- Peygambere inen bir ayetin sebebi?
- Peygamber efendimiz karşısındaki istediği için elinde kalan son şeyi vermiş. Bunun üzerine ayet inmiş. Ayette kendi ihtiyacın varsa bile başkasına fedakarlık veya yardım etmek manasında bir ayet.
- Böyle bir şey var mı?
- Bir kimsenin elinde olan her şeyi vermesi doğru mu?
Değerli kardeşimiz
Başkaları için özveride bulunma anlamında Kur'an’da geçen bu özelliğe “Îsâr” denir.
Kendi ihtiyacın varsa bile başkasına fedakarlık veya yardım etmek manasındaki ayetin meali şöyledir:
“Daha önceden Medine'yi yurt edinip imanı kalplerine yerleştirenler hicret edip kendilerine gelen müminleri severler. Onlara verilen ganimet mallarından dolayı içlerinde hiçbir rahatsızlık hissetmezler. İhtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Nefsinin cimriliğinden korunmuş kimseler işle onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr 59/9)
Bir ayetin ve ayetler grubunun nazil olmasına neden olan olay veya olaylar vardır. Bu ayetin inme sebepleri anlamında “esbab-ı nüzul” denilir.
Bu ayetin inmesine neden olan olaylarla ilgili bazı rivayetler vardır. Bunlardan ikisi şöyledir:
a) İbn Abbas (r.a)'dan rivayet olunduğuna göre Hz. Peygamber aleyhissalatü vesselam Mekke'den hicret eden Muhacirlere sahip çıkan Medineli Ensara şöyle demiştir:
"Eğer isterseniz evlerinizden ve mallarınızdan muhacirlere bir pay verebilirsiniz. Ben de size ganimette onlara verdiğim gibi bir pay veririm. Yok eğer istemezseniz ganimet (fey) onların olur evleriniz ve mallarınız size kalır.”
Onlar da "Hayır bilakis biz onlara hem evlerimizden ve mallarımızdan vereceğiz hem de feyde onlara ortak olmayacağız" demişlerdir. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak bu ayeti indirmiş ve böylece Ensarın Muhaciri kendilerine tercih edişlerinin mal konusunda zenginliklerinden dolayı olmadığını aksine kendileri de ihtiyaç ve fakirlik içinde oldukları halde bu fedakârlığı gösterdiklerini beyan etmiştir. (Razi Mefatih ilgili ayetin tefsiri)
b) Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre bir adam Hz. Peygamber aleyhissalatü vesselama gelerek: Ben açım bittim dedi.
Allah’ın Resûlü hanımlarından birine haber salarak yiyecek bir şey göndermesini istedi. O da: “Seni peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki evde sudan başka bir şey yok.” dedi. Hz. Peygamber bir başka hanımından yiyecek bir şeyler istedi. O da aynı cevabı verdi.
Daha sonra Resûl-i Ekrem’in öteki hanımları da: "Seni peygamber olarak gönderene yemin ederim ki evde sudan başka bir şey yok." diye haber gönderince Resûl-i Ekrem (asm) ashabına dönerek: “Bu gece bu şahsı kim misafir etmek ister?” diye sordu.
Ensardan biri: Ben misafir ederim yâ Resûlallah diyerek o yoksulu alıp evine götürdü.
Eve varınca karısına: “Resûlullah’ın misafirini ağırla.” dedi.
Bir başka rivayete göre karısına: “Evde yiyecek bir şey var mı?” diye sordu.
Hanımı: “Hayır sadece çocuklarımın yiyeceği kadar bir şey var.” dedi.
Sahâbî: “Öyleyse çocukları oyala. Sofraya gelmek isterlerse onları uyut. Misafirimiz içeri girince de lambayı söndür. Sofrada biz de yiyormuş gibi yapalım.” dedi.
Sofraya oturdular. Misafir karnını doyurdu; onlar da aç yattılar.
Sabahleyin o sahâbî Peygamber aleyhissalatü vesselamın yanına gitti. Onu gören Resûl-i Ekrem aleyhissalatü vesselam şöyle buyurdu:
“Bu gece misafirinize yaptıklarınızdan Allah Teâlâ memnun oldu.” (Buhârî Menâkıbü’l-ensâr 10 Tefsîru sûre (59) 6; Müslim Eşribe 172)
Bu ayetin işte bu olay üzerine nazil olduğu rivayet edilir. (Taberi Tefsir ilgili ayetin tefsiri)
Bu ayetin inme nedeniyle ilgili başka rivayetler ve olaylar da olabilir. Zira bir ayetin inme nedeni birden çok olabilir.
Sözlükte “bir şeyi veya bir kimseyi diğerine üstün tutma tercih etme” manasına gelen “îsâr” ahlâk terimi olarak “bir kimsenin kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması başkasının yararı için fedakârlıkta bulunması” demektir.
Cürcânî îsârı “kişinin başkasının yarar ve çıkarını kendi çıkarına tercih etmesi veya bir zarardan öncelikle onu koruması” şeklinde tarif ederek bu anlayışın din kardeşliğinin en ileri derecesi olduğunu belirtir.
Bu âyet münasebetiyle îsâr kavramı tefsirlerde “âhiret saadetini elde etme arzusuyla başkasının iyiliğini ve mutluluğunu kendine ve kendi zevklerine tercih etmek başkasının ihtiyacını kendi ihtiyaçlarından daha önde tutmak” şeklinde açıklanıp bir cömertlik derecesi olarak gösterilmektedir. (İbn Kesîr Şevkânî ilgili ayetin tefsiri)
Kaynaklarda cömertliğin sehâ cûd ve îsâr olarak başlıca üç derecesi bulunduğu belirtilir.
Buna göre bir kimsenin elindeki imkânların en çok yarısını başkasına ikram etmesine sehâ (sehâvet) çoğunu vermesine cûd imkânlarının tamamını başkaları için kullanmasına da îsâr denir. (Kuşeyrî er-Risâle II 502)
Kur'an-ı Kerîm’de Hz. Peygamber (asm)’in çok yüce bir ahlâka sahip olduğubildirildiğine göre îsâr aynı zamanda Resûlullah’ın ahlâkının da bir unsurudur.
Diğer erdemli davranışlarda olduğu gibi îsârın da belirtilen ahlâkî değeri kazanabilmesi için maddî veya manevî bir karşılık beklenmeden sırf Allah rızası ve insan sevgisinden dolayı yapılması gerekir. Çünkü iyilik karşılığında teşekkür veya övgü bekleyen kişi cömertlik değil alışveriş yapmış sayılır. (Gazzali İhya III 260)
Kaynaklarda bir kimsenin sıkıntı içinde bulunmasına rağmen imkânlarını başkası için kullanıp nefsini mahrum bırakmasının caiz olup olmadığı hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Çoğunluğun benimsediği görüşe göre mahrumiyet ve sıkıntıya sabredebilenler için îsâr halinden şikâyet edecek veya başkalarına el açabilecek yapıda olanlar için malına sahip olmak (imsak) daha hayırlıdır. (Kurtubî ilgili ayetin tefsiri)
Nitekim Hz. Peygamber (asm) bir kimsenin elindeki imkânların tamamını muhtaçlara verip sonra da başkalarından yardım istemesini kınamıştır. (Dârimî Zekât 25)
Ayrıca bir Müslümanın malının üçte birinden fazlasını vasiyet etmesini yasaklayan hüküm dikkate alınarak (Buhârî Vesaya 3) aile fertlerini maddî sıkıntıyla karşı karşıya bırakacak derecede tasaddukta bulunmanın doğru olmadığı sonucuna varılabilir.
Resûl-i Ekrem konuyla ilgili hadislerinin birinde şöyle demiştir:
“Arkanda zengin vârisler bırakman onları insanların elindekine göz dikecek derecede yoksul bırakmandan daha iyidir. Eşinin ağzına verdiğin bir lokma dahil olmak üzere iyilik olarak yaptığın her harcama sadakadır.” (Buhârî Vesaya 2; Müslim Vesaya 5 8)
Îsâr kavramı genellikle malî fedakârlıklar için kullanılmakla birlikte bazı kaynaklarda “can ile îsâr”dan yani kişinin sevdiği bir kimse için kendi rahatını huzurunu hatta hayatını feda etmeyi göze almasından da söz edilmekte ve bunun malla îsârdan daha faziletli olduğu belirtilmektedir.
Bundan dolayı tasavvufta sevgi kısaca îsâr olarak da tanımlanır. Çünkü en yüksek derecede sevgi seven kişinin gerektiğinde sevdiği için canını feda etmeyi göze almasını sağlar.
Uhud Gazvesi’nde İslâm ordusunun geçici olarak bozguna uğradığı sırada bazı müminlerin Hz. Peygamber (asm)’in hayatını korumak için kendi hayatlarını ortaya koymaları da can ile îsâr için örnek gösterilir.
Bu arada Ebû Talha adlı sahâbînin kendini Resûlullah’a siper etmesi ve onu korurken yaralanması özverinin en güzel örneklerinden biri olarak anılır. (bk. Müsned III 265 286; Buhârî Cihâd 80)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet