Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Hz. Ali'nin Hz. Ebu Bekir'e biat etmediği doğru mudur?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:17    Güncellendi: 31.01.2025 23:17
Cevap

Değerli kardeşimiz

İslam Tarihi kitabında geçen Hz. Ali (ra)’in Hz. Ebubekir (ra)’a biat etmek istememesi fikri doğru değildir. Çünkü Hz. Ali’nin biatte gecikmesinin sebebi Hz. Peygamber (asm)'ın defin işlemleriyle uğraşmasından kaynaklanmaktadır. 

Hz. Peygamber'in Vefatı (H. 12. Yıl / M. 632)

Peygamberimiz (asm)'ı vefat ettiğini duyan Hz. Ali (ra)'nin dizlerinin bağının çözülmesinden Hz. Osman (ra)'ın üzüntüsünden dilinin tutulmasından Hz. Ömer (ra)'ın onun vefatıyla dehşete kapılıp vefatını kabullenememesinden anlaşılıyor ki onlar Resûlullah'ı (s.a.v.) gerçekten çok seviyordu. Onun halili idiler. En yakınlarını kaybeden insanların çoğunda bile bu hâller görülmez. Onun vefatında ashabta görülen bu hâlleri onu çok sevdiklerine işaret ve delâlet etmektedir.

Hz. Ebû Bekir (ra)'ın durumu ise daha soğukkanlı ve daha bir sorumluluk duyguları içinde olduğunu gösterir. Kızı Hz. Âişe'nin hücresinden çıkan Yâr-ı Gâr-ı Sıddîk (r.a.) mescide geldi; "Ey insanlar! Kim Muhammed'e (s.a.v.) tapıyorsa bilsin ki Muhammed öldü. Kim de Allah'a tapıyorsa bilsin ki Allah Bâkî'dir ölmez." dedi.

Hz. Ebû Bekir'in bu sözleri önemliydi. İnsanların en üstünleri ve en büyükleri olan hattâ Ezel ve Ebed Sultanı olan Allah tarafından risalet gibi en büyük bir göreve tâyin edilen ve seçilen peygamberler de ölümlüydü. Hem onlar da ancak Allah'ın kulu ve resulü idiler. Peygamberlerin en büyükleri de böyleydi. İnsanlar putlaştırılmamalı ve onların büyükleri şirke veseniliğe putperestliğe dönüştürülmemeli idi. Câhiliye'de putların çoğalmalarında ve Lât putunun ortaya çıkmasında Yunan ve Roma tanrılarında hem daha başka medeniyetlerde bu yaşanmıştı. İbadet edilecek tek mâbud Mâbud-u Bilhak Allah'tı. O her zaman Hayy ve Bakî idi. Her zaman Hayy ve Bakî olan ancak mâbudiyete lâyık olabilirdi. Sonra o şu âyetleri okudu:

"Muhammed ancak bir resuldür. Ondan önce nice resuller gelip geçmiştir. O ölür yahut katlolunursa sizler geri mi döneceksiniz? Kim geri dönerse O'na (Allah'a) bir zarar vermez. Allah ise İslâm hizmetine şükrü yerine getirenlere mükâfat verecektir."(1)

Ashab öyle şaşkın öyle gamlıydı ki sanki onun sözlerini duymadılar. Fakat bu âyet onları intibaha getirmişti. Gerçekten Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Seyyid-i Benî Adem olsa da daha önceki benzerleri gibi bir resuldü. Onların gelip geçtiği gibi o da bu misafirhaneye gelip buradan göçmüştü. Onun bir gün Refik-i A'lâ'ya döneceğini Allah haber veriyordu. O ebediyete intikal ettiği zaman Müslümanlar onun açtığı çığırda (Sünnet) devam edeceklerdi. Bu açılan yoldan geri dönseler zarar eden onlar olacaklardı. Çünkü Allah Samed olduğundan yarattıklarına onların hiçbir şeyine ve ibadetlerine muhtaç değildi. Yalnız şu bir gerçek ki rububiyet ubudiyeti gerektiriyordu. Hem hasta doktorun tavsiyelerine ve ilâçlarına muhtaç olması gibi kullar kulluğa muhtaçtılar. Âyet okununca bu sefer Hz. Ömer'in (r.a.) dizlerinin bağı çözüldü ve yere düştü.

Hz. Abbas (ra) Hz. Ali (ra) ve diğer Ehl-i Beyt ağlayarak Hz. Peygamber (asm)'ın teçhiz ve tekfin işiyle meşgul olmaya başladılar. Ağlamak ve üzülmek bir yana ümmetin işlerini görmek dinin ahkâmını Resûl-i Ekrem (s.a.v.) gibi tatbik için her şeyden önce Resûlullah'a halef (halife) olacak birinin seçilmesi gerekiyordu. Bu iş için en lâyık ve ehak da Resûlullah'ın mağara arkadaşı Sahabe-i Kiram'ın en üstün tabakasından olan Ashab-ı Kiram'ın en seçkini bulunan Hz. Ebû Bekir (r.a.) idi. Resûlullah da (s.a.v ) onu herkesten üstün tutardı. Mescide açılan kapılardan yalnız onunkini açık bırakmış hastalandığında da onu imamlığa geçirmişti.

Hz. Ebû Bekir'e Bîat Edilmesi

 Hz. Peygamber'in Vefatıyla Hilâfet Konusunda Ortaya Çıkan Görüşler

Resûlullah'ın ölümü üzerine hilâfet hususunda birkaç görüş "rey" ortaya çıktı.(2)

 Birinci Görüş: Ensâr'ın görüşüdür. Bilindiği gibi Hicret'ten önce Akabe'de Ensâr için on iki nakîb ve reis tâyin edilmişti. Bu on iki nakîbden ikisi Sa'd b. Übade ile Üseyyid b. Hudaydır idi. Birinin halife seçilmesi diğerinin rekabetine sebeb olabilir Evslilik ve Hazrecîlik gayreti meydana çıkabilirdi. Çünkü biat hususunda Hazrecliler Hz. Sa'd'a Evsliler Useyyid'e (r.a.) hırslandılar ve ayrı ayrı başlarında toplandılar. Fakat Sa'd b. Ubâde'nin Ensâr'a hitaben Benî Saide Sakifesinde söylediği bir nutukla neredeyse ona bîat edilecekti.

İkinci Görüş: Cumhur-u sahabenin reyiydi. Onlar ümmetin işlerini görmek için gereken güç ve kifayete nazar ettiler. Kureyş Arap kabilelerinin en şereflisi en güçlüsü ve en nüfuzlusu idi. Resûlullah'ın da (s.a.v.) Kureyş'ten olması cihetiyle bu durum Kureyş için hususî bir meziyetti. Bu sebepten onlar içinden en efdal olanı intihab (seçmek) gerekiyordu. Her ne kadar İslâm gayret-i kavmiyeyi (asabiyeti) kaldırıp (3) yerine ittihad-ı İslâm'ı (İslâm Birliği) ve uhuvvei-i îmaniyeyi koymuşsa da Hicazlı diğer Arapların Kureyş dışından bir halifeye itaat etmeyecekleri ve Ümmet-i İslâm arasına tefrika düşeceği ihtimalini nazara alıyorlardı. Bu görüş sahipleri Evs ve Hazrec'in Kureyş dışından bir halifeye itaat etmeyeceklerini kestirebiliyorlardı. Eğer Kureyş'ten halife seçilirse hem Evs ve Hazrec hem de diğer Arap kabileleri onlara itaat ederlerdi. Hilâfet hususunda tefrika ve bölünme olmazdı.

 Üçüncü Görüş: Haşîmîlerin reyidir. Onlar kuvvet-i karabete (Allah Resûlü'ne akrabalığa) nazar ediyorlardı. Benî Haşîm Kureyş'in en şereflisiydi; hem Hz. Peygamber de (s.a.v.) onlardandı. Haşîmoğulları Hz. Peygamber'in en yakınları olduğuna göre halife onlardan olmalıydı. Onlar da Hz Ali'ye (r.a.) bîat etmek istediler. Gerçi Hz. Abbas Resûlullah'ın en yakınıydı. Fakat geç Müslüman olmuştu. Muhacirin'in sonuncusuydu. "Sâbıkîn-i Evvelin" ve "Aşere-i Mübeşşere" var iken ona bîat olunamazdı. Öyleyse Hz. Ali'ye (r.a.) biat edilmeliydi. Aşere-i Mübeşşere'den olan Resûl-i Ekrem'in havarisi; kızı Esmâ'dan dolayı Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) damadı Zübeyr b. Avvam ve ashabın büyüklerinden Mikdad b. Esved Selmân-ı Fârisî Ebû Zer Ammar b. Yâsir ve Ubey b. Kâ'b da (r.a.) bu görüşte idiler.

Emevîlerden birine bîat edilecek olsa Hz. Muaviye'nin babası Ebû Süfyan'a bîat olurdu. Çünkü o hem kavim ve kabilece hem asabiyetçe büyüklük sahibiydi. Fakat İslâm'da gecikmişti ve hizmette üstünlüğü yeterli değildi. Çünkü Hicret'in III. Yılında Uhud Vak'asında onun yüzünden çekilenler(4) henüz zihinlerde tazeliğini koruyor diğer yandan Ebû Süfyan'ın Mekke'nin fethinde Müellefetü'l-Kulûb'dan olarak Müslüman olması şimdi kavi Müslüman da olsa ehemmiyetini azaltıyordu. Bu sebepten olsa olsa onlardan halife olacak biri varsa o da Osman-ı Zinnûreyn'di.

Hz. Ebû Bekir Ali (r.a.) ve diğer bazı ashab teçhiz ve tekfin-i nebeviyle meşgul iken Muhacirîn'den Mugîre b. Şû'be Hz. Ömer'e (r.a.) gelip "Ensâr Sakife'de toplandı. Kendi kendilerine bir şeye karar verirlerse aramızda savaş çıkar" deyince Hz. Ömer Ebû Bekir (r.a.) ve ümmetin emini Ebû Ubeyde'yi alıp Sakife'ye vardılar. Ensâr neredeyse Sa'd b. Übade'ye(5) bîat edecekti. Hz. Ebû Bekir Sâbıkîn-i Evvelin'den olan Muhacirîn'in üstünlüklerini anlatan ve Kureyş'ten başkasına Arabın boyun eğmeyeceğini izah eden güzel bir konuşma yapınca Ensâr "Bir bizden bir sizden olsun" dediler. Fakat Hz. Ömer bir kına iki kılıcın sığmayacağını ifade etti. Ebû Ubeyde de onu destekleyen bir konuşma yapınca orada olan Ensâr ve Muhacirin Hz. Ebû Bekir'e bîat ettiler.

Hz. Ali (ra) o sırada hanımı Hz. Fâtıma'nın evindeydi. Zübeyr b. Avvam Mikdad Selman Ebû Zer Ammar ve Ubey b. Kâ'b da oradaydılar. Bunlar kendilerinin müşavere hâricinde bırakılmalarından gücenmişlerse de onlara danışmaya vakit olmamıştı. O sırada Hz. Abbas (r.a.) Hz. Ali'ye "Gel sana bîat edelim; insanlar da biat eder" dediyse de o fitne korkusundan bunu kabul etmedi. Ebû Süfyan da Hz. Ebû Bekir'e (r.a.) biat etmeyip Hz. Ebû Bekir'in (r.a.) kabilesinin azlığını nazara alarak Haşîmîlere karıştı. Hz. Ali'ye bîat etmek isteyince Hz. Ali "Ey Ebû Süfyan! Sen İslâm milleti arasında ayrılık mı koymak istiyorsun?" deyip onu reddetti. Diğer taraftan Hz. Ömer ümmetin emini Ebû Ubeyde ve Hz. Ebû Bekir "Neden Hz. Ali Sakife'ye gelip işe karışmadı?" diye bir köşeye çekilmesine itiraz ediyorlardı. O sırada "Hz. Ali hilâfet dâvâsındaymış Hz. Ebû Bekir'in hilâfetini kabul etmiyormuş." gibi sözler işitilince Hz. Ali (r.a.) kızdı.(6) Hâlbuki o vefat hadisesinin şokunu üzerinden atamadığı için uzleti ihtiyar etmişti.

Böylece Hz. Peygamber (asm)''ın vefat ettiği Hicrî 11. yıl R. Evvel'İn 12. günü (pazartesi) kısaca anlattığımız bu hadiselerden sonra Hz. Ebû Bekir (r.a) Resûlullah'ın Halifesi (Halifet-u Resûlillah) oldu. Ertesi gün yani salı günü Hz. Ebû Bekir mescide gitti orada Umumî Biat gerçekleşti.(7)

Hz. Ali'nin Bîatte Gecikmesi

Hz. Ali ve Hz. Ebû Bekir (r.a.) İslâm milleti içinde nifak ve şikak çıkarmaktan sakınmalarına rağmen hâlâ Hz. Ali (r.a.) Hz. Ebû Bekir'e (r.a.) bîat etmiş değildi. Cumhur-u Sahabe Hz. Ebû Bekir'e (r.a.) bîat etmişlerdi; geri de dönmezlerdi. Fakat Hz. Ali'nin (r.a.) başındaki topluluk hâlâ onu hilâfete intisabda ısrar ediyordu. Hattâ Hz. Ebû Bekir'in damadı Zübeyr b. Avvam "Ali'ye bey'at olunmadıkça kılıcımı kınına sokmam" diye ısrar ederken Hz. Ömer (r.a.) "Onun kılıcını alıp taşa çarpın!" diyordu.(8)

Hz. Ebû Bekir (ra) bir müddet sabır ve tahammül etmişse de bu hâl uzayınca iki tarafın arasının açılacağına bazı aldanmış cahillerin safdillerin zayıf kalbli ve uysal yapılıların işe karışıp durumun fenaya gideceğinden korktuğu için önce Hz. Ömer'le bu işi müşavere etmeyi kararlaştırdı. Onunla müşavere ederken üzerlerine Ebû Ubeyde gelince onu meselenin hâlli için Hz. Ali (ra)'a gönderdi.

Hz. Ubeyde b. Cerrah Hz. Ömer ve Hz. Ebû Bekir'in söylediklerini Hz. Ali'ye (r.a.) iletti. Hz. Ali vefat hadisesinin şokundan dolayı evinde inzivayı tercih ettiğini Kitabullah'la meşgul olduğunu(9) açıkladıktan sonra "Eğer kavi ve ahd (söz ve yemin) sabık olmasa ağzımı serçe parmağım ve adsız parmağımla ortaya dökerdim ve ayaklarımın altı ve başımın tepesi ile sözün engin yerine dalardım. Lâkin Rabb'ime mülâki oluncaya kadar ağzımı açmam. Dâvamı Huzûr-u Bâri'de görürüm. Yarın sabah cemaatinize giderim sahibinize bey'at ederim. Beni mahzun sizi memnun eden hâle dahi sabrederim; tâ ki kaderin hükmü yerini bulsun. Allah her şeye sahiptir." demişi.

Ebû Ubeyde onun dediklerini Hz. Ebû Bekir'e bildirmiş ertesi gün Hz. Ali Mescid-i Nebevî'ye gelip cemaati yararak Hz. Ebû Bekir'e (r.a.) biat etmiş Hz. Ebû Bekir de yanına oturan istişareye katılmadığından dolayı üzülen Hz. Ali'ye (r.a.) özür beyan etmiştir. Sonra Hz. Ali izin isteyip kalkmıştır. Hz. Ömer onu yolcu ederken Hz. Alî (r.a.) ona şöyle demiştir:(10)

"Şimdiye kadar gelmeyişim sahibinizi (Hz. Ebû Bekir) kabul etmediğimden dolayı değildir. Şimdi de korkumdan dolayı gelmedim. Ben sözümü ciddî derim. Gözümün gördüğü ayağımın bastığı yayımın çekildiği okumun düştüğü yeri de bilirim. Lâkin belâ üzerine gelen belâda atımın gemini çektim."

Burada "belâ üzerine gelen belâ"yla Resûlullah'ın vefatı ve kendisi için hilâfet talebi iddia ve ithamını kastediyordu. Hz. Ali'nin (r.a.) Hz. Ebû Bekir'e biatıyla (11) Hz. Ebû Bekir'in hilâfetinde "icmâ-ı ümmet" vâkî olmuş oluyordu.

 Hz Ali'nin (r.a.) Gecikmesiyle İlgili Dikkat Çeken Hususlar

 Bu hadise münasebetiyle bazı hususlara parmak basmak gerekir:

1) İhtilâfın halliyle Cumhur-u Sahabe ile Haşîmîler arasında tehlikeli bir tefrikanın çıkması önlendi.

2) Hz. Sıddîk icmâ-ı ümmetle halife oldu. Resûli Ekrem'in bildirmesiyle ümmet hata üzerinde ittifak etmez.

3) Hz. Ebû Bekir tehevvür göstererek Hz. Ali üzerine varmadı. Hz. Ali de bir gün sonra biat edeceğini belirtip taraftarlarını ikna etmek için zaman istedi.

4) Belki Hz. Ali'nin (r.a.) Sakife'ye gitmemesiyle ihtilâfın bir de Haşîmîliğin eklenmesinin önü alındı ve bu hareketi rahmet oldu.

5) Şimdi Hz. Ali'yi sevme dâvasında oldukları hâlde onu tenkis edenler noksanlayanlar mezhepleri onun kötü ahlâkta olduğunu gerektirenler diyorlar ki:

"Hz. Ebû Bekir-i Sıddîk ile Hz. Ömer (r.a.) haksız oldukları hâlde Hz. Ali (r.a.) onlara mümâşât etmiş."

 Şia ıstılahına göre "takiyye" etmiş; yani onlardan korkmuş İkiyüzlülük ve riyakârlık etmiş (hâşâ). "Esedullah" unvanını hakkıyla kazanan Sıddîkların kumandanı ve rehberi olan bir zâtı; riyakârlıkla korkaklıkla sevmediği zâtlara gösterişle riya göstermekle 20 küsur yıl korkuyla onlara mümâşatla ve haksızlara uymayı kabul etmekle sıfatlandırmak nasıl mümkün olur? Bu ona muhabbet ve onu sevmek değildir. Böyle bir sevgiyi Önce Hz. Ali (r.a.) kabul etmez. Hâlbuki Ehl-i Hakk'ın yolu olan Ehl-i Sünnet onu su-i ahlâkla ve tenkisle (noksanlamakla) sıfatlamaz hem ona ittihamda bulunmaz o şecaat hârikasına korkaklık isnad etmez. Ehl-i Sünnet "Eğer Hz. Ali (r.a.) Hulefa-i Râşidîn'i hak görmeseydi bir dakika tanımaz itaat etmez ve onlara tebaiyet etmezdi" der. Hz. Ali onları "haklı ve râcih" bulmuş gayret ve şecaatini hakperestliğe teslim etmiştir.

Bütün bunlar da gösteriyor ki aslında Ehl-i Sünnet olanlar Hz. Ali'yi (r.a.) severler Alevîlerden daha çok severler; öyleyse onlar diğerlerinden daha çok Alevidirler; hem onun taraftarıdırlar şu dört husus da buna delâlet eder:

1) Önce bütün dua ve salavatlarında hutbelerinde Hz. Ali'yi (r.a.) lâyık olduğu sena ile zikrederler.

2) Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat Mezhebinden olan evliyanın ve asfiyanın büyük ekseriyeti Hz. Ali'yi (r.a.) "Mürşid" ve "Şah-ı Velayet" bilirler.

3) Kaldı ki sahabîlerden sonra gelenlerin onların hâllerini  muhakeme etmeleri  haddi  aşmak  olur. Çünkü İslâm asırlarının en hayırlısı sahabe asrıdır.(12) Onlar birer hidayet yıldızıdırlar. Kur'ân'ı onlar bize iletti; tefsiri onlardan öğrendik. Hadisler onlardan işitildi. Din ahkâmı onlardan alındı. Onlardan öğrendiklerimizle  onları  muhakeme  etmek  haddimiz midir? Gerçi insan hata edebilir. Müctehidler de kanaatlarinde hata eder; lâkin hata etse de sevabı vardır. Bu sebepten ne Hz. Ali'yi ne Hz. Ebû Bekir'i ve diğerlerini kötülükle sebb ve tanla anamayız ve anmıyoruz.

4) Ashab-ı Kiram İslâm'ın rükünleridir. Aralarındaki niza ve ihtilâflar içtihadı münazaalar kabilindendir. İctihadda ihtilâf etseler de hakkı görünce kabul ederler; Hak hesabına muhataplarına sert çıkışsalar da birbirinin kadrini bilirler. Onlarda tarafgirlik ve nefisperestlik değil "hakperestlik" hâkimdi. Eğer şahsiyet ve tarafgirlikle hareket edilseydi Zübeyr b. Avvam (r.a.) kayınpederi Hz. Ebû Bekir dururken Haşîmîlerin reyinde olur muydu? Hilâfet meselesinde biri diğerinin reyinde olmadığı hâlde Hz. Ömer Hz. Ali'yi en çok takdir edenlerdendi. Bir gün sorduğu bir meseleye Hz. Ali (r.a.) cevap verince "Hz. Ali'nin (r.a.) bulunmadığı cemaat içinde bir müşkîl meselenin zuhurundan Allah'a sığınırım." buyurmuştu.(13) Hz. Alî de (r.a.) zaman zaman "Resûl-i Ekrem'den sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebû Bekir ve Ömer'dir" dedi.(14)

Hülâsa onların ihtilâfları içtihadı idi; dünyevî maksatlardan hubb-u riyaset ve siyaset işinden beri idi. Hâlbuki şimdi insanlarda düşünceler ve atmosfer tamamen farklıdır. Niyetler ve idealler daha çok dünyevîdir. Bu atmosferdeki insanlar onları da kendileri gibi zannediyor ve değerlendiriyor.

Dipnotlar:

1. Resuli Ekremin Allah elçisi olması ile ilgili bk. Bakara 2/119 252; En'am 6/14 19 48; Ali İmran 3/62 79 114 159; Nisa 4/105 106; Maide 5/67 99; Sad 38/65 70.
2. İbn-i Kesir İzzeddin Ebü'l Hasan el-Kamil fit-Tarih I-XII Beyrut 1996 II 335 vd.
3. Sarıcık Murat. İnanç ve Zihniyet Olarak Cahiliye Isparta 1988; Zann-ı Cahiliye Hükm-i Cahiliye ve Asabiyet için bk. s. 18-45; Muhammed Hudari Bek Nurul Yakin Beyrut ty. s. 125-127; Yazır Hamdi. Hak Dini Kuran Dili I-IX İstanbul 1979 III 1618; et-Tac V 22 46: "Hz. Peygamber'in asabiyeti" yorumu.
4. Ebu Süfyan Uhud'da müşriklerin baş komutanıydı. Mekkenin fethinden az önce Müslüman olmuştu. Asıl adı Sahr b. Harb'dır. Resulullahın hanımlarından Ümmü Habibe'nin babasıdır. Resul-i Ekremin kayınpederidir. Huneyn ve Taif seferlerine katıldı. Taif Kuşatmasında  ve Yermük savaşında bir gözünü kaybetti. Allah Resulü kendisine bir kaç defa duada bulunmuştu; bir gün de Hz. Ali'yi çağırıp Allah ve Resulünün Ebu Süfyan'dan (ra) razı olduğunu bildirmiştir. bk. Mutlu İsmail ve arkadaşı. Sahabiler Ansiklopedisi I-II İstanbul 1993 I 380-386; el-Buhari Mugire b. Berdizbeh Sahihul Buhari IV-III İstanbul ty VI 126; et-Tec III 376; Ebu Süfyanın fazileti için bk. Si'retun-Nebevi IV 198; Tefsirul Kuranil Azim IV 254; Lat Putunun parçalanması için gönderilmesi.
5. et-Tac III 391-392; Sa'd b. Ubade ve Useyyide b. Hudayr için bk. el-Kamil II 332.
6. Şiilerin Hz. Ali'nin hilafetine getirdikleri deliller ve bunlara verilen cevaplar için bk. Ehli Beyt s. 65-99; Sahihi Buhari IV 207 vd; et-Tac III 330 vd; Suyuti Abdurrahman b. Ebi Bekir. Tarihul - Hulafa Mısır 1952 s. 166; Tarihul Hamis II 44-45; İbn-i Mace Sünenü İbn Mace I-II İstanbul ty. I 44 vd.
7. El-Kamil II 332.
8. Kısas-ı Enbiya I 291.
9. Hz. Ali (r.a) Resulullah’ın vefatıyla birlikte bütün sureleri ve ayetleri değişik bir tertiple bir araya getirerek hususi manada bir Mushaf hazırlamıştı.
10. Kısas-ı Enbiya I 294; el-Mesudi Ali b. Hüseyn Mürucu’z-zeheb I-IV Beyrut 1986 II 330. Hz. Ali’nin ne zaman biat ettiğiyle ilgili görüşler…
11. İbn-i Kesir Hz. Ali Haşimoğulları ve Zübeyr b. Avvam’ın Hz. Fatıma’nın ölümüne kadar biatte bulunmadıklarını açıklar. bk. El-Kamil II 331.
12. Sahabe modeli s. 192 231 vd. 239; Sünenü’n Nesei VIII 94; Sünen-i İbn-i Mace II 137; Sah. Buhari VIII 94; Sah. Müslim No: 210 215.
13. Ayrıca bk. Ehl-i Beyt s. 150 155 vd.
14. Kısas-ı Enbiya I 301.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet