Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Namazı cemaatle kılmamak bid'at midir?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:17    Güncellendi: 31.01.2025 23:17
Soru Detayı
Namazı cemaatle kılmamak bid'attir. Öğrendiğim bir alim sözünde de bid'at sahibinin namazı orucu kabul olmuyormuş. Buradan "vakti ve imkânı olduğu hâlde cemaatle namaz kılmayanın namazı kılınmaz" anlamı çıkartılabilir mi?

Değerli kardeşimiz

Cemaatle namaz kılmak kuvvetli sünnettir. Cemaatle namaz kılmayan kimsenin cenaze namazı kılınır böyle bir hüküm yoktur. İman eden herkesin namazı kılınır.

"Bid'at" Hz. Peygamber (asm) ve ashâb-ı kirâm dönemlerinde görülmeyip onunla amel edilmeyen hattâ bir benzeri olmayan ve İslâm'dan olmadığı hâlde sonradan ortaya çıkan ve ibâdet kabûl edilen görüş ve ameller sünnete aykırı davranışlar.

Bid'at'ın kapsamı konusunda farklı bakış açılarının olmasından dolayı İslâm bilginleri tarafından farklı tarifler yapılmıştır.

Kimi âlimlere göre bid'at Hz. Peygamber (asm.)'den sonra meydana gelen her şeydir. Bu tarifi yapan âlimler bid'ate sözlük anlamından daha geniş bir anlam yüklemişlerdir. Bu sebeple de sonradan çıkan amel ve inançları iyi ve kötü olmak üzere ayırmak mecburiyetinde kalmışlardır. Sonradan ortaya çıkıp Kur'ân ve Sünnet'e muhâlif olmayan ya da emirlerinin bir gereği olan şey(lere) bid'at-i hasene (güzel bid'at); muhâlif olanlara ise bid'at-i seyyie (kötü bid'at) ismini vermişlerdir. Ayrıca bid'at-i haseneyi kendi arasında bid'at-i seyyieyi de kendi arasında ayrı kısımlara tabi tutmuşlardır. Böylece bid'at vacib mendub mübah mekruh ve haram olmak üzere beş kısma ayrılmaktadır. Meselâ Kur'ân ve Sünnet'in anlaşılması için zorunlu olan Arap gramerini bilmek fıkıh fıkıh usûlü gibi ilimlerle uğraşmak vâcib; Ehl-i Sünnet itikadına muhalif sapık fırkaların ileri sürdükleri görüşler ise bu âlimlere göre haram bid'at kapsamında mütalaa edilmektedir. (Tahânevî Keşşâfu İstilahâti'l-Funûn İstanbul 1984 I/133).

Bid'ati bu şekilde tarif edip taksimata tabi tutanlar Kur'an ve Sünnete muhalif olmayan ya da emirlerinin bir gereği olan şeylere bid'at isminin verilmesine dayanak olarak Hz. Ömer'in şu sözünü ileri sürerler:

Hz. Ömer Übey b. Ka'b'in (r.a.) sekiz rekât olan terâvih namazını yirmi rekât olarak kıldığını ve Rasûlüllah (asm) döneminde münferiden kılınan bu namazın cemaat halinde kılındığını gördüğünde: "Bu ne güzel bid ât" demiştir. (Muhammed Revvâs Kal'acî Mevsüatu Fıkhı Umar b. e!Hattâb Kuveyt 1984 s. 125).

Diğer âlimlerin bid'at tarifleri ise şöyledir: Hz. Peygamber (asm.)'den sonra ortaya çıkan din ile alâkalı olup bir ilâve veya eksiltme mahiyetinde olan her şeydir. (Hayreddin Karaman İslâmın Işığında Günün Meseleleri İstanbul 1982 II/248).

Bu âlimlere göre önceki gruptakilerin "bid'at-i hasene" kapsamına soktukları şeyler haddi zatında bid'at değildir. Onlara bid'at ismini vermek yanlıştır. Çünkü bu gibi şeylerin Kur'ân ve Sünnet'te dayanakları vardır. Bunlara sonradan çıkmış şeyler nazariyle bakılamaz. Rasûlullah (asm.) şu hadislerinde bid'atin tarifini yapmışlardır:

"Sonradan ortaya çıkan her şey bid'attir; her bid'at sapıklıktır ve her sapıklık insanı ateşe sürükler."(Müslim Cumua 43; Ebû Davud Sünnet 5; Nesâî lydeyn 22; İbn Mâce Mukaddime 7).

Huzeyfe b. el-Yamân'ın rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte:

"Allah bid'at sahibinin orucunu namazını sadakasını haccını umresini cihadını sarfını (maddi yardımını) şehadetini kabul etmez. O kılın yağdan çıktığı gibi İslâm'dan çıkar."(İbn Mace Mukaddime 7/49).

Bu ikaz karşısında Müslümanların dikkatli davranacakları ve bid'atın ne olduğunu araştıracakları muhakkaktır. Abdullah b. Abbâs (r.a.)'dan rivâyet edilen bir hadiste şöyle buyrulur:

"Allah bid'at sahibinin amelini bid'atından vazgeçinceye kadar kabul etmez." (İbn Mâce Mukaddime 7/50).

Amellerinin kabul edilmeyeceğini bilen bir Müslüman korkar ve neyin bid'at olup neyin olmadığını araştırır.

Aslında her iki gruba göre de dinin aslına olan ilâve ya da aslından yapılan eksiltmeler yasaklanmış olup kötü bir bid'attir. Ancak ikinci grup âlimlerin bid'atin tarifi konusunda daha tutarlı oldukları görülmektedir. Çünkü ilk grubun bid'at-i hasene kapsamına soktukları şeyler aslında sonradan çıkmış şeyler değildir; onların Kur'an ve Sünnet'te dayanakları vardır.

Şu da bir vakıadır ki birinci gruba tâbi olan fakat bu âlimlerin ne demek istediklerini hakkıyla anlamayan mukallidleri dinde eksiltme ya da fazlalık durumunda olan şeyleri de bazen bid'at-i hasene kapsamına sokmuşlar; ikinci gruptakilerin mukallidleri ise bid'at sayılmaması gereken bazı hususları bid'at kapsamına sokarak onlara karşı çıkmış ve hemen hemen her ictihada bid'at demeye başlamışlardır.

Kur'ân-ı Kerîm'i bir mushaf içerisinde toplamak hadisleri derleyip toplayarak kitap haline getirmek camilerin yanında minare yapmak her ne kadar Hz. Peygamber (asm)'den sonra olmuş birer bid'at iseler de bunlar bid'at kapsamına girmeyen güzel şeylerdir İslâm'a aykırı değildir.

Bid'atlar  alanları itibariyle de kısımlara ayrılmaktadır. İtikadî konularla ilgili olanlara "itikadî bid'atler" iş ve hareketle ilgili olanlara da "amelî bid'atler" denir. Ayrıca mahiyetleri itibariyle küfrü gerektiren ve gerektirmeyen bid'atler vardır.

Günümüzde pek çok bid'at Müslümanların hayatına girmiştir. Bu sebeple dininin emirlerini yerine getirmek isteyen her kişi bu hususa dikkat etmeli; dinde eksiltme ya da ilâve mahiyetinde olan söz tavır ve davranışların yasaklanmış şeyler olduğunu bilerek bunları hayatından ayıklayıp atmalıdır. Burada müracaat edilecek yegane kaynak ise Kur'ân Sünnet ve her müminin tabi olduğu hak mezheptir.

(M. Sait ŞİMŞEK)

Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi