Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕- Ubudiyet cihetiyle Peygamber Efendimiz (asm)’a neden yetişilmez?
- Neden Efendimize yetişilemez?
Değerli kardeşimiz
Ubudiyetin kıymeti ibadet eden kişinin kulluk şuuruyla mütenasiptir. Kulluk şuuru ise kişinin akıl kalp fikir ve diğer manevi latifelerinin sahip oldukları idrak mertebesinin boyutuyla yakından alakalıdır.
Kulluğun şuur ve idraki iki açıdan değerlendirilebilir:
Birincisi: Marifetullah dürbünüyle Mabud-u Hakikinin rububiyet makam-ı muallasını temaşa etmek. Mabudu idrak etmek onun mehabet ve azametini rahmet ve muhabbetini ilim ve kudretini ve bilumum isim ve sıfatlarının kudsiyet ve ulviyetini bilmekle olur.
İkincisi: Abdin (kulun) kendi mahiyetinde var olan cahilliğini âcizliğini fakirliğini bir istinad (dayanak) ve bir istimdad (yardım alma) noktalarına her zaman muhtaç olduğunu kavramak.
Özetle ibadet ve ubudiyetin kemali abd ile Mabud arasındaki ulaşım ve iletişim hattının mükemmelliğine bağlıdır. Bu da kulun acizlik ve fakirlik hamuruyla yoğrulmuş olan kendi nefsinin küçüklüğünü ve her şeye kadir olan Rabbinin azametini idrak etmenin boyutuyla doğru orantılıdır.
Hakiki zikir fikir şükür niyaz tazarru’ bu iletişim hattının önemli köşe taşlarıdır.
İşte bu noktada o eşsiz ubudiyetiyle miraca “kab-ı kavseyn ev edna”ya kadar çıkan Hz. Muhammed (asm)’in ubudiyet mertebesine çıkmak mümkün değildir.
- Bu konuda Bediüzzaman Hazretlerinin aşağıdaki ifadelerinden de istifade etmeye çalışacağız:
“... Halbuki en yüksek mertebe ise ubudiyet-i Muhammediyedir ki 'Mahbubiyet' ünvanıyla tabir edilir. Ubudiyetin ise sırr-ı esası; niyaz şükür tazarru' huşu' acz fakr halktan istiğna cihetiyle o hakikatın kemaline mazhar olur.”(bk. Mektubat s. 455)
“Tevhid-i hakikîyi bütün meratibiyle en ekmel bir surette ders verip isbat eden ve ilân eden Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın risaleti o tevhidin kat'iyyeti derecesinde sabit olduğunu izahla beraber; şahsiyet-i maneviye-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm'ın derece-i ehemmiyet ve ulviyetine şehadet eden pek çok delillerden üç tanesini zikreder."
"Birincisi:اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ sırrıyla umum ümmetinin bütün zamanlarda işledikleri hasenatın bir misli defter-i hasenatına geçmekle ve hususan her günde umum ümmetin ettikleri salavat duasının kat'î makbuliyeti cihetiyle; o hadsiz duaların iktiza ettikleri makam ve mertebeyi düşündürmekle şahsiyet-i maneviye-i Muhammediyenin (asm) kâinat içinde nasıl bir güneş olduğu anlaşıldığını..."
"İkincisi:Mahiyet-i Muhammediye (asm) âlem-i İslâmiyetin şecere-i kübrasının menşei çekirdeği hayatı medarı olduğundan fevkalhad istidad ve cihazatıyla âlem-i İslâmiyetin maneviyatını teşkil eden kudsî kelimatı tesbihatı ibadatı en evvel bütün manalarıyla hissedip yapmasından gelen terakkiyat-ı ruhiyesini düşündürüp habibiyet derecesine çıkan ubudiyet-i Muhammediyenin (asm) velayeti sair velayetlerden ne kadar yüksek olduğunu anlatır. O Zâtın (asm) hadd ü nihayeti olmayan meratib-i kemalâtta ne derece terakki ettiğini bildirir."
"Üçüncüsü:Zât-ı Ferd-i Zülcemal bütün nev'-i beşer namına belki umum kâinat hesabına Zât-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm'ı kendine muhatab ittihaz etmekle; elbette onu hadsiz kemalâtta hadsiz feyzine mazhar ettiğini ve şahsiyet-i maneviye-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm kâinatın manevî bir güneşi ve bu kâinat denilen Kur'an-ı Kebir'in âyet-i kübrası ve o Furkan-ı A'zam'ın ve ism-i a'zamın ve ism-i Ferd'in cilve-i a'zamının bir âyinesi olduğunu ders verir.” (bk. Lem'alar s. 436-437)
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi