Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕Değerli kardeşimiz
Peygamber Efendimiz (asm) namazın cemaatle kılınmasına çok ehemmiyet vermiş ve her vesile ile bunu teşvik etmiştir.
“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki ateş yakılması için odun toplanmasını emretmeyi sonra da namaz için ezan okunmasını daha sonra bir kimseye emredip insanlara imam olmasını sonra da cemaatle namaza gelmeyenlere gidip evlerini yakmayı düşündüm.”(Buhârî "Ezân" 29 34; Müslim "Mesâcid" 251-254)
hadisi O’nun cemaate verdiği önemi göstermektedir. Nitekim fukaha bu hadisten hareketle cemaate farz vacip ve sünnet-i müekkede hükmünü vermişlerdir.
Ahmed b. Hanbel Hazretleri;
“Namazı dosdoğru kılın zekâtı verin ve rüku edenlerle birlikte rüku edin.” (Bakara 2/43)
âyet-i kerimesi ve arz ettiğimiz hadis-i şeriften hareketle namazın cemaatle kılınmasının farz-ı ayın olduğu hükmüne varmıştır. Şafiî fukahası namazın cemaatle kılınmasını farz-ı kifaye olarak kabul ederken Hanefî ve Malikîler ise sünnet-i müekkede olduğunda ittifak etmişlerdir.
İnsanlığın İftihar Tablosu (asm)
“Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha üstündür.”(Buharî Ezan 30; Müslim Mesacid 42)
buyurmuş ve cemaatle kılınan namazın sevap açısından daha faziletli olduğunu bildirmiştir. Sevab-ı uhrevînin umuma terettüp etmesi itibarıyla bir ferde verilen sevaptan diğerlerinin mahrumiyeti söz konusu değildir. O sevabın tamamı nuraniyet sırrıyla herkesin defterine işlenir.
Bu hadisler aynı zamanda bize Allah yolunda yapılan ibadet ü taat ve seyr u sülûkteki ferdî muvaffakiyetlerin mutlak mânâda mükâfat ve karşılık göreceğini ancak neticede bunların yine ferdiyet plânında kalıp hiçbir zaman cemaat hâlinde edâ edilme keyfiyetine ulaşamayacağı hakikatini öğretmektedir. Bu husus; namaz oruç hac vs. ibadetlerde olduğu gibi iman ve Kur’ân yolunda yapılan gayretlerde de mevzuubahistir.
Ancak devamlı olarak tek bir ferde Allah’ın vadettiği şeylere ulaşma teminatının olmadığının da mutlak olarak bilinmesi gerekir. İnsan iman ve Kur’ân adına tek başına harikulade bir şeyler yapsa bile bu daima ferdiyet plânında kalır. Fakat bir iş duygu ve düşüncede aynı değerleri paylaşan bir topluluk hâlinde edâ edildiği takdirde iştirak-ı âmâl-i uhreviye düsturundan hareketle o insanların her bir ferdi bu amelden kazanılan sevaptan hissedar olur.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi