Değerli kardeşimiz
Maun Suresi’nin özellikle 4-5. ayetlerinde geçen “yazıklar olsun şöyle namaz kılanlara ki kıldıkları namazdan gafildirler (sehiv yaparlar)” ifadelerinin namaz kılan pek çok müslümanı endişeye düşürdüğü bize iletilen bilgiler arasındaydı. Bu sureyi yalnız meallerden okuyan bazı müslümanların bu konuda ciddi tedirginlik yaşamasının nedeniyse; özetle kendi içlerinde şu sorgulamayı yapmalarına dayanıyordu: “Bir çok müslüman namaz kılarken insanî bir gaflet hali yaşayabiliyor ve her an huşu içinde olamıyor. Maun suresindeki ayetlere göre bizlerin kıldıkları bu namazlar münafıklık alameti sayılır mı ve kesinlikle makbul kabul edilmez mi? Madem ki namaz kılarken aklımız dalıp gidebiliyor ve her an huşu içinde olamıyoruz ayetteki dehşetle azarlayan ifade dikkate alınacak olursa o halde bu namazları gafletle kılmaktansa hiç kılmamamız daha iyi olmaz mı?”
Bu derin vicdanî sorgulamanın Müslüman zihinlerde açtığı yaranın ıstırabına şifa olması ümidiyle konuya açıklık getirmeye çalışacağız. Öncelikle akıllarda soru işaretleri oluşturan Maun suresindeki ifadelere bakalım:
Surenin meali:
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
1– Dini/hesap gününü yalanlayanı gördün mü?
2– İşte o yetimi şiddetle itip kakar.
3– Yoksulu/muhtacı doyurmayı hiç teşvik etmez.
4– Yazıklar olsun şöyle namaz kılanlara
5– Ki onlar kıldıkları namazdan gâfildirler.
6– Onlar gösteriş için ibâdet yaparlar.
7– Onlar en ufak bir yardımı bile esirgerler.
Bizim üzerinde duracağımız ve soruda da geçen husus meallerde aşağı yukarı “Yazıklar olsun şöyle namaz kılanlara.. Ki onlar kıldıkları namazdan gâfildirler” şeklinde geçen ayettir. Meallerde geçen “namazdan” tabiri “namazda” ifadesinden çok farklı olmakla beraber genel olarak insanlar tarafından bu fark algılanamamaktadır. Ve bu yüzden çok ciddi tedirginlik ve endişe duyabilirler. Bu açıdan ayetlerde ifade edilenlerin ne anlama geldiğini kısa maddeler halinde arz edeceğiz:
- Bu sure baştan sona kadar inkârcılardan söz etmektedir. İlk ayette ahiret hayatına inanmayanların profili çizilmiştir: “Dini/hesap gününü yalanlayanı gördün mü?”
Son ayette ise -ahirete inanmadığı için- karşılığında bir mükâfat beklemediğinden muhtaç olanlara en ufak bir yardımda bulunmayan kimselerden söz edilmektedir. Böylece ilk ayet ile son ayet inkârcılık ortak paydasında birleşen bir tabloyu çizmiş olmaktadır.
-İkinci ve üçüncü ayetlerde ise hesap vermeye inanmamaktan meydana gelen merhametsizlik katı yüreklilik aşırı cimrilik başkasına- özelikle de- kimsesiz yetimlere kuşbakışı baktıran aşırı gurur ve şımarıklık tablosu ortaya konulmuştur. Bütün bu vasıflar ilk ayette vurgulanan “hesap gününü yalan saymaktan” kaynaklandığını gösteren bir üslup içerisinde ortaya konulmuştur.
- Dördüncü ayet ilk üç ayeti son üç ayetle bağlantısını temin eden bir konumdadır. Ancak bu konumuna göre ayette “Yazıklar olsun şöyle namaz kılanlara” yerine “Yazıklar olsun onlara” yani; “yukarıda vasıfları belirtilen kimselere” demek icap ederdi.
Burada “onlar” zamiri yerine “namaz kılanlar” sözcüğünün kullanılması elbette bir veya birkaç hikmet içindir. Bu hikmetlerden ikisini şöyle açıklayabiliriz:
a. Ayette namaza vurgu yapılmakla onun dindeki yeri imanla olan yakın ilişkisi gösterilmiştir. Gerçekten İslam’da namaz imandan sonra gelen bir meseledir. Bu sebepledir ki fatiha’dan sonra Kur’an’ın ilk suresi olan Bakara Suresinin başında yer alan “takva sahipleri” Yani; Allah’a karşı gelmekten sakınanlar “onlar gaibe iman ederler ve namaz kılarlar..” şeklinde vasıflandırılmış; imandan hemen sonra –ikinci sırada- namaza yer verilmiştir. Demek ki ahirete imanın zayıflığı nispetinde namaza rağbet azalacaktır. Evet her namaz kılmayan hesap gününe inanmaz demek değildir ama her hesap gününe inanmayan namaz kılmaz. Buna göre dördüncü ayeti şöyle anlamak mümkündür: “O hesap gününe inanmayanlara; o “musallî” (namaz kılan kimseler) konumunda; namaz kılmakla mükellef oldukları halde -hesap gününe inanmadıkları için- namazı kılmayanlara yazıklar olsun! Hesap günü geldiğinde vay onların haline!”
b. Bu ayette “namaz”dan söz edilmesi münafıkların da namaz kılabileceklerine işaret etmek içindir. Ancak onları ele veren bir özellikleri var ki namazı kılıp kılmamakta titizlik göstermezler. Bir sevap beklemedikleri için namazı kılmışlar mı kılmamışlar mı? Onlar için fark etmez.
- Kur’an’da başka ayetlerde de onların bu özelliklerine işaret edilmiştir:
“Doğrusu münâfıklar Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah ise onların oyunlarını başlarına çevirir. Onlar namaza kalkarken üşene üşene kalkarlar insanlara / müminlere gösteriş yaparlar. Yoksa aslında Allah’ı pek az hatırlarlar.
Onlar küfür ile iman arasında/müminlerle kâfirler arasında bocalayıp dururlar. Ne onlara bağlanırlar ne de bunlara. Allah kimi doğru yoldan saptırırsa artık sen ona bir çıkış yolu bulamazsın”( ”(Nisa 4/142-143).
“Münafıklar Allah’a ve Resulüne karşı nankörlük içindedirler. Namaza ancak üşene üşene gelirler. Yardımda bulunurken de istemeye istemeye gönülsüz verirler(Tevbe 9/54).
Görüldüğü gibi bu ayetlerde söz konusu edilen münafıkların özellikleri ile Maun Suresinde beyan edilen özellikleri tamamen örtüşmektedir. Ortak payda: Namazı önemsememek üşene üşene gösteriş için kılmak isteyerek yardımlarda bulunmamak.. Çünkü münafıklar kâfirlerin ta kendisidir. Ahiretten bir ücret beklentileri yoktur.
Onun için genellikle “namazda değil namazdan” gaflet ediyorlar. Yalnız insanların yanında mahcup olmamak için yapmacıktan namaz kılarlar.
-Bazı alimlere göre Maun Suresinin ilk üç ayeti Mekke’de son dört ayeti ise Medine’de inmiştir. Buna göre hesap gününe inanmayanların özelliklerini belirten ilk üç ayet özellikle Müşriklerden söz etmektedir. Medine’de inen dört ayet ise münafıklardan bahsetmektedir.
Bazılarına göre ilk üç ayet Mekke’de Ebu Cehil hakkında inmiştir. Ahiret hayatını inkâr eden odur. Son dört ayet de Medine’de meşhur münafık Abdullan b. Ubey b. Selul ve arkadaşları hakkında inmiştir. Namazı gösteriş için kılanlar onlardır.
Kur’an’ın harika üslubuna bakın ki inişleri itibariyle aralarında seneler bulunan bu iki kısım ayetleri okurken hiçbir ayrılık-gayrılık söz konusu değildir. Bu husus yalnız lafzî üslup için değil manevî üslubu ifade eden nazm-ı maanî için de geçerlidir.
Mesela; her iki grup ayetin bahsettiği müşrik ve münafıkların ortak özelliği hesap gününe inanmamaktır. Bu her iki grup insan da gerçek anlamda samimi olarak namaz kılmazlar. Müşrikler hiç kılmaz. Münafıklar da gösteriş için kılarlar. Çünkü saadet asrında münafıklar genellikle Medine’de bulunmaktadır. Medine’de namaz kılanlar içinde yaşayan münafıklar Allah için değil sırf görünüşü kurtarma adına namaz kılıyorlardı.
- Hz.Ali Hz. İbn Abbas ve Hz. Enes gibi bazı sahabîler ayetteki inceliğe dikkat çekmiş ve “namazdan” ifadesinin “namazda” tabirinden çok farklı olduğunu söylemişlerdir.
Buna göre: “Fi salatihim” denilse namazlarında gaflet gösterenlerin vay haline anlamı çıkar ve yanlış olur. Çünkü namazın içinde gaflet etmemek sehiv yapmamak insan gücünün dışında bir şeydir. Kaldı ki Hz. Peygamber(a.s.m)’in bizzat namazda sehiv yaptığı bilinmektedir. Fıkıh kitaplarının hepsinde “Namazda sehiv yapma” bölümü vardır.
Onun içindir ki ayette “an salatihim” denilmiştir. Yani onlar ki namazlarından gaflet ediyorlar. Yani; namazın kendisinden haberleri yoktur onu tamamen unutuyorlar ehemmiyet vermiyorlar. İnsanlara karşı bir gösteriş kaygıları olmazsa asla kılmazlar.
Bu sebepledir ki bazı alimler bu ince farka işaret etmek üzere demişler ki; Allah’a şükürler olsun ki Kur’an’da “Fi Salatihim=Namazlarında” demeyip de “An salatihim = Namazlarından” denmiştir.
- Abdullah b. Abbas da şöyle demiştir: Bu ayet münafıklar hakkındadır. Onlar insanların gözünden kaybolduklarında namaz kılmazlar. İnsanların yanında bulunduklarında ise gösteriş için namaz kılarlar. Açıkta kılarlar gizlide terk ederler.
Meşhur müfessirlerden Vahidî de şöyle demiştir: Bu ayet münafıklar hakkındadır. Çünkü onlar -hesap gününe inanmadıkları için- ne namaz kıldıkları zaman bir sevap beklerler ne de kılmadıkları zaman bir cezadan korkalar. “Namazdan gaflet etmek” buna bakar.
Taberî’nin rivayetine göre bu ayet indiği zaman Hz. Peygamber(a.s.m): “Allahu ekber demiş. Bu ayet sizin için bütün dünyanın bir tek kişiye verilmesinden daha güzeldir. Çünkü Namazdan sehiv yapan kimse namaz kıldığında bir sevap beklemediği gibi onu terk ettiği zaman da Rabbinden korkmayan kimse demektir.”
Bu hadiste de söz konusu ayette geçen “Namazlarından” ifadesindeki inceliğe işaret edilmiştir.
-Söz konusu ayette “namazı ikame edenler” tabiri kullanılmayıp doğrudan “namaz kılanlar” ifadesinden de bu hususun münafıklara ait olduğunu anlamak mümkündür.
Çünkü Kur’an’da samimi ve düzgün kılınan namazlar için “Namazı ikame edenler/ederler” ifadesi kullanılır. Samimi ve düzgün olmayan namazlar için ise yalnız “namaz kılanlar/kılarlar” ifadesi kullanılır.
Burada bu ikinci ifadeye yer verilmekle Maun Suresindeki namaz kılanlardan maksat şudur: Namaz kılmakta samimi olmayan gösteriş için namaz kıldıklarında da bedenleri namazda iken ruhları namazdan çok uzak yerlerde dolaşır. Bunlar yeri geldiğinde namaz kılıyorlarsa da namazı ikame etmiyorlar.
-Bütün bu açıklamalardan anlaşılıyor ki söz konusu ayette normal namaz kılan müminlerin namaz kılarken gösterdiği sehiv ve gafletten değil münafıkların gösteriş için kıldıkları namazlarından bahsedilmektedir.
Nitekim Bu dördüncü ayetten önce geçen üç ayette Münafıkların inkârcıların üç özelliğine işaret edilmiş bu ayetten sonra gelen üç ayette ise diğer üç özelliklerine dikkat çekilmiştir. İlk üç ayetteki özellikler: Hesap gününü yalan saymak yetimi şiddetle itip kakmak Yoksulu/muhtacı doyurmayı hiç teşvik etmemek. Son üç ayetteki üç özellik ise şöyledir; Namazdan gaflet etmek/Namazı umursamamak gösteriş meraklısı olmak en ufak bir yardımdan bile kaçınmak. Bu altı ayetteki altı özelliği üst üste koyduğumuzda altından hesap gününe inanmayan münafıkların inançsızlığı görünecektir.
Peki Kur’an’da neden Müslümanlara da ucu dokunan bir üslup tercih edilmiştir?
Bu tercihin asıl nedeni Müslümanların da kıssadan hisse çıkarmalarına imkân tanımaktır. Ta ki; samimi müminler münafıkların vasıflarını taşımaktan çekinsinler hesap gününe olan imanlarını her an pekiştirmeye çalışsınlar hesap vereceklerini unutmasınlar özellikle namazı terk etmesinler vaktinden sonraya bırakmasınlar namazda iken mümkün oldukça zihinlerini dünyevî meşguliyetten uzak tutsunlar -Mevlana’nın ifadesiyle- Namazı; “Ser be zemin dum be heva”=baş yerde kuyruk havada/ iki yatış bir kıntış bakıştan ibaret bir gösteri haline getirmesinler Yüce Allah’ın huzurunda olduklarını unutmasınlar Namazı “ikame” ile/tadil-i erkânla eda etsinler ibadetlerinde gösteriş yapmasınlar Allah yolunda harcamaktan geri kalmasınlar özellikle yoksul ve öksüzlere özel bir itina göstersinler..
"Namazı ikame ederler" Tâbiri
Kur'an'da ilk defa Bakara suresinin 3. âyetinde geçen bu cümle "Namaz kılarlar" cümlesinden daha uzun olmasına rağmen özellikle tercih edilmiştir. Müfessirlere göre "namazı ikâme ederler" cümlesinin daha kısa olan “namazlarını kılarlar” ifadesine tercih edilmesinin hikmeti: Namazda lazım olan tâdîl-i erkan namaza devam etmek ve namazı vaktinde kılıp muhafaza etmek gibi "ikâme" kelimesinin gösterdiği mânâlara dikkat çekmek içindir. (1) Kâdı Beydâvî de aynı noktaya dikkat çekmiş ve söz konusu âyette olduğu gibi namazı mükemmel şekilde tâdîl-i erkan ile kılanları öven yada namazın kılınmasını emreden âyetlerde "ikâme" kelimesinin kullanıldığı ve el-Mâun sûresinde olduğu gibi namazı gaflet içerisinde kılanları azarlayan âyetlerde ise bunun kullanılmadığına işaret etmiştir.(2)
"İkame" kelimesi “kıyam” veya "kıvam"dan "İf'al" ölçüsünde olup lügattaki anlamlarından biri de kaldırıp dikmek veya düzeltip doğrultmaktır (3) ki bu da "salat " kelimesinin sözlük anlamı ile yakından ilişkilidir. Çünkü "kaldırıp dikmek düzeltip doğrultmak" işi namaz için kullanıldığı zaman sırtın omurilikleri devreye girer. O halde bu sözlük anlamlar göz önünde bulundurulduğu zaman "namazı ikame etme"nin mânâsı : "Sözlü olarak kıraat ve zikirleri düzgün okuyarak amelî olarak da bütün hareketlerinizde omurganızda yer alan 17 omurunuzu bulunduğunuz yerin pozisyonuna uygun bir şekilde düzgün tutarak namazı kılın" demek olur.
İstifade Edilen Kaynaklar: Taberî Zemahşerî Semarkandî Râzî Kurtubî Saalibî İbn Kesir Ebu Suud ed’Dürrü’l-Mensur Beydavî Nesefî Şenkîtî; Şevkânî Alusî İbn Aşur Fi Zilal Elmalılı tefsirlerinin ilgili ayetleri.
1- bk. ez-Zemahşerî el-keşşâf I/39-40; Nursi İşãrâtu'l-İ'câz 45-46.
2- el-Beydâvî Tavâliu'l-Envâr 45-45. Ayrıca bk. Hatip eş-Şirbînî es-Sirâcu'l-Munîr I/17-18; er-Râğıb 491-492; Cemaluddin el-Kasimî Mehasinu't-Tevil I/35-36. Kur'an'da "İkame" kelimesinin geçtiği misaller için bk. 4/162; 5/55; 11/114; 17/78; 20/14; 29/45; kullanılmadığı yerler için bk. 107/4-5; 9/54.
3- bk. Yazır I/175.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet