Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕Değerli kardeşimiz
Bir insan yaratıcıyı kabul etti mi bu kabul bir bedel ve mükafat gerektirir. Bu bedel ödeme bizim mükafat ise Allah’ındır. Yani Allah’ı kendine rab olarak kabul eden birisi nasıl ki Allah'ın emrettiği yerden yemek yiyor. Emredilen yerden hava alır suyu içer emredilen yerden görür emredilen yerden işitir emredilen yerden düşünür. Yani bir insan “Ben Allah’a iman ettim ama ben ağzımla değil kulağımla yemek yiyeceğim. Burnumla değil ağzımla koku alacağım kulağımla değil gözümle işiteceğim gözümle değil kulağımla göreceğim.” diyemez.
Dese bütün akıl sahipleri nazarında maskara olur. Ve hayatını noktalamış olacak yakınlarına bir taziye davetiyesi çıkarmış olacaktır. Çünkü kainattaki ilahi kanunlara zıt hareket etmiştir.
Aynen öylede Allah'ın ikinci şeriatı ve kanunu olan Kur’an'ında emredilen ibadet tarzını yapmayan birisi de aynı duruma düşer. Çünkü Allah “namaz kılın” diyor. İnsan “Ya Rab ben sana iman ettim ama bu hususta sana ittiba etmek zorunda değilim. Ben istediğim şekilde hareket edeceğim.” dese elbette kendi manevi hayatına kast eder. Madem Allah her şeye kadirdir. Ve her şeyin amiridir. Her şeyin O’nun emrini tutmasıyla hayatımız devam ediyor. Ve rahat ediyoruz. Bunun gibi biz de kainattaki her şey gibi Allah’ın emirlerine ittiba etmekle hakiki kul olacağız.
Farzlar tevil kaldırmaz. Onlarda yanlış yorum yapmaya ve hakikati saptırmaya kimsenin hakkı yoktur. Zira ortada tevili gerektirecek bir kapalı nokta mevcut değil... Allah emretmiş Rasulullah (a.s.m.) da bu emrin nasıl yerine getirileceğini bir ömür boyu müminlere öğretmiş talim etmiş... Asr-ı Saadeti takip eden bütün asırlarda bu emirler aynen tatbik edilmiş... Bu devirlerde yetişen mürşitler mü’minleri Hak yakınlığında daha ileri gitmeleri için farzların yanı sıra nafile ibadetlere de büyük önem vermişler... Her taraf camilerle mescitlerle medreselerle tekkelerle dolup taşmış...
Derken ahir zamana gelinmiş... Dünyaya dalma dinden uzaklaşma sefahatte boğulma menfaat peşinde koşma devri gelip çatmış... İbadet terkedilmiş ilim bir yana atılmış irfandan uzaklaşılmış kalplerde takva hissi azaldıkça azalmış...
Namaz; Arapçası "salat" olup çoğulu salavattır. Namaz tekbir ile başlayıp selâm ile son bulan belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadettir. Allah'a karşı tesbîh ta'zîm ve şükrün ifadesidir. Namaz Kur'an'da doksandan fazla ayette zikredilir.
Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde; "namazı kılınız ve zekâtı veriniz" buyurulur.
"Bütün namazları ve orta namazı muhafaza edin." (Bakara 2/238).
"Şüphesiz namaz müminlere vakitle belirlenmiş olarak farz kılınmıştır." (Nisa 4/103).
"Oysa onlar tevhid inancına yönelerek dini yalnız Allah'a tahsis ederek O'na kulluk etmek namazı kılmak ve zekatı vermekle emr olunmuşlardır. İşte doğru din budur." (Beyyine 98/5).
"Namazı kılın zekâtı verin ve Allah'a samimiyetle bağlanın. O sizin mevlânızdır. O ne güzel mevlâ ve ne güzel yardımcıdır." (Hacc 22/78).
Hz. Peygamber (asm) Muaz b. Cebel (r.a)'i Yemen'e gönderirken ona şöyle buyurmuştur:
"Sen Ehl-i kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları ilk önce Allah'a kulluk etmeğe çağır. Allah'ı tanırlarsa Allah'ın onlara gecede ve gündüzde beş vakit namazı farz kıldığını söyle. Namazı kılanlarsa; Allah'ın onlara zenginlerinden alınıp yoksullara verilmek üzere zekâtı farz kıldığını söyle. İtaat ederlerse bunu onlardan al insanların mallarının en iyisini alma mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur."(Buhârî Zekât 41 63; Nesâî Zekât 1; Dârimî Zekât I).
Bilindiği gibi İslamî ilimlerin başlıca kaynağı Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerdir. Hadisler Hz. Peygamber (asm)'den naklen gelen söz ve fiil ve takrirlerin haberleridir. Bunlar aynı zamanda kendilerine ittiba edilecek ve örnek alınacak esasları da ihtiva etmektedir.
Peygamberimiz (asm) buyurmaktadır:
"Benim (nasıl namaz kıldığımı) gördüğünüz gibi siz de öylece namaz kılınız."(Buhârî Ezân 18)
Öyle ise Peygamber Efendimizin (asm) kıldığı namazın şeklinin dışına çıkanlar namaz kılmamış olur.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi