Değerli kardeşimiz
Kadınlarla ilgili birkaç noktayı açıklamamız gerekecektir:
Hadiste belirtildiği üzere karıya kocanın "iyi muâmele"de bulunması esastır. Kocasının onun üzerinde bazı hakları vardır. Ancak onun da kocası üzerinde hakları vardır. Her ikisi de diğerinden bu haklardan daha fazlasını zorla isteyemez.
Erkeğin kadınına karşı borçları nafakadır: Yiyecek giyecek ve mesken temini. Dinimiz bunların asgarî miktarını tâyin ederken devrin şartlarını örfü kadının geldiği ailenin iktisadî seviyesini göz önüne almıştır. Fıkıh kitaplarımız bu meselelere geniş yer verir. Teferruata girmeden İslâm âlimlerinin icma ettikleri ana prensipleri kaydedelim:
Nikah akdi istihdam (kadını hizmetlenme) akdi değildir. Bu sebeple yemek yapmak evi süpürmek çamaşır yıkamak gibi dahilî; dükkanda tarlada çalışmak hayvanları tımar etmek gibi harici işleri yapmakla mükellef değildir. Kadın bu çeşit hizmetlerin görülmesi için masrafı kocası tarafından karşılanmak üzere en az bir hizmetçi tutmak hakkına sahiptir. Koca hanımın yemeğini pişmiş ve hazırlanmış olarak getirmek zorundadır. Kadın bir kısım ev işlerini yapıyorsa bunu hukukî bir mecburiyet olarak değil bir iyilik hoş bir âdet örf olarak yapar. Bu çeşit işleri yapmak istemese kocası icbar edemez. Bu davranışı sebebiyle kadın günahkâr da olmaz. Ona terettüp eden hukukî vecibe: “Kocasından izin almadan evden ayrılmaması kocasının istemediklerini eve almaması çağırdığı takdirde yatağa gelmesidir.”
KADININ DÖVÜLMESİ MESELESİ'ne gelince dinimiz bazı sıkı kayıtlarla buna yer vermiştir. Yukarıda kaydettiğimiz hadisten ayrı olarak Kur'an-ı Kerîm'de de yer verilen bir husustur. Kur'ân-ı Kerîm'de yer verilmiş olması mevzuya ayrı bir ehemmiyet kazandırmaktadır. Bizce âyet-i kerîmenin bu meseleye temas etmiş olması kadınları himayeye mâtuf bir durumdur. Zira başta günümüzün en ileri memleketlerinde bile hâlâ câri olduğu üzere her devirde her millette kadınlar dövülmüştür. Kıyamete kadar da bu realite devam edeceğe benziyor. Sanki insanî münasebetlerin kadın-erkek bölümünün tabiî bir neticesidir.
İnsanlar zarurî olan münasebetlerinde her zaman orta yolu koruyamazlar ifrat tefrit rıza gazab sevgi-öfke iç içedir. Bunların sonucu olarak münakaşalar ağız kavgaları yumruklaşmalar hatta cinâyetler vukûa gelir. Bunlar "olmamalıdır" diye bir teşriat olamaz. İslâm bu meselede realiteyi kabul ederek müntesiplerini makul hududda tutmaya frenlemeye çalışır. Esasen her meselede "vasat yol"u göstermek İslâm'ın ana ruhunu teşkil eder. Bu kısa açıklamadan sonra asıl mevzumuza gelelim: Kur'ân-ı Kerîm'de meâlen şu ayet mevcuttur:
"Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara gelince evvela kendilerine nasihat edin sonra yataklarında onları yalnız bırakın yine dinlemezse dövün." (Nisa 4/34)
Dikkat edilirse âyet kadının dövülmesini birçok şarta bağlamaktadır:
1. MEŞRU SEBEP: Kur'ân'da bu sebep "nüşuz" kelimesiyle ifade edilir. Türkçe meallerde umumiyetle hep "serkeşlik" olarak tercüme edilmiştir. Kelime Arapça'da yükseklik tümseklik sivrilik gibi mânalara gelir. Selef âlimleri kadınla ilgili olarak Kur'ân'da gelen bu tavırdan "kocasına isyanı koku sürünmemesi kocasını nefsinden men etmesi kocasına daha önceki davranışını değiştirmesi kocasına sevgisizlik izhar etmesi kocasının tâyin ettiği evde oturmayı kabul etmeyip bir başka yerde oturması" gibi durumları anlatmıştır.Yani kocasına karşı olan vecibelerini yerine getirmemesi diye hülâsa edebiliriz. Vecibe olmayan işlerdeki itaatsizlikten dolayı dövmeye hakkı yoktur. Ev işlerini yapmaması gibi.
Veda Hutbesi'nde kadını dövmeyi meşru kılan suç "nüşuz" kelimesiyle değil "fâhiş" kelimesiyle ifade edilmiştir. Biz "çirkinlik" olarak tercüme ediyoruz. Bunu dilimizde aynı kökten fuhuş kelimesiyle tercümeyi uygun bulmuyoruz. Çünkü fuhuş zina mânasına gelir. Halbuki burada zinanın kastedilmiş olması mümkün değildir. Çünkü zinanın cezası recm denen hadd-i zina'dır. Bunun dayakla geçiştirilmesi mümkün değildir. Öyle ise bu hutbede geçen "fâhiş" kelimesini fuhuşla açıklamak ve böylece Kur'ân'da geçen "nüşuz" kelimesinin vuzuha kavuşturulduğunu söylemek uygun olmaz.
2. CEZANIN USÛL VE MİKTARI: Kadın meşru bir sebeple dövülebilirse de bu en son baş vurulacak yoldur. İlk önce serkeşliği sebebiyle nasihat edip tatlılıkla ondan vaz geçirme yolu aranacak. Bu müessir olmazsa yatağı ayrılacak. Bu iş arkasını dönmek ve konuşmamak suretiyle gerçekleştirilir. Ayrı bir yatakta yatılır da denmiştir. Bu ceza da müessir olmazsa dayak meşru hâle gelmektedir.
İslâm burada da yenilik getirerek dayağın derecesini belirtmiş "çok acı verici olmaması"nı emretmiştir. Şu hâlde İslâm her devirde mevcudiyetini fiilen dünyanın her köşesinde muhafaza etmiş beşerî bir realiteyi ciddî kayıtlara bağlayarak kadınlar lehine ıslah etmiş asgarî seviyeye en az zararlı bir hâle getirmiştir.
Elmalılı Hamdi Efendi dayakla ilgili yukarıda temas ettiğimiz ayet-i kerîmenin açıklamasını yaparken bir dipnot düşüyor. Buraya aynen kaydını uygun buluyoruz:
"Burada 'Kadın dövülür mü?' diye bir soru vârid olabilir. Evet dövülmez fakat bu ifadede kadın demek nâşize (serkeş) âsiye (isyankâr) karı demek olmadığı da unutulmamak lâzım gelir. Sırasına göre insanca olmak üzere bir kaç tokat hissi isyan ile sukuta doğru giden hırçın bir kadına kadınlık şeref ü terbiyesini bahşetmek için güzel bir ders olabilir. Şair Ziya Paşa merhum: 'Nush ile yola gelmiyeni etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.' demiştir."
"Zamanımızda Kur'ân'ın işbu "onları dövün" emrini sui tefsir ederek dillerine dolamak isteyen Avrupalılar görüyoruz. Fakat ne garib bir tesadüftür ki biz bu âyetin tefsîriyle meşgul olduğumuz sırada bir Fransız mahkemesinin kocası tarafından dövülmüş olan bir Fransız karısına ikame ettiği davaya karşı 'hırçınlık edip kocasını tehevvüre getiren bir kadının yediği dayaktan dolayı talâk (boşanma) dâvâsı ikamesine hakkı olmadığına' hükmettiğini gazeteler ilan ediyordu." (bk. Hak Dini Kur'an Dili İlgili ayetin tefsiri)
Geniş bilgi için Prof. Dr. İbrahim CANAN'ın “Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye” isimli kitabının 385-397 sayfalar arasına bakılabilir.
* * *
Kur an'ı Kerim'de hangi nedenlerden dolayı boşanmanın zaruret hâline geldiği açık bir şekilde belirtilmiştir:
1. Açık Edepsizlik (Zina)
Zina İslam'da büyük bir suç şirkle eş anlama gelecek kadar büyük bir günahtır. Zina aile düzenini yerle bir eden evlilik bağını zedeleyen korkunç bir fiildir. Böyle bir fiilin Müslüman bir evde işlenmesi hiçbir zaman düşünülemez. Bu fiili Müslümanın evine reva gören bir kadın ya da erkek o eve layık olamaz.
"Onlara verdiklerinizin bir kısmını alıp götürmek için onları sıkıştırmayın. Şayet apaçık bir edepsizlik yaparlarsa başka. Onlarla iyi geçinin..." (Nisa 4/19)
"Ey peygamber; kadınları boşadığınız zaman onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti sayın. Rabb'iniz Allah'tan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın. Kendileri de çıkmasınlar. Ancak apaçık bir edepsizlik yaparlarsa (fuhuş) başka..."(Talak 65/1)
2. Huzursuzluk Çıkarma Fikri Anlaşmazlık
İslami bir toplumun huzurlu bir ortam oluşturması için toplumun çekirdeğini oluşturan ailenin huzurlu olması gerekir. Ailedeki huzuru ise birbiriyle çok iyi anlaşan eşler sağlar. Ailedeki temel direkler dengeli değilse aile yuvası her an yıkılmaya mahkumdur. Ailedeki huzuru ve sürekliliği sağlamak için dengesiz olan direğin tamir edilerek düzeltilmesi düzelmesi mümkün değilse değiştirilerek yenilenmesi hem aile hem de İslam toplumu adına yararlı olacaktır.
Ailenin temel direklerinden biri olan kadın kocasına karşı gelip evde huzursuzluk çıkarıyorsa yani bir evde kadın kocasının taşıdığı fikre destek vermiyor köstekliyor sözlü veya fiili olarak karşı çıkıp davasından döndürmeğe ya da alıkoymağa çalışıyorsa bu kadını boşamak zaruri hâle gelmiş demektir. Eğer erkek bu kadını boşamazsa bu durumda iki şık ortaya çıkar:
Birinci şık erkek karısına aldırış etmez yoluna devam eder. Ancak bu durumda evde huzursuzluk başgösterecektir. Huzursuzluğun baş göstermesi ile de eğer varsa çocuklar etkilenecek ve sonuçta bunalımlı bir nesil ortaya çıkacaktır. Bu nesil belki de Allah'ı tanımayacak derecede dinden imandan uzak bir nesil olacaktır. Çünkü kadın evde devamlı çocukların yanında bulunduğundan dolayı onları daha fazla etkileyecektir. İstikbalde bu çocuklar mücadeleci bir erkek için büyük bir kayıp ve davasına ağır bir darbe olacaktır.
Ayrıca erkek evde huzurlu bir ortam bulamadığından çalışmalarında başarısız olacak veya en azından istediği seviyeye gelemeyecektir. Birbirlerinin evliyası olması gereken mü'min erkek ve kadınlar evde bu velayeti oluşturamamışlarsa dışarıda hiçbir zaman oluşturamazlar; iyiliği emredemez kötülükten alıkoyamazlar. O hâlde Kur'an'ın emrettiği ölçüler içinde kadını boşamak şart olacaktır.
İkinci şık mü'min erkek karısının sözüne uyup davasından ve çalışmalarından vazgeçecektir ki bu da o erkeğin fasık olmasına ve dinden uzaklaşmasına neden olacaktır. Son yıllarda bunların birçok örnekleri bulunmaktadır.
"De ki: 'Eğer babalarınız oğullarınız kardeşleriniz eşleriniz hısım akrabalarınız kazandığınız mallar düşmesinden korktuğunuz ticaret hoşlandığınız meskenler size Allah'tan Rasulünden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevgili ise o hâlde Allah emrini getirinceye kadar gözetleyin. Allah fasık kavmi hidayete erdirmez." (Tevbe 9/24)
"Ey iman edenler eşlerinizden ve çocuklarınızdan bazıları size düşmandır. Onlardan sakının..." (Teğabun 64/14)
Allah yolundan alıkoymak için çalışan her kadın aynı zamanda kocasının da düşmanıdır. Bu düşmandan sakınmanın ve korunmanın yolu ondan uzaklaşmaktır. Bunun en iyi yolu da o kadını boşamaktır. Çünkü bu tür kadınlar iyi kadınlardan değillerdir. İsyankâr kadınlar eğer düzelmezlerse onları boşamak en ideal yoldur.
"Allah insanları birbirinden üstün kıldığından ve mallarından harcadıklarından dolayı erkekler kadınlar üzerinde yöneticidirler. Onun için iyi kadınlar itaatkar olup Allah'ın kendilerini korumasına karşılık kendileri de gizliyi korurlar. Dik kafalılık şirretlik etmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin yataklarından ayrılın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhinde başka bir yol aramayın. Çünkü Allah yücedir büyüktür."(Nisa 4/34)
Eğer nasihat edilmesine yataklarından uzaklaşılmasına ve dövülmelerine rağmen düzelip kendilerine çeki-düzen vermezlerse onları boşanmak en iyi çaredir. Ancak düzelmeleri hâlinde aleyhlerinde bir yol aramak yasaklanmıştır.
3. Dünya Hayatını ve Süsünü Allah'a Tercih Etmek
Kadın olsun erkek olsun kişi yaratılışın temel gayesi olan Allah'â itaat (kulluk) etmek ve O'nun dini için çalışmakla mükelleftir. Yaratılışlarının şuurunda olanlar hareketlerinin yönünü ona göre düzenlerler. Ve yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve hakimiyet yalnızca Allah'a ait oluncaya kadar çalışmak inandığını söyleyen herkesin üzerine düşen bir görev ve sorumluluktur. İşte Kur'ani gerçekler:
"Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım:" (Zariyat 51/56)
"... Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz..." (Fatiha 1/4)
"Fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Eğer vazgeçerlerse muhakkak ki Allah ne yaptıklarını görmektedir." (Enfal 8/39)
Yaratılış gayesini unutup dünya hayatının süsünü isteyen kadınları (ya da erkekleri) boşamak her iman eden mücadele erinin yapması gereken bir davranış olmalıdır. Aksi hâlde bu kadınlar ya da erkekler davetçiye ayak bağı olacak ve engel teşkil edeceklerdir. Bu yüzden onlardan boşanmak kadın iseler mehirlerini verip onları salmak en iyi yoldur.
"Ey Nebi eşlerine söyle: Eğer siz dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız gelin size müt'a (mehrinizi) vereyim ve sizi güzellikle salayım. Eğer siz Allah'ı ve ahiret yurdunu istiyorsanız Allah sizden güzel hareket edenlere büyük mükafat hazırlamıştır." (Ahzab 33/28-29)
Allah'ın nizamının egemen olması için çalışmayıp dünya hayatını ve süsünü isteyen kadınlar ya da erkekler Allah'ın nizamının egemen olmasına çalışan davetçilerin önlerinde bir kambur bir engeldirler. Bu engelin giderilmesi de mü'minler için bir zarurettir. Çünkü yüce Rabb'imiz dünya hayatını ve süsünü isteyenlerin ahirette nasiplerinin olmadığını bildiriyor. Ahirette nasibi olmayanın ahirette nasibi olanlarla beraber olması söz konusu olamaz.
"İşte onlar ahirete karşılık dünya hayatını satın alan kimselerdir. Onlardan azab hiç hafifletilmez ve onlara hiç yardım edilmez." (Bakara 2/86)
"Kimler dünya hayatını ve süsünü isterse onlara oradaki amellerini tam veririz ve onlar orada hiçbir eksikliğe uğratılmazlar. Ama onlar öyle kimselerdir ki ahirette onlar için yalnız ateş vardır ve yaptıklarının hepsi orada boşa çıkmıştır. Amelleri hep batıl olmuştur." (Hud 11/15-16)
"Kim ahiret ekinini istiyorsa onun ekinini artırırız; kim dünya ekinini istiyorsa ona da dünyadan bir şey veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz." (Şura 42/20)
Dünya hayatını ve süsünü isteyenin ahiret ekinini isteyenle hiçbir ilgi ve ilişiği olmayacağından mü'min bir şahsiyetin yapacağı en güzel hareket dünya süsünü isteyen eşini boşamasıdır. Bu boşamanın nasıl ne zaman ve ne şekilde olacağını ise İslami esaslar net bir şekilde ortaya koymuştur.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Kadınların dövülmesi / aile içi şiddetle ilgili ayet var mı bunun hakkında bilgi verir misiniz?
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet