Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕Değerli kardeşimiz
Meşru bir mazeretin dışında namazı kazaya bırakan bir kimse bir hata işlemiş ve günaha girmiş olur. Bu itibarla kazaya kalan namazın en kısa zamanda kılınması gerekir. Çünkü beş vakit namazın edası farz olduğu gibi kazası da farzdır. Kazaya kalan namazın kılınmasıyla sadece borç ödenmiş olur. Günahın affedilmesi için de ayrıca tövbe istiğfar etmek lazımdır.
Namaz kılmamanın mazeretleri lohusalık âdet hâli ve namaz kılamayacak kadar hasta olanlar. Hastaları durumu da şöyledir:
Hastalar akılları başlarında olduğu müddetçe dinî ibâdetlerini yerine getirmekle mükelleftirler. Bununla beraber dînimiz onlar hakkında birçok kolaylıklar da göstermiştir. Namaz hakkında aşağıda gelecek olan kolaylıklar bu cümleden sayılır:
- Bir hasta tâkatına göre namaz kılmakla mükelleftir. Meselâ: Ayakta durmaya gücü yetmeyen veya ayakta durması hâlinde hastalığı artacağından korkulan kimse namazlarını oturarak oturmaktan da âciz ise kudretine göre yan veya arkası üzeri yatarak îma ile kılar.
- Müstakil olarak ayakta duramıyanlar bir yere yaslanarak ayakta kalabilecekler ise bu şekilde yaparak namazını ayakta kılar.
- Az bir miktar ayakta durabilenler de iftitah tekbirini ayakta aldıktan sonra oturur namazı o şekilde tamamlarlar.
- Oturarak kılınan namazda yaslanılmaz. Ancak hasta yaslanmadan duramıyorsa yaslanmak câiz olur.
- Oturarak namaz kılamayan sırt üstü yattığı yerde imâ eder. Bir kişi ayakta durmaya gücü yettiği hâlde rüku ve secdeye gücü yetmiyorsa ayakta veya oturarak imâ edebilir; ancak oturarak imâ etmesi daha uygundur.
- Hanefilere göre başı ile imâ yapamayacak derecede hasta olan kimsenin namazı kazaya kalır. Aklı başında olduğu ve ilâhî hitabı anladığı sürece bu böyle devam eder. Ancak bazı Hanefî hukukçuları bu durumda kazaya kalan namazları bir günlükten fazla olursa aklı başında bile olsa kazanın gerekmediğini söylemişlerdir. Onlar bu konuda güçlüğü kaldırma prensibine dayanırlar (el-Kâsânî Bedai I/105 vd.; ez-Zühaylî el-Fıkhu`l-İslâmî ve Edilletuh Dimaşk 1404/1984 I/639)
Çoğunluk İslâm hukukçularına göre ise başı ile îmâ yapamayan kimse gözü ile (taraf) hatta kalbiyle imâ yaparak namazını kılar. Aklı başında olduğu sürece namazını kazaya bırakamaz.
Özetle hastanın namazında kolaylığın sınırı; Hanefilere göre başıyla ima Mâlikilere göre göz veya sadece niyetle ima Şafii ve Hanbelilere göre ise rükünlerin kalble izlenerek yerine getirilmesidir.
Namaz Kılmanın Hükmü Nedir?
Namaz; Kur'an hadîs ve icma' ile sâbit olan kesin bir farzdır. Aklı başında erginlik çağına girmiş olan her Müslüman için edâsı lâzım gelen pek yüksek bir vazifedir. Bu mühim farz ibâdeti yerine getirenler Allah Teâlâ'nın pek çok lütuf ve inayetlerine ererler.
Namazın farz oluşunu inkâr etmek mü'mini dinden çıkarır. Ancak farz olduğunu inkâr etmeksizin tembellikten dolayı bu ibâdeti yapmayan kimseler ise mânevi yönden büyük zarar ve kayıplara uğrarlar. Kur'ân-ı Kerîm'de birçok âyette mü'minler namaz kılmakla emredilmişlerdir. Namazın mü'minler üzerine kat'î bir borç ve vazife olduğunu ise şu âyet-i kerîme bildirmektedir:
"Muhakkak namaz vakitlendirilmiş (belli vakitlere tahsis edilmiş) olarak mü'minlere farz olmuştur." (Nisâ 4/103).
Hadîs-i şerîf'te ise bu hususta şöyle buyrulur:
"Allah Teâlâ Müslüman olan her erkek ve kadına günde beş vakit namazı farz kılmıştır."[Mecmuaü'l-Enhur (Şerhû Damad) İhya Neşri 1/68; bk Buhari Zekat 1 64]
Namaz Hicretten on sekiz ay evvel Mi'rac Gecesi'nde beş vakit olarak farz kılınmıştır. Mi'rac'tan evvel de Resûlüllah Efendimiz (asm) ve mü'minler namaz kılarlardı. Fakat kılınan bu namazlar günde (sabah-akşam olmak üzere) iki vakitten ibaretti; ayrıca da farz değil mendub idi.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Büyük günah işleyeni tekfir etmek caiz midir? Namaz kılmayan kâfir olur mu?..
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi