Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Mehmet Akif’in “Sen bize yangın veriyorsun! ‘Yandık!’ diyoruz…/ Boğmaya kan gönderiyorsun!” gibi dizeleri nasıl anlaşılmalıdır?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:17    Güncellendi: 31.01.2025 23:17
Soru Detayı

- Bir kasıt olmamış olabilir mi?

Değerli kardeşimiz

Bu sözler genel manası itibariyle bir isyan gibi göründüğü için elbette tasvip edilemez. Ancak sözlerin kalıpları kadar söz söyleyenin kalbi de önem arz eder. Aynı sözü iki kişi söyler; birinin ilmine ötekinin cehaletine hamledilir. Soruda da işaret edildiği üzere burada M. Akif’in niyeti de önemlidir.

Kanaatimizce M. Akif gibi imanlı bir kimsenin bu ve buna benzer sözleri bir kısım mutasavvıflar gibi bir şatahat nevinden olarak değerlendirilmelidir. Onun o günkü ruh haletinin heyecanına verilmelidir. Niyaz makamından çıkmış naz makamının nazlılığına biraz da onun şairliğine verilmelidir.

Öyle anlaşılıyor ki Akif İslam alemimin perişan halinden duyduğu ıstırabı Allah’a şikayet etmek istiyor. Ne var ki ıstırabının boyutu had safhaya vardığı için bir nevi istiğrak hali içerisinde âdeta ne dediğini bilmez bir durumda bu sözleri söylemiş olabilir.

Keza bu sözler bir şikayet değil âdil kaderin bu konudaki hikmetini bilmediği için onu öğrenme adına böyle bir şatahat yapmış da olabilir. Yani bu sözleri bir itiraz olarak değil bilemediği hikmetin ne olduğunu soruşturmak şeklinde de olabilir.

Şatahat bazı mutasavvıfların vecd ve istiğrak halinde kendi irâdeleri dışında manâsını düşünmeden söyledikleri içinde bir iddia ve akla aykırı bir taraf bulunan ve dıştan şeriata aykırı gibi görünen aşırı derecede söz olup bu söz kabul veya reddedilemediği gibi onu söyleyen de bundan dolayı sorumlu olmaz. Çünkü şath bu manevi halde bulunan kişinin Allah’a olan nazıdır veya samimiyetidir. [bk. Kurnaz Cemâl – Tatçı Mustafa (2001) Türk Edebiyatında Şathiye Ankara: Akçağ Yayınları 2001: 7; TDV İslam Ansiklepedisi Arbede md.]

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere merhum Akif’in bu şatahatları kendisini mesul etmeyebilir fakat onu taklit edip de böyle bir şımarıklığı gösterenleri mesul eder.

Diğer taraftan Mehmet Akif’in bazı ifadelerini bir dua şeklinde anlayanlar da olmuştur. “Gelin bâri dua edelim” “Kabul eder diyelim. Hakk’a iltica edelim” “Yetmez mi celâlinle göründüklerin artık?” “Kurban olayım biz bu tecellîden usandık!” “Ferdalara kaldıksa eğer… Nerde o ferdâ?” “Hâlâ mı bu İslâm’ı ezen mâtem-i yeldâ?” “Hâlâ mı bu âfâka çöken perde-i hûnîn? “Nârın yetişir…” gibi dize ve ibârelerde yer alan “bâri eder diyelim yetmez mi usandık artık hâlâ yetişir” gibi ifadeler sitemlerin dua kılıfında gizlenişi olarak da düşünülebilir.

Örneğin;

"Bir yıldız İlâhi! Bu ne zulmet bu ne zindan?
Hâlâ mı semâmızda geçen leyle-i memdûd?
Hâlâ mı görünmez o seher-pâre-i mev’ûd?” (Ersoy Safahat İstanbul: İnkılap ve Aka Kitabevi 1986: 301 302)

Dizelerinde Mehmet Âkif’in bu sorularını Allah’tan istedikleri dini ve vatanı için Allah’a ettiği bir dua gibi yorumlamak mümkündür. “Hâlâ mı görünmez o seher-pâre-i mev’ûd?” şeklindeki son dize “Allah’ım bize vaad ettiğin o aydınlığı göster” şeklinde okunabilir ve diğer soru dizeleri de benzer biçimde düşünülebilir. Bu düşünceyi şairin kendisi uygulamalı bir biçimde –sitemlerini dua kılıfında saklayarak- yapmaktadır.

Mehmet Âkif Safahat’ta yer alan pek çok şiirinde ya ima yoluyla yahut da aşağıda vereceğimiz şiirindeki gibi hakkın mutluluk ve zaferin ancak ve ancak çalışan gayret eden insanlara ait bir şey olduğunu aslında dua denilen şeyin de bunlar olduğunu Allah’ın miskin kula velev o kul müslüman dahi olsa yardım etmeyeceğini çok açık bir biçimde ifade eder; çaresizlik ve ye’sten doğan öfke ve heyecanı ne derse desin vicdan ve imanının sesini bastıramayarak sonunda “Sus ey  divâne” demek suretiyle adeta kendini azarlar:

“Sus ey divane! Durmaz kâinatın seyr-i mu’tadı.
Ne sandın? Fıtratın ahkâmı hiç dinler mi feryâdı?
Bugün sen kendi kendinden ümid et ancak imdâdı;
Evet sen kendi ikdâmınla kaldır git de bîdâdı.
Cihan kânûn-ı sa’yin bak nasıl bir hisle münkatı’!
Ne yaptın? “Leyse lil-insani illa mâ-se’â” vardı!...” (Ersoy 194)

Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi