Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕Değerli kardeşimiz
Zekâta tâbi mallarda aranan şartlardan biri de o malın mükellefin kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin temel ihtiyaç maddelerinin (havâic-i asliyye) dışında olmasıdır.
Havâic sözlükte "bir şeye ihtiyaç duyma ve kendisine ihtiyaç duyulan şey" anlamlarına gelen hacet kelimesinin çoğuludur. Hacet zorluk ve sıkıntının giderilmesi huzur ve refahın temini için insanın ihtiyaç duyduğu şeyleri ifade eder. Sözlükte "temel ihtiyaçlar" anlamına gelen havâic-i asliyye İslâm hukuku terimi olarak zekâta tâbi olmayan temel ihtiyaç mallarını ifade eder.
İslâm'da diğer bedenî ve malî yükümlülüklerde olduğu gibi zekâtta da mükellefin değişik açılardan durumu göz önünde bulundurularak kişilere mâkul taşınabilir ve anlamlı mükellefiyetler yüklenmiştir. Bu anlayışın bir uzantısı olarak mükellefin temel ve tabii ihtiyaç maddeleri zekât matrahı dışında tutulmuştur. Kur'an'daki "...afvı infak ediniz." (Bakara 2/219) âyetini İslâm bilginleri "kazandığınız meşrû maldan kendinizin ve aile fertlerinizin tabii ihtiyaçlarından fazlasını infak ediniz" şeklinde anlamışlardır. (bk. İbn Kesîr Kurtubî ilgili ayetin tefsiri)
Bu âyetin yanı sıra
"Zekât ancak zenginlikten dolayıdır."(Buhârî Zekât 18; Nesâî Zekât 53)
"Önce kendinden başla kendine sadaka ver eğer bir şey artarsa onu ailene yine artarsa akrabana ver." (Müslim Zekât 41)
"Müslümana atından ve kölesinden dolayı zekât yoktur." (Buhârî Zekât 45 46)
mealindeki hadisler ve Hz. Peygamber (asm)'in birçok malda zekât nisabını bizzat belirleyerek bu sınırın altında kalan kısım için zekât gerekmediğini ifade etmesi temel ihtiyaç maddelerinin zekâta tâbi olmayacağı fikrinin esasını teşkil etmiştir.
Bir kimsenin zekâtla mükellef tutulabilmesi için zengin olmasının gerektiği açıktır. Bununla birlikte hangi tür mal ve alacağa sahip olmanın zenginliğin göstergesi sayılacağı hususu zekât müessesesine bakış açısıyla ilgili olduğu gibi toplumların telakkileri ve sosyoekonomik şartlarıyla da yakından alâkalı bir konudur. Buna bağlı olarak hangi tür malların temel ihtiyaç maddeleri sayılacağı ve bunu belirlemede ölçünün ne olacağı hususu da İslâm bilginleri arasında tartışmalı kalmıştır.
Esasen ihtiyaç gizli ve kişiseldir. Kişilerin dünyadaki arzu ve ihtiyaçlarına bir sınır getirmek de imkânsızdır. Bununla birlikte fakihler temel ihtiyaç maddelerinin belirlenmesini kişilerin şahsî tercihlerine bırakmayı uygun görmeyip birtakım objektif ve açık ölçüler getirmek istemişlerdir. Çünkü İslâm'ın aslî ibadetlerinden biri ve sosyal adaleti gerçekleştirmenin de en tabii vasıtası olan zekât mükellefiyetin şartlarını kişilerin dindarlık diğerkâmlık ve fedakârlık duygularına bırakmak yerine bazı objektif ölçüler belirleme k düzenli ve dengeli bir hak ve görev dağılımı açısından vazgeçilmez bir önem taşımaktadır.
Hanefîler'e göre kişi ve aile fertleri için gerekli bir yıllık gıda maddeleri giyecekler sanat ve meslek aletleri oturulan ev ev eşyası binek aracı ilim için edinilen kitaplar aslî ihtiyaç sayılır.
Temel ihtiyaçlar kişinin hayatını korumak ve insan onuruna yakışır bir şekilde sürdürmek için muhtaç olduğu şeylerdir. Bir kimsenin yeme içme barınma sağlık iş ve meslek edinme seyahat dinlenme ve eğitim gibi tabii ve temel ihtiyaçlarını içinde yaşadığı toplumun genel iktisadî seviyesine göre lüks ve aşırı sayılmayacak ölçüde gidermesi mümkün ve meşrû görünmektedir.
Aslî ve tabii ihtiyaç kavramının ve bu konudaki ölçülerin zamanın çevrenin ve şartların değişmesi ile değişebileceği doğrudur. Ancak insanın her arzu ettiği şey de zaruri ihtiyaç değildir. İsrafın yaygınlaştığı insanların âdeta her şeyin en iyisini tüketme yarışına girdiği ve lüks eşyanın neredeyse ihtiyaç haline geldiği günümüzde temel ihtiyaç maddelerinin belirlenmesinin kişilerin kendi sosyal çevresine kültür ve alışkanlıklarına ve kendi tesbitine bırakılmayıp bu konuda toplumun ortak değerlerine ve toplumdaki asgari geçim ve hayat standardına göre bir belirlemeye gidilmesi gerekir. Klasik dönemde fakihlerin ileri sürdüğü ölçüler de bir bakıma -o dönemler itibariyle- böyle bir işlev görmüştür.
Özetle "havâic-i asliyye" kavramı İslâm toplumunda asgari hayat ve geçim standardını belirlemede kullanılan bir ölçüt konumundadır. Müslümanlar gerek fert gerekse devlet olarak bu standardın altında yer alanlara yardım etmekle yükümlü oldukları gibi bu standardın üstünde olanlar da bu yükümlülüğe katılmak durumundadır.
Diğer taraftan aslî ihtiyaçların zekât dışı bırakılması anlayışı -her ne kadar pek çok ülkede henüz uygulanmıyorsa da- modern vergi sisteminde asgari ücretin vergi dışı tutulması düşüncesinin asırlar öncesinden bir uygulama örneği olması ve vergilendirmede mal sahibinin şahsını içinde bulunduğu ortamı ihtiyaçlarını borçlarını ve ailevî yükümlülüklerini göz önünde bulundurması itibariyle vergi hukuku alanında üzerinde durulmaya değer bir önem arzetmektedir.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi