafını ben öderim!" diyor ve Müslümanların açlıktan feryad eden çocuklarının yanına boş dönmelerine sebep oluyordu.

Çocukların açlıktan gelen acıklı ve yürek parçalayıcı feryadlarına müşrikler kulaklarıyla birlikte gönüllerini de tıkamışlardı. Taşları parçalayacak raddeye varan bu feryadlardan âdeta emsalsiz bir zevk alıyorlardı. İmansızlığın inkâr ve küfrün insanı hemcinsine karşı dahi olsa ne kadar merhametsiz ve gaddar bir duruma getirdiğinin bu hâdise ibretli bir misalidir.

Boykota uğrayanlar dışardan fazla bir şey alamadıklarından haliyle şiddetli bir açlık ve kıtlıkla karşı karşıya kaldılar. Öyle ki bazıları yiyecek bir şey bulamadıklarından ağaç yaprakları hatta orada burada ele geçirdikleri kuru deri parçalarını ateşe tutup yemeye başladılar.

Bununla birlikte Müslümanların bu haline acımayanlar da yok değildi. Bir gün Hz. Hâtice'nin kardeşi oğlu Hakim bin Hizam bir deve yükü un göndererek onu Şi'b'deki sıkıntıdan kurtarmaya çalışmıştı. Yine bir gün kölesinin sırtına buğday yükletip halası Hz. Hâtice'ye götürüyordu. Yolda Ebû Cehil'e tesadüf etti.

Ebû Cehil ona "Sen Haşimoğullarına yiyecek götürüyorsun öyle mi? Vallahi gidemezsin. Gitmeye kalkarsan bu hareketini Mekke'de açıklayıp seni rezil ederim." dedi.
O sırada Ebü'l Bahteri yanlarına çıkageldi ve Ebu Cehil'i muâheze ederek

"Sana ne oluyor? Halasına bir miktar buğday götürmek isteyen bir insana mani olmak doğru değildir." diye konuştu.

Ancak Ebû Cehil inad ve ısrarından vazgeçmiyordu. Bunun üzerine Ebü'l Bahteri ile birbirlerine girdiler. Ebü'l Bahteri eline geçirdiği bir deve çenesi kemiği ile vurup onun başını yardı ve üzerine çullanıp yumruklamaya başladı.

Yine bu meyanda akrabalık gayretiyle Haşimoğulları ve Müslümanlara yardımını esirgemeyenlerden biri de Hişam bin Amr bin Hâris idi. Bir kaç kere müşriklerden habersiz Şi'b'de bulunanlara develerle yiyecek götürmüştü.

Boykota uğrayanların ihtiyaçlarını gidermek için başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere Ebu Talib ve Hz. Hatice varlıklarını harcadılar. Fakat yine de onları açlık ve kıtlıktan kurtaramadılar. Şi'b'de korkunç bir açlık hüküm sürmeye başlamıştı.

Bütün bunlar niçin yapılıyordu?

Tek bir şey için: Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'i (a.s.m.) teslim almak.

Müşrikler bu tarz bir tatbikat ile maksatlarına erişeceklerini zannediyorlardı. Ne var ki hâdise tamamen arzularının aksine tecelli etti. Öyle ki Müslümanlar ve Haşimoğulları bu abluka devresinde Efendimizi (asm) korumaya ve muhtemel tehlikelere karşı muhafazaya son derece dikkat gösteriyorlardı. Hatta Ebû Talib herhangi bir suikasda ma'ruz kalabilir ihtimaline binaen geceleri Peygamberimizi yanına alıyor veya adamlarıyla bekletiyordu.

Bi'setin yedince senesi Muharrem ayı başında başlatılan bu boykot tam üç sene sürdü. Bu zaman zarfında müşriklerin Müslümanlara çektirdikleri sıkıntı açlık ve kıtlık da İslamın gelişmesine engel olamadı. Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) bütün bu sıkıntılı ve ağır şartlar altında yine tebliğ vazifesini hakkıyla ifâ ediyor akrabalarına Hâşimoğullarına iman ve İslâmı anlatmaktan bir an dahi geri durmuyordu.

Boykot Kaldırılıyor

Boykot uygulamasının üçüncü senesiydi...

Cenâb-ı Hak müşriklerin Kâbe içine astıkları mâlum sahifeye bir kurt musallat ettî ve durumu vahiy ile Resûlüne bildirdi. Sahifede güvenin yemediği sadece "Bismike Allahümme (Allah'ım senin isminle başlarım)" yazısı kalmıştı.

Resûl-i Ekrem durumu amcası Ebû Talib'e anlattı. Bunun üzerine Ebû Talib gidip müşriklere şu teklifte bulundu:

"Kardeşim oğlunun bana haber vermesine göre Allah sizin Kâbe'de astığınız sahifeye bir kurt musallat etmiş ve (Allah) lafzı dışında bulunan zulüm akrabalarla münasebeti kesme ve iftirâ gibi ifadeleri yiyip bitirmiştir."

"Kâbe'ye gidip sahifeye bakınız. Eğer yeğenim doğru söylemişse bu zulüm ve kötü davranışınızdan vazgeçiniz. Eğer -hâşâ- yalan söylemişse ben onu size teslim edeceğim. Onu öldürmek veya diri bırakmak hususunda serbestsiniz."4

Kâbe'ye giden müşrikler Ebû Talib'in anlattıklarının aynısını gözleriyle gördüler. Hayret içinde kalmalarına rağmen yine de Peygamber Efendimizin (asm) bir mu'cizesi olarak kabul etmediler ve "bu da bir sihirdir" diyerek nûra gözlerini kapadılar.

Bununla birlikte bu hâdise boykot havasının şiddetini bir derece kırdı. Boykot kararının aleyhinde hatırı sayılır bir kaç kişi de ortaya çıkınca bi'setin 10. yılı Milâdî 619 senesinde Kureyş'in hudut tanımaz inad ve küfürlerinin eseri olan bu uygulama ortadan kaldırıldı. Anlaşmanın feshedildiği halka duyuruldu ve boykot kararlarının yazılı bulunduğu sahife yırtılıp atıldı.

Böylece müşrikler "vazgeçilmez bir karar" olarak vasıflandırdıkları zulüm ve dalâlet kokan bir karardan da dönmüş oluyorlardı. Bu şirkin iman önünde mağlubiyetinin açıkça bir kere daha ilânı idi.

Bu üç senelik muhasara öylesine şiddetli ve sıkıntılı geçmişti ki Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) bu hâdiseyi seneler sonra bile unutmamıştı. Mekke'nin fethine geldikleri sırada Minâ'dan Mekke'ye ineceği zaman

"Ertesi günü inşallah varacağımız yer Kinâneoğullarının yurdu yâni Muhassab olacaktır ki burada Kureyş ve Kinâneoğulları küfür ve inkâr üzerine söz ve fikir birliği yapmışlardı."5

diyerek o acı günleri ashabına hatırlatmıştı.

Dipnotlar:

1. İbni Hişâm Sîre 1/375; İbni Sa'd Tabakât 1/208-209; Belâzurî Ensab 1/229-230; Taberî 2/225
2. İbni Hişâm Sîre: 1/375; İbni Sa'd Tabakât: 1/209; Belâzurî Ensab: 1/230
3. İbni Hişâm Sîre: 1/375; İbni Sa'd Tabakât: 1/209; Taberî Tarih: 2/225
4. İbni Hişâm Sîre 1/16-17; İbni Sa'd Tabakât 1/209-210
5. Buharî: 3/62

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet