Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Ruh ve melekler madde midir?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:17    Güncellendi: 31.01.2025 23:17
Cevap

Değerli kardeşimiz

Ruh madde değildir. Dünyadaki ışık yani nur maddedir. Ama melekelrin nuraniyeti mahiyet itibarıyla dünya nurundan daha faklı olduğu için madde değidir. Buna sadece nurani denir. Yani melekler de madde değildir.

Melek; erkeklik ve dişilik özelliği olmayan yemeyen içmeyen evlenmeyen doğmayan doğurmayan normal gözle görülmeyen Allah'ın emirlerine itaat eden yaratıklardır.

Arap dili uzmanlarına ve bazı İslâm âlimlerine göre "melek" Arapça bir kelime olup "Elûk" veya "Elûke" kökünden gelir. Elûk "götüren" elûke ise "haber götüren" manâsınadır. Çoğulu "melâike" gelir. Ancak "melek" kelimesinin Arapçada bazan hem tekil hem çoğul manasında cins ismi olarak kullanıldığı da görülür. Bu kelimenin kökü sayılan "elk" aslında "risalet" yani "elçilik"; melekde "elçi" demektir. Kelime önce mef'al vezninde "melek" idi. Sonra hemze "lâm" harfinden sonraya alınarak "melek" olmuş; daha sonra hemze de kaldırılarak "melek" haline getirilmiştir. Bu gibi değişikliklere Arapçada çokça rastlanır.

Müfessir İbn Hayyâm ve dilcilerden Rağib el-İsfahânî melek kelimesinin "kuvvet ve iktidar sahibi" anlamına gelen "melk" veya "mülk" kökünden türetildiği görüşündedirler. Dolayısıyla melek kelimesi lügat bakımından; haberci elçi kuvvet ve iktidar sahibi tedbir ve tasarruf manalarına gelmektedir. İslâm dininde ise; melek denince akla önce peygamberlere gönderilen ilâhî elçiler; sonra insanlar ve kâinat üzerinde Allah (c.c.) namına tasarrufta bulunan ve O'nun emirlerini ve verdiği vazifeleri aynen yerine getiren kudret sahibi manevî varlıklar gelmektedir.

İngiliz müsteşriklerinden D. B. Macdonald melek kelimesinin İbranîceden Arapçaya geçmiş olabileceği düşüncesine kapılmış ise de daha sonraki araştırmalarında İbranicenin çok eski kitabelerinde böyle "bir fiilin hiçbir izine rastlanmadığını" itiraf etmiştir. (Macdonald Melek mad. İA. Fazla bilgi için bk. "İbni-Manzur Lisânül-Arap XII/386-387; Râğib el-Müfredât s. 49; M. Hamdi Yazır Hak Dini Kur'an Dili I/301-303).

Meleklerin hakikatı cinsleri sıfat ve özellikleri hakkında bazı farklı görüşler varsa da; Ehl-i Sünnet âlimlerinin Kitap ve Sünnete dayanan ortak görüşleri icmalî olarak şöyledir: Melekler; Allah Teâlâ'ya ibadet ve taatle meşgul olan ruhanî nuranî lâtif varlıklardır. Allah'ın kendilerine verdiği her emri derhal ve aynen yerine getirirler ve asla itaatsizlik etmezler (et-Tahrîm 66/6) Melekler "emanet" sıfatıyla muttasıfdırlar. Kur'ân-ı Kerim'in birçok ayetlerinde meleklerin kâinattaki bütün varlıklar gibi bağımsız olarak yaratılan fakat insanlara ve diğer canlı ve maddî yaratıklara mahsus olan yeme içme uyuma ve evlenme gibi sıfatlardan; erkeklik ve dişilik gibi cinsiyetten ve her çeşit günah işlemekten uzak daima Allah'ı tenzih ve tesbih eden nuranî lâtif varlıklar olduğu bildirilmiştir. Bu özellikleri sebebiyle Cenab-ı Hak tarafından kendilerine verilen her türlü işleri yapmaya en kısa zamanda en uzak yerlere süratle gitmeye diledikleri şekil ve surette görülmeye muktedir olan Hak Teâla'nın mükerrem kulları şerefli ve kutsal yaratıklarıdır. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyrulur:

"Belki onlar Allah'ın şerefli kullarıdır. Onlar Allah'ın sözünden önce söz söylemezler ve O'nun emrettiklerini (hemen) yaparlar." (Enbiya 21/26-27);

"Onlar Allah'ın emirlerine (isyan edip) karşı gelmezler ve emrolundukları şeyleri (aynen) yaparlar." (Tahrim 66/6);

"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O'nun katındakiler O'na ibadet etmekte (asla) kibir göstermezler ve (asla) yorulmazlar. Gece ve gündüz durmadan (yorulmadan) O'nu tesbih (ve takdis) ederler." (Enbiyâ 21/19-20).

Aşağıdaki ayet-i kerîmelerde ise Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

"Gökleri ve yeri yoktan var eden melekleri ikişer üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O yaratmada dilediğine (dilediğini) artırır. Muhakkak ki Allah her şeye kadirdir." (Fâtır 35/1);

"Onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Biz de Ruhumuzu [Cebrail (as)] ona gönderdik. (O) ona düzgün bir insan şeklinde göründü." (Meryem 19/17) 

Ayrıca Peygamber (s.a.s) Cibril (a.s)'i insanlardan biri (Ashab'dan Dihyetü'l-Kelbî) suretinde gördüğünü meşhur Cibril hadisinde beyan etmiştir (Buhârî İman 1; Müslim İman 1).

Bu ayetlerden ve onları açıklayıp manaca destekleyen pek çok sahih hadislerden her Müslümanın melekler hakkında aşağıda sıralanan özelliklerine inanması gerekmektedir:

1. Melekler  Allah Teâlâ'nın yarattığı kullarıdır. Öyle ise onlar Hak Teâlâ'nın -haşa- kızları çocukları olmadıkları gibi asla düşmanları da değildir (Putperest Arap müşriklerin ve eski din mensuplarının melekler hakkındaki sapık inançları hayalî olup batıldır).

2. Melekler  Allah'ın emirlerine harfiyen bağlıdırlar. O'na asla karşı gelmez ve isyan etmezler herhangi bir yasağını çiğnemezler günah işlemezler. Çünkü "İsmet" ve "Emanet" sıfatlarıyla muttasıfdırlar. Bütün meleklerin ortak özelliği; daima Allah'a hamd ve senada bulunmak O'nu itaat ve ibadetle tesbih etmektir (Enbiyâ 21/26-27; Mümin 40/7).

3. Meleklerin  nuranî mahiyetlerine uygun (yaptıkları iş ve vazifelerine göre) ikişer üçer dörder kanatları vardır. Bu husus Allah kelâmı Kur'an ayetleriyle sabittir. Ancak; gâib (görülmeyen) âlemden olan maddî kesafetten soyutlanmış mahiyeti bilinmeyen melekleri kuşlar gibi kanatlı maddî varlılar olarak tasavvur etmek yanlış bir anlayıştır. Çünkü onlar Allah Teâlâ'nın irade ve takdiri ile bizim gözlerimizle görülecek şekilde yaratılmamış Kur'an-ı Kerim'de bir konuda açık bilgi verilmemiştir. Sözü edilen kanat meleğin yaratılış gayesi ve nuranî mahiyeti ile bağdaşan vazifelerini en süratli bir şekilde yerine getirmelerine delâlet eden manevî bir kanat bir kuvvet ve iktidar sembolüdür. Bu söz temsilî ve mecazî bir ifade tarzıdır. Nitekim din ve dünya ilimlerine sahip olan bir kimseye mecazen "zül-cenaheyn" iki kanat sahibi dendiği gibi; anaların çocukları için "şefkat ve merhamet kanatları"ndan bahsedilir. Hristiyanlar ise melekleri bir kuş gibi kanatlı olarak düşünür ve tasvir ederler. Onların İslâm itikadından ayrıldıkları bir husus da budur.

4. Kur'ân'a ve Sünnete göre melekler  gözle görülmeyen nurdan (ışıktan) yaratılmış olmalarına rağmen Cenab-ı Hak onlara gerektiğinde diledikleri kesif cisimler ve insan şekline girerek görünme gücünü bağışlamıştır. (M. Said Ramazan el-Butî Kübrâl-Yakîniyyât el-Kevniyye s. 271-278; A. A. Aydın İslâm İnançları I 402-403).

Melekler Neden Görünmezler?

Melekler nurdan yaratılan ruhanî ve lâtif varlıklar oldukları için kendilerine mahsus olan bu mahiyet ve hakikatları onların insan gözüne görünmesine engel teşkil eder. Çünkü maddî olan insan gözü melekler gibi nuranî lâtif ve soyut varlıkları görebilecek şekil ve vasıfda yaratılmamıştır. Ancak Cenab-ı Hak hidayet rehberi olarak gönderdiği üstün vasıflı insanlar olan peygamberlerine bu kuvveti verdiğinden yalnız onlar melekleri hakikî hüviyetleri veya Allah'ın dilediği surette görebilirler.

Kur'an-ı Kerim'de insanların topraktan; cinlerin ve şeytanın yalın ateşten yaratıldıkları  "Cin'i de yalın ateşten yarattık." (Rahman 55/15) âyetiyle beyan olunmakta ise de;

"(İblis) 'Ben ondan (Âdem'den) daha üstünüm. Beni ateşten yarattın onu çamurdan yarattın' dedi." (Sâd 38/76)

ayetinde görüleceği gibi; meleklerin hangi maddeden yaratıldığı bildirilmemiştir. Ancak Sahih-i Müslim'de Hz. Aişe (r.anha) dan nakledilen sahih bir hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.s)

"Melekler nurdan cinler yalın bir ateşten yaratıldı." [Sahih-i Müslim 7/226 (1333 H.)]

buyurmuştur. Bu hadis meleklerin maddî olmayan nuranî lâtif varlıklar olduğuna meleklerle cinlerin iki aynı asıldan gelen iki ayrı varlıklar olduğuna delâlet etmektedir.

Meleklere İman Her Müslümana Farzdır:

Meleklerin mana ve hakikatı cinsleri sıfat ve özellikleri hakkında Ehl-i Sünnet alimlerinin Kur'ân-ı Kerim ve Peygamberimiz (s.a.s)'in sahih hadislerine dayanan (ve yukarda açıklanan) ortak görüşleri her Müslümanın inanması gereken melek anlayışını ortaya koymaktadır. Vasıfları ve görevleri Kur'ân-ı Kerim'in pek çok âyetlerinde tafsilî olarak anlatılan meleklere iman etmek İslâm'da iman esaslarından biridir. Bu inanç İslâm dininin inanç sistemi arasında çok önemli bir yer işgal eder. Çünkü melekler; Rab Teâla'nın insanlara bir lütfu ve keremi sayılan "peygamberlik müessesesi"nin temeli olan Allah'ın "ilâhî vahyini" görülmeyen gayb âleminden insanlara onlar arasından seçilen peygamberlere indiren "Allah'ın ilâhî elçileri"dir.

Melekler  yaratılan bu âlemin göklerde ve yeryüzünde nizam ve intizamını sağlayan Allah'ın ruhanî yaratıkları insanları koruyan onlara hayrı ve iyiliği ilham eden yaptıkları işleri yazan şerefli kâtipler nuranî yüce varlıklardır.

Bu esasa göre vahye ve peygamberliğe hatta ahirete ve gaybiyyât denilen "ahiret ahvali"ne Cennet ve Cehenneme inanmak ancak meleklere iman etmekle mümkün olur. O halde peygamberlere ve onlara indirilen semavî kitaplara inanmadan önce onlara peygamberliği getiren vahyi ve kitapları indiren "meleklerin varlığına" kesin olarak inanmak lâzımdır. Bu bakımdan "meleklere iman" "peygamberlere iman" demektir. Melekleri inkâr ise peygamberliği de inkâr sayılır. İşte bu sebepledir ki meleklere iman; "iman esasları" arasında "Allah (c.c)'a iman"dan sonra yer almıştır. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de; Allah'a imandan sonra meleklerine daha sonra kitaplarına ve peygamberlerine iman etmek emredilmiştir: Bakara sûresinde

"Peygamber Rabbinden kendisine indirilene (Kur'an'a) inandı mü'minler de inandılar. Her biri Allah'a meleklerine kitaplarına ve peygamberlerine inandı..." (Bakara 2/285)

buyurulur. Esasen diğer iman esaslarına (ahirete kaza ve kadere) iman etmek de her şeyden önce Allah Teâlâ'ya sonra O'nun meleklerine inanmakla mümkün olur. Bu bakımdan meleklere iman Kur'an da Allah'a imandan hemen sonra zikrolunmuştur. Bu konuda Resulullah (s.a.s)'den Hz Ömer (r.a)'ın rivayet ettiği meşhur hadiste peygamberimiz (s.a.s) vahiy meleği Cibril (a.s) ile konuşmuş kendisine "İman nedir?" diye sorduğunda Resulullah (s.a.s) şöyle cevap vermiştir:

"İman; Allah'a meleklerine kitaplarına peygamberlerine ahiret gününe hayriyle şerriyle kadere inanmaktır." (Müslim İman 1; ayrıca Buharî Ebu Davud Tirmizî ve Nesaî de benzerlerini rivayet etmişlerdir).

Bu ve benzeri kesin nasslarla sabit olan meleklerin varlığını inkâr eden; Kur'an Sünnet ve İcma-ı Ümmet ile kâfir olur. Çünkü Hak Teâlâ

"Kim Allahı meleklerini kitaplarını peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse; o uzak bir sapıklığa düşmüştür." (Nahl 16/2)

buyurmuştur. Dolayısıyla melekleri inkâr etmek hem Kur'an'ı hem de peygamberliği inkâr sayılır.

O halde gerçek şudur ki; meleklerin varlığı naklen sabit aklen caizdir. Çünkü bütün peygamberler meleklerin var olduklarını bildirmişler. Hz. Peygamber (s.a.s)'de onları bizzat görmüş ve var olduklarını haber vermiştir. Kur'ân-ı Kerim de meleklerden onların vasıflarından yaptıkları çeşitli vazifelerden Allah katındaki yüksek derecelerinden söz eden pekçok âyet vardır. Allah kelâmı olan Kur'an'ın her verdiği haber haktır ve gerçeğin kesin ifadesidir. Peygamberler ise masumdurlar; ismet sıdk tebliğ ve emanet sıfatları ile muttasıf olduklarından asla yalan söylemezler. O halde Müslümanlar Kur'ân ayetleri ve sahih hadislerle kesin olarak sâbit olan bütün geçmiş peygamberlerin ve semavî dinlerin varlıklarında ittifak ettikleri meleklere iman etmekle mükelleftirler. Bu sebeble  şer'an (Kitap ve Sünnet ile) sabit olan melekleri inkâr etmek küfrü gerektirir. İnkâr edeni iman ve İslâm dairesinden çıkarır. Bu konuda varid olan muhkem ayetleri ve şer'î delilleri te'vile kalkışmak asla caiz değildir.

Melekler "gaybiyyât" denilen görülmeyen âlemde mevcut nuranî lâtif varlıklar olduklarından; biz onları göremezsek de var oldukları dinî naklî delillerle sabit olduğundan insan aklı da onların varlığını inkâr edemez. Gerçi akıl melâikenin ne varlığını ne de yokluğunu kesin delillerle isbat edemez. Fakat aklı selîm gözle görülmeyen bu gibi lâtif varlıkların varlığının imkansız olmadığına aksine onların da "vücudu caiz" olan şeylerden olduğuna delâlet eder. Çünkü; meleklerin varlığını inkâr edebilmek için aklî felsefî veya ilmî verilere dayanan hiç bir delil ortaya konulamaz. Aksi hâlde; gözümüzle göremediğimiz ve bugün ilmin ve felsefenin mahiyet ve hakikatini tesbit edemediği "hayat cevheri"nin "insan ruhu"nun ve "aklımızın" da varlığını inkâr etmemiz gerekir. Fakat göremiyoruz veya mahiyetini bilemiyoruz diye; ne ruhu ne aklı ne hayat gerçeğini ve ne de görünmeyen fakat varlığı ilmen bilinen kuvvet ve enerji gibi gerçekleri inkâr edemeyiz. O hâlde ruh ve akıl gibi maddî olmayan ve "mücerredât" denilen maddeden soyutlanmış manevî gaybî varlıklara da inanmaya mecburuz.

Bu gibi soyut varlıklar müşahede (gözlem) ve tecrübeye dayanan müsbet ilmin sınırları dışında kalan fizik ötesi gaybî manevî yaratıklardır. Nitekim özellikle Sokrat ve Eflatun gibi İlâhîyat Felsefesiyle uğraşan ve bir çok eski filozoflar fizik ötesi ruhanî varlıkların var olduğuna inanmak zorunda kalmışlar ve onlara "misaller âlemi" "ervâhı ulviyye" ve "nüfûz-ı mücerrede" gibi felsefî isimler vermişlerdir. Bu günkü müsbet ilimlerle uğraşan meşhur bilginlerin büyük çoğunluğu fizik ötesi bir takım kuvvet ve varlıkların bu maddî-kevnî âlemde görülen bazı olayların meydana gelmesine sebeb olduğunu kabul ve itiraf etmektedirler. Bütün bu gerçekler ve ilmî veriler meleklerin varlığının aklen caiz ve mümkün görüldüğüne kesin olarak delâlet etmektedir. Özet olarak diyebiliriz ki  melekler de aklımız ve ruhumuz gibi vardır.

Gerçi biz onları göremiyoruz ama peygamberler görmüşler ve büyük bir melek olan Cebrail (a.s) elçiliği ile Allah Teâlâ'nın vahyine mazhar olmuşlardır. Onlar vahiy meleği aracılığı ile Allah'ın emir ve yasaklarını alıp öğrenmişler ve insanlığı hidayete ve saadete yöneltmişlerdir. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de Peygamberimiz (s.a.s)'e aynı şekilde indirilmiş ve bize meleklerin varlığını haber vermiştir. Onun içindir ki bütün Müslümanlar Kur'ân-ı Kerim'in ve Peygamber (s.a.s) Efendimizin haber verdiği ve aklın da varlığını inkâr etmediği meleklere inanırlar. Çünkü melekleri inkâr mukaddes kitapları ve peygamberleri de inkâr etmeyi gerektirir.

Kur'ân-ı Kerim'de geçen pek çok ayetlerde meleklerin çeşitli görevleri belirtilmiş yaptıkları işlerin önemine ve özelliğine göre aldıkları özel isimler beyan olunmuştur. Yerlerde ve göklerde Kürsî'de ve Arş etrafında Beytu'l Ma'mur ve Sidre-i Münteha'da Cennet ve Cehennem'de sayısız melekler vardır. Bütün meleklerin çok çeşitli olan görevlerine ve yaptıkları işlerin mahiyetine göre tanzim edip bunları yöneten dört büyük melek meleklerin başları ve amirleridir. Bu görevlerin en başta geleni ve en önemlisi; peygamberlere Allah (c.c.)'ın ilâhî vahyini ulaştırmak yani Allah'ın emirlerini tebliğ etmektir. Bu bakımdan melek denilince akla her şeyden önce "Cebrail" adıyla tanınan vahiy meleği gelir. Sonra diğer görev gruplarının başları olan Azrâil Mikâil ve İsrâfil gelir. Bu dört melek meleklerin "Resulleri"dir.

İlave bilgi için tıklayınız: 

- Ruh nedir ruhun mahiyeti anlaşılabilir mi? Ruh beyinden mi ibarettir?...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet