- Benim ailem Müslüman ve namazlı insanlar. Fakat hepsi de farkında olmadan şirke düşmüşse onları bu konuda uyarmak ile mesul müyüm?
- Ben de onların yaptığını yaptım farkında olmadan ama tövbe ettim ve bilgi sahibi oldum.. Nasıl onlara aktarabilirim bu öğrendiğimi?
- Aklıma hiçbir şey gelmiyor zaten ben direkt söylemeye kalksam sorun çıkar.. Korkuyorum bu durumdan Allah’ın beni sorgulamasından fakat aklıma gelmiyor bunu anlatacak hiçbir yol. Ne yapmalıyım?
Değerli kardeşimiz
Evvela hata günah ve şirk gibi konuların tespitinde itikadi ve ameli mezheplerin temsil ettiği Ehl-i sünnet ve’l-cemaatin inanç sistemi esas alınmalıdır. Ruhsat ve azimet konuları da iyi bilinmeli ve hüküm ona göre verilmelidir.
Saniyen prensip olarak şunu belirtelim ki insan beşerdir. Zaman zaman hata yapabilir ve hatta isyan edebilir. Şirkin karanlıklarına sürüklenebilir. Şeytanın ve avenesinin vesveselerine kapılabilir. Burada Müslümana düşen emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker (iyiliği emretmek kötülükten vazgeçirmek) görevini imkanı ölçüsünde yerine getirmektir. Nitekim;
“Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz iyiliği emreder ve kötülükten alıkorsunuz Allah'a da inanırsınız.” (Al-i İmran 3/110)
“Mümin erkekler ile mümin kadınlar birbirlerinin velileridir iyiliği emredip kötülükten alı korlar.” (Tevbe 9/71)
“Onlara nasihat et nasihat müminlere elbette fayda verir.” (Zariyat 51/55)
mealindeki ayetler mümine bu görevi vermektedir.
Ulemaya göre özellikle tebliğ hizmetini ifa edecek kimselerde zeka ilim hikmet ve takva (samimiyet) özelliklerine aynı anda sahip olmalıdır. Ancak her Müslüman bulunduğu ortamlarda imkanı nispetinde hakkı söyleme sorumluluğunu taşımaktadır.
En yakından başlayarak hakkı söylemek her Müslümanın görevidir. Cenâb-ı Hakk'ın Peygamber Efendimiz (asm)'e tavsiyesi şöyledir:
"Önce en yakın akrabalarına hakkı tebliğ et."(Şuarâ 26/214)
Müslüman her şeyden önce kendisine lazım olan dini meseleleri öğrenmeli uygulamalı ve daha sonra başkalarına hem sözleriyle hem de davranışlarıyla anlatmalıdır. Bu görevi yaparken Kur'an sünnet ve sahabe uygulamalarını esas almalıdır.
Aile içinde yaşça küçük olanların büyüklere -ehil de olsa- nasihatleri pek hoş karşılanmadığı etkisiz kaldığı bilinmektedir. Bu durumda tartışmaya zemin hazırlayacak ortamdan kaçınmalıdır. Çünkü dini konularda tartışmak caiz görülmemektedir. Ortada bir konu varsa bilen birine sorulur ve mesele biter.
1. Hatırlatmak ve sonucu Allah’a bırakmak: Allah Hz. Peygamber (asm)'e “Hatırlat muhakkak ki hatırlatma müminlere fayda verir.” (Zariyat 51/55) Hz. Ebu Bekir’in zaman zaman Hz. Ömer’e ayetler hatırlatıp onu sakinleştirdiği bilinmektedir.
2. Israr ve baskıdan kaçınmak: Allah Hz. Peygambere (asm) “Sen hatırlat öğüt ver. Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin.”(Gâşiye 21 22) buyurmaktadır.
Dinde zorlama yoktur. Allah peygamberine bile "Sen ancak anlatmakla vazifelisin. Yapıp yapmamaları kendi tercihleri." diye bildirmiştir. İnsanlara doğru olan anlatılır yol gösterilir ama yapmaları o yolu tercih etmeleri konusunda zorlanamaz. O zaman zaten insan iradesi ile yapmış sayılmaz. Dolayısıyla Allah katında bir kıymeti olmaz.
3. Yumuşak söz söylemek katı davranmaktan kaçınmak: Allah Hz. Musa ile Hz. Harun’u Firavuna gönderirken“Ona yumuşak söz söyleyin...”(Taha 20/44) demiştir. Allah Teala Firavun’un imana gelmeyeceğini bildiği halde ona yumuşak ve güzel söz söylemeyi emretmesi bir tebliğ metodudur.
Peygamberler her konuda müminlere örnek oldukları için müminler de onların yolunu ve yöntemini takip etmeli.
Kur'an Hz. Peygamber (asm) için de şöyle demektedir:
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba katı yürekli olsaydın onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.”(Al-i İmran 3/159)
4. Hikmetli güzel ve düşündürücü sözler söylemek:
"Sen insanları Allah yoluna hikmetle güzel ve makul öğütlerle davet et gerektiği zaman da onlarla en güzel tarzda mücadele et."(Nahl 16/125)
mealindeki ayete uygun hareket etmeliyiz.
Hikmetli söz mantıklı bilimsel düşündürücü ve faydalı söz içermektedir. Fikri mücadele yapılırken karşılıklı konuşmalarda verilen cevapta ortada güzel ve en güzel seçenekler varsa Kur'an en güzelini seçmemizi tavsiye etmektedir. Aksi takdirde mücadele her iki taraf da zarar görebilir.
5. Muhatabın konumu ve seviyesini dikkate almak: İnsanların seviyesine inerek konuşmak Kuran metodudur.
Hadiste de “İnsanlara akılları nispetinde konuşun.” (Ebû Davud Edeb 20) buyrulmaktadır. Bu bizlere tebliğ ve irşatta vazgeçilmez bir kaideyi ortaya koymaktadır.
6. Söz ve davranışlarda tutarlı olmak: Nasihat edenin söz ve davranışlarında tutarlı olmalı. Aksi takdirde tesiri olmaz. Kur'an “Ey iman edenler yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?"(Saf 61/2) ikazında bulunmaktadır.
7. Muhatabı tanımak yer ve zamanı dikkate almak: Ortam şahsın halet-i ruhiyesi beklentileri gibi durumlar da önemlidir. Mekke ve Medine’de nazil olan ayetler muhatapların konumunu dikkate almıştır.
8. Kolaylaştırmak ve müjdeleyici olmak: Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmaktadır:
“Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz.”(Buhari İlim 11)
Muhatapla konuşurken nereden nasıl başlanılacağı iyi hasaplanmalıdır. Bu bilgi beceri ve tecrübeye dayalı bir iştir. Hadis bu konuda bize yol göstermektedir.
Netice olarak diyebiliriz ki Müslüman yerine göre üzerine düşenleri yukardaki kurallara uygun bir şekilde nasihat ve telkinleri yaptıktan sonra neticesini Allah’a bırakır Allah’ın vazifesine karışmaz.
Akıl kalp ve ruhlara hükmeden Allah’tır dilediğine hidayet verir veya vermez.
Bize düşen vesile olmaktır sorumluluğumuzu yerine getirmektir düğmeye basmaktır; ışığı vermek aydınlatmak elimizde değil.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi