- İslam dini bütün peygamberlerin ortak dini ise Allah ismi neden diğer dinlerde yoktur?
- Müslümanların ibadetleri eski putperest dinlerle benzerdir örneğin pagan inançlarında Namaz Oruç Hac Tavaf Kurban Adak Sünnet İlahiler Zekat ve sadakaya varana kadar hepsi mevcut. Putperestlerde olmayanlar da Yahudilerde var. Peygamberlik melekler kıyamet ahiret cennet cehennem gibi Bu durumda putperestlikle tek tanrı dinlerindeki ortak ibadetleri nasıl açıklayacağız?
- Örneğin İslam dininin ibadetleri ile İslam öncesi Arap putperestlerinin hemen hemen aynı ibadetlere sahip olmasının sebebi nedir?
- Dinlerden özgür düşünenler bu durumu dinlerin evrimine bağlar. Totemizmle başlayan ilkel dinler daha sonra ruhçuluğa ve putataparlığa çok tanrılı dinlere ve sonunda da tek tanrılı dinlere evrilmiştir. Geçiş yapan toplumların önceki inançların etkisiyle eski adet ve ibadetlerini kısmen değiştirerek de olsa sürdürdükleri görülmüştür. İslam’ın kurucusu Muhammed’in yeni hiçbir şey getirmediği Kur’an’da yazılı olanların tümünün putperestlerden ve Yahudilerden derleme toplama olduğu gerçeği karşısında İslamcı görüş ve inanış:
- Dinlerin evriminin doğru olmadığı İslam’ın Adem’den itibaren varolduğu değişik adlarla da olsa peygamberlerin daima İslam’a çağrı yaptıkları namaz oruç hac zekat kurban sünnet vb. ibadetlerin başından beri olduğu ancak toplumların zamanla İslam’dan saparak putlar ve ilahlar edindikleri İslam’dan miras aldıkları ibadetleri bu putlara ve ilahlara yaptıkları şeklindedir. Örneğin büyük çoğunluğu müslüman olan Türk toplumunun zamanla İslam’dan saptığını putlar edindiğini ve Allah’a ilaveten ay tanrısı güneş tanrısı vb. ilahlara taptığını ama namaz kılmaya oruç tutmaya hacca gitmeye zekat vermeye sünnet olmaya devam ettiğini düşünelim.Bu mümkün müdür?
- Ya “Tanrı denmez Allah denir” diye ısrar eden zihniyet Allah ismi Adem’den beri var ise Sümer’de Mısır’da Hind’de Çinlilerde Türklerde Yahudiler’de hristiyanlarda “Allah” isminin unutulmasını ya da yokedilmesini ama Arap putperestlerince korunmasını nasıl izah edebilir?
Değerli kardeşimiz
Bir konuyu ilmi çerçeveye ve tarihi gerçeklere dayandıramadığınız zaman onunla ilgili söylenenlerin fazla bir kıymeti olmaz. Soruda söz konusu olan bütün eski dinlerin ve putperestlerin ritüellerini incelemek takdir edersiniz ki uzun bir araştırmaya dayanır. Bu sebeple biz bu konuda bazı ilmi prensipleri ortaya koymaya çalışacak ve meseleyi bu çerçevede değerlendireceğiz.
a) Ateistlerin bunları ortaya atmalarının sebebi İslam dininin hak din olmadığını ispat etme gayretidir. Halbuki bunların gerçek olup olmaması İslam’ın hak din olduğu yönündeki binlerce delili asla ortadan kaldırmaz. Çünkü İslam’ın doğruluğu Kur’an’ın doğruluğuna bağlıdır. Kur’an ise bütün insanlara ve cinlere meydan okumuş ve bir tek suresinin bir benzerini yapamayacaklarını savunmuş ve hiç kimse -şimdiye kadar- bu davayı çürütememiştir.
b) İslam dininin kaynağı olan Kur’an’da yer alan “Rum Fetih Tebbet” gibi surelerde herkesin bildiği gibi ileride olacak gaybi haberlere yer verilmiş ve bu haberler aynen çıkmıştır. Bu gaybi haberleri Allah’tan başka kimsenin bilmesi söz konusu olmadığına göre Kur’an’ın Allah kelamı ve İslam dininin hak din olduğunu kesin olarak ortaya koymaktadır. Şimdi putperestlerin yaptıkları ibadetin bu gaybi haberlere ne gibi bir zararı var? Farzımuhal bütün putperestler İslam’daki bütün ibadetleri aynen yapmış olsalar bile bu gaybi haberlerin değerini düşürebilirler mi? Asla ve Kat’a!
- İnansın inanmasın düz mantıkla düşünen herkesin Kur'an'ı inceleyerek ulaşabileceği bu sonuç onun Allah'tan geldiğinin reddedilemez bir delilini teşkil etmektedir. Şu halde onun davetini kabul etmeyenlerin bu tavır ve kararları akli muhakemeden ve bilgiden ziyade kökleşmiş peşin hükümlere beşeri zaaflara aklıselimin işleyişini engelleyen duygu ve tutkuların hâkimiyetine dayanmaktadır.
"Kur'an'ı okuyup düşünmezler mi? Yoksa kalpler üzerinde kilitleri mi var!" (Muhammed 47/24)
mealindeki ayette sağlıklı düşünmeyi engelleyen bu psikolojik etkenler daha canlı bir biçimde vurgulanmaktadır.
c) “Kur’ân’ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer Kur’ân Allah’tan başkasına ait olsaydı elbette içinde birçok tutarsızlıklar bulurlardı.” (Nisa 4/82) mealindeki ayette bir meydan okuma vardır. Bu ayetten anlaşılıyor ki Allah Hz. Muhammed (asm)’in hak peygamber ve İslam’ın hak din olduğunun delili olarak Kur’an’ı gösteriyor. Kur’an’ın iniş süresi olan 23 yıl boyunca farklı sorulara cevap veren farklı meselelere çözüm getiren İnsanların dünya ve ahiret hayatı gibi çok geniş bir yelpazede mutluluk yollarını gösteren Allah’ın bin bir isim ve sıfatlarının tecellilerine yer veren bütün bu ilahî bilgileri tevhit inancı merkezli olarak değerlendiren sosyolojik astronomik jeolojik zoolojik ontolojik psikolojik hukuk edebiyat belagat gaybi haberler gibi yüzlerce alanda ders veren Kur’an’ın gerçek manada hiçbir çelişkiye yer vermemesi onun Allah’ın kelamı olduğunu göstermektedir.
İslam tarihi boyunca her biri kendi sahasında uzman milyonlarca İslam kelamcısı filozofu hukukçusu müfessiri muhaddisi evliya ve asfıyası hülasa Kur’an’ı çok yakından tetkik eden onu tefekkür edip düşünen milyonlarca ilim ve din adamının Kur’an’da hiçbir çelişkinin olmadığını ilan etmeleri onun her konuda söylediklerinin doğru olduğunu tasdik etmeleri Kur’an’ın ilahî kimliğinin açık göstergesidir.
d) İslam dini daha önce -Hz. Âdem’den beri- gelip geçen bütün ümmetlerde Allah tarafından gönderilen bir peygamber vasıtasıyla iman esaslarında ve ibadetlerin bir kısmında aynı diğer bazı fer'i hükümlerde farklı muhtevaya sahip ilahi dinlerin olduğunu kabul etmektedir. Dolayısıyla İslam’da olan bazı ibadetlerin ve âdetlerin eski dinlerde de olması İslam dininin hak ve hakikat olduğuna zarar vermediği gibi onun hak din olduğuna ayrı bir delil teşkil etmektedir.
e) İslam’da olan bazı ibadetlerin eski dinlerde de var olması bizzat Kur’an tarafından bildirilmiştir. Kur’an’ın bu tavrı bile eski kavimlerde yer alan ibadetlerle ilgili bilginin İslam dininin doğruluğunu tasdik etmek mahiyetinde olduğunu göstermektedir. Şimdi konuyla ilgili birkaç ayete bakalım:
Eski Ümmetlerde Oruç:
“Ey iman edenler sizden öncekilere yazıldığı gibi oruç size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız.”(Bakara 2/183). Bu ayette orucun bütün hak dinlerde yer alan bir vecibe olduğuna vurgu yapılmakla bütün dinlerin aynı ilahi kaynaktan beslendiğine işaret edilmiştir.
Eski Ümmetlerde Namaz:
Hz. İbrahim’in dininde namaz vardır.(İbrahim 14/31 37 40).
Hz. İbrahim Lut İshak ve Yakub’un dinlerinde namaz ve zekat vardı.(Enbiya 21/73)
Hz. İsmail’in dininde namaz vardı.(Meryem 19/55)
Hz. Musa’nın dininde namaz vardır.(Yunus 10/87; Tâhâ 20/14).
Hz. Şuayb’ın dininde namaz vardır(Hud 11/87).
Hz. İsa’nın dininde namaz vardı.
“Meryem! Saygı dolu bir gönülle huzurunda durup Rabbine ibadet et secdeye kapan ve rükû edenlerle beraber rükû et.”(Al-i İmran 3/43).
İlginçtir ki Allah Kur’an’da İslam dininde olan bazı ibadetlerin eski ümmetlerde de olduğunu bildirmek suretiyle bütün semavi dinlerin birer hak din olduğunu bildirmiştir. Ateistler ise bu hak ve hakikatın ta kendisi olan dinlerin birleştiği ibadet ortak paydasını İslam dininin aleyhinde kullanmaya kalkışmışlardır. Aslında Allah’a inanmayan bir kimsenin dinlerden bahsetmesi ayrı bir patolojik vakadır. Daha önceki dinlerde ibadetin varlığını ileri sürmeleri buna inandıkları için değil inanmadıkları bir argümanı inanmadıkları bir dinin aleyhinde kullanıyorlar. Bu kadar samimiyetsiz bir tavır ancak bir ateistte bulunur.
Arap Müşriklerinde İbadet:
- Arap putperestlerinde namaz: Müşriklerin beş vakit namaz kıldığına dair iddia tamamen uydurmadır. Bırakın beş vakit namazı bir tek namazı bile kılmıyorlardı. İbn Abbas’ın da belirttiği gibi bunlar üryan bir şekilde Kâbe’nin etrafında dolaşırken ıslık çalıyor ve el çırpıyorlardı ve bunu(belki de müslümanların namazını gördükten sonra) namaz olarak adlandırıyorlardı. Allah da
“Onların Kâbe'deki namazları ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. Küfrünüzden dolayı azabı tadın.”(Enfal 8/35)
mealindeki ayette bunların yaptıklarının namazla bir ilgisi olmadığını saçma sapan bir iş olduğunu bildirdi(bk. Taberi Razi Beydavi ilgili ayetin tefsiri). Bununla beraber Mekke’de Kâbe’den dolayı Hz. İbrahim’den beri tavaf geleneği kesintisiz devam etmiştir. Müşrikler bu ve benzeri ibadet ritüellerini özellikle Hz. İbrahim’in dininden aldılar. Putlara taparken de Allah’a olan inançları da bu yoldan gelmiştir.
f) Soruda yer alan “Kur’an’da yazılı olanların tümünün putperestlerden ve Yahudilerden derleme toplama olduğu gerçeği...” iddiası dayanaksız atmasyonların en adisi ve en habis bir ruhun ürünüdür. İnsanlık tarihinde bu kadar çirkin bir iftira bu kadar patavatsız bir palavra bu kadar bilgiden yoksun bir iddia bu kadar -açıktan- yanlı bir yalan bu kadar vicdanların sesinden uzak bir küstahlık belki de hiç duyulmamıştır. Küstahlığın bu kadarına pes doğrusu! Sitemizde bu konuyla ilgili bilgiler vardır. Şimdi vicdanlı insanları yalnız şu ayeti düşünmeye davet ediyoruz:
“Tevrat indirilmeden önce İsrail’in (yani Yâkub’un) kendi nefsine haram kıldığı hariç diğer bütün yiyecekler İsrailoğullarına helâl idi. De ki: İşte meydan! İddianızda tutarlı iseniz Tevrat’ı getirip okuyun!” (Al-i İmran 3/93)
Acaba vicdanıyla beraber zerre kadar aklı olan bir kimse Tevrat’a bağlı din adamlarına karşı böyle açıkça meydan okuyan ve onların Tevrat’ın bilgilerini gizlediklerini söyleyip onlara meydan okuyan bir kitabın Tevrat’an derleme olduğunu söyleyebilir mi?
e) Allah isminin diğer dinlerde neden olmadığını yalnız Arap putperestlerinde olduğunu söyleyip -İslam dinine saldırmak için- bu işten vazife çıkarmaya çalışan zavallı bir cahile cevap vermek bile abesle iştigaldir. Ancak soruda olduğu için kısaca belirtelim ki Allah har topluluğa gönderdiği dinin vahyini onların diliyle göndermiştir. Her dilin kendine mahsus terminoloji de o vahiy edilen ilahi metinlerde korunmuştur. Zaten dilleri yaratan insanlara öğreten de Allah’tır vahyi bildiren de Allah’tır. Allah’ın isimleri onun sıfatlarını gösteren birer unvandır. Örneğin Alîm ismi onun ilim sıfatını Halık ismi onun yaratma sıfatını Rahîm ismi onun merhamet sıfatının unvanıdır. Hangi dilde bu manalar nasıl ifade ediliyorsa vahiylerde de o terminoloji kullanılmıştır.
Hz. İsmail Arapların atası olduğu için o da Arapça konuşuyordu ve dinindeki terminolojiyi de arapça kökenli olarak kullanıyordu. Arap müşrikleri de Hz. İsmail’den beri gelen ve âlemlerin rabbi olan yaratıcıyı vasıflandıran “Allah” ismini kullanıyorlardı. Kur’an da Arapça diliyle olduğu için âlemlerin rabbini özellikle Allah olarak adalandırmıştır. Bununla beraber en son vahiy olan Kur’an’da ilahi sıfatlara delalet eden onlarca Allah’ın isimleri zikredilmiştir. Bu sebeple Kur’an’da yer alan Allah isminin başka dinlerde veya dillerde başka kelimelerle ifade edilmesi son derece doğaldır. Ancak Müslüman milletler hangi dili konuşursa konuşsunlar Kur’an’da kullanılan Allah ismini kullanmayı tercih ederler.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet