Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕- Temlik şartı yerine geldi mi?
- Ben zekat olarak kardeşime ev almak istedim. Zekat olduğunu kimseye söylemedim. Kardeşime bir ev bulmasını ev sahibi ve emlakçıyla anlaşmasını söyledim ve bir de 200.000 TL’lik üst limit koydum. Böylece o 200.000 TL borçlanacaktı ve ben de onun başkasına olan borcunu ödeyerek temlik şartını yerine getirecektim. - Kardeşim evi buldu ancak ev sahibi ve emlakçıyla anlaşma masasına oturduğumuzda kardeşim tek kelime etmedi. Pazarlığı annemle ben yaptım ve 210.000 TL’ye anlaştım. Sözleşmeyi de kardeşim değil annem imzaladı. Sonrasında tapuyu kardeşimin rızasıyla annemin üzerine yaptık. Eve 210.000 TL tapu harcına da 10.000 TL ödedim.
- Tapu harcı emlakçı komisyonu gibi zekat alan kişinin eline geçmeyecek ekstra masraflar zekat olarak sayılabilir mi?
- Ben kardeşimi borçlandırarak değil de direkt evi alıp “bu ev senin” desem verdiğim zekata tapu harcını da ekleyebilecek miydim?
Değerli kardeşimiz
Sizin niyetiniz kardeşiniz için bir ev almak bu ev için gerekli olan bütün harcamaları (evin bedel tapu masrafı vb.) yapmak sonra (tapu muvazaalı olarak kime çıkarsa çıksın niyet ve sözleşmeye göre) evi kardeşinize temlik teslim edip bedelini (harcadığınızın tamamını) zekâtınıza saymaktır.
Bu işlem iki şekilde fıkhî hükme bağlanabilir:
1. Kardeşinize bir evi zekât olarak veriyorsunuz (temlik) ve bu evin size maliyetini zekâtınızdan mahsup ediyorsunuz.
2. Başta kardeşinize haber vermiyorsunuz ama ona vekaleten (habersiz vekalet fuzûlî vekalet denir buna) bir ev satın alıyorsunuz; bu ev için yaptığınız bütün masraflar kardeşinizin size borcu oluyor sonra yaptığınız işlemi kardeşinize haber veriyorsunuz o bunu kabul edince vekalet ve işlem (yani evin ve borcun ona ait oluşu) kardeşiniz adına gerçekleşiyor. Sonra kardeşinizin borcunu zekâtınıza sayıyorsunuz ve o borçlu olmaktan kurtuluyor.
Alacağın zekâta sayılmasını caiz gören müçtehitlere göre yaptığınız uygundur siz de bu çözüme göre hareket edebilirsiniz.
Bu kısa bilgiden sonra detaya gelince:
Hanefîler dahil mezheplerin çoğuna göre alacaklı olan değil de başkaları ödeme güçlüğü bulunan (bu manada yoksul olan) borçluya zekât verebilirler. Alacağı olanlar bunu düşürüp düşen miktarı zekâttan mahsub edemezler. Bu hükmün iki dayanağı-gerekçesi vardır:
1. Başta borçluya bu para verilirken zekât niyetiyle verilmemiştir.
Bu işlemde alacaklı olan alacağını tahsil etmiş malının eksilmesini engellemiş olmaktadır.
2. Zekât almayı hak edene zekât niyetiyle vermek ve onun da alması şeklinde ödenir; bu işlemde böyle bir verme-alma yoktur.
Zekât ödeyenin mülkiyetinde olan maldan ödenir alacak onun mülkiyetinde değildir.
Cumhur yani âlimlerin çoğu böyle diyor.
Ancak bazı müçtehitler borcunu ödeyemeyecek durumda olan borçludan alacaklısı bunu düşürerek zekâta mahsup etmesinin caiz olduğunu söylüyorlar. Hasenu’l-Basrî ve Ata bunlardandır.
İslami Destek Sitesi sitemizde mahsubun caiz olduğu görüşü tercih edilmiş ve şu açıklama yapılmıştır:
"…temliki dar manada anlamadan doğan bu uygulama (borçluya zekât verip hemen arkasından borcunu ödemesini sağlama vb. dolambaçlı yollar) borçluyu rencide edebileceğinden dolayı İslami Araştırmalar’ın (İlmihali)’nde ve Diyanet’in diğer görüşlerini yansıtan tespitlerinde verilen bilgilere göre borçluya ‘Sendeki alacağımı zekâta saydım kendini borçlu hissetme artık rahat ol! Borcun silinmiştir...’ demek de zekâtı vermiş olmak için yeterli bir ifade olarak kabul edilebilir. Para verip geri isteme gibi rencide edici temlik zorlamasına gerek yoktur. Temlîki böyle geniş manada anlamak ihtiyaç sahiplerinin lehine olduğundan tercih edilen görüş olmalıdır denmektedir. Bu görüşün ihtiyaç sahibi borçluları rahatlattığına dikkat çekilmekte böylece alacağı zekâta saymanın kolaylaştığı da ifade edilmektedir.”
Borçlu zekât alabilecek ölçüde muhtaç ve fakir ise bu tercihten yararlanılabilir.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi