Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

"Ey Allah'ın Resulü bazılarımız içinden öyle sesler işitiyor ki onu (bilerek) söylemektense kömür kesilinceye kadar yanmayı veya gökten yere atılmayı tercih eder..." Vesvese ile ilgili bu hadis açıklar mısınız?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:17    Güncellendi: 31.01.2025 23:17
Soru Detayı

- Müslimin İbnu Mesud (ra)'dan kaydettiği bir rivayet şöyledir:
"Dediler ki: Ey Allah'ın Resulü bazılarımız içinden öyle sesler işitiyor ki onu (bilerek) söylemektense kömür kesilinceye kadar yanmayı veya gökten yere atılmayı tercih eder. (Bu vesveseler bize zarar verir mi?) Hz. Peygamber (sav): "Hayır bu (korkunuz) gerçek imanın ifadesidir." cevabını verdi."
- Sahabeler bu vesveseleri bilmiyerek söylüyorlar mıydı?..

Değerli kardeşimiz

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ashabından bir kısmı ona sordular:

"Bazılarımızın aklından bir kısım vesveseler geçiyor normalde bunu söylemenin günah olacağına kaniyiz."

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Gerçekten böyle bir korku duyuyor musunuz?"diye sordu. Oradakiler"Evet!.."deyince:

"İşte bu (korku) imandan gelir (vesvese zarar vermez)."dedi." [Müslim İman 209 (132); Ebu Dâvud Edeb 118 (5110)]

Diğer bir rivayette: "(Şeytanın) hilesini vesveseye dönüştüren Allah'a hamdolsun." demiştir.

Müslim'in İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'dan kaydettiği bir rivayet şöyledir:

"Dediler ki: "Ey Allah'ın Resulû bazılarımız içinden öyle sesler işitiyor ki onu (bilerek) söylemektense kömür kesilinceye kadar yanmayı veya gökten yere atılmayı tercîh eder. (Bu vesveseler bize zarar verir mi?)."

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

"Hayır bu (korkunuz) gerçek imanın ifadesidir." cevabını verdi."

AÇIKLAMA:

Hadiste ashab iradeleri olmadan içlerinden kendiliğinden doğan vesveselerden sormaktadır. Bu hadiste imanî meseleler üzerinde olduğu anlaşılan bu vesveselerin bazı rivayetlerde Allah hakkında olduğu belirtilir. Bunlar normalde kabul edilemiyecek muhal şeyler olduğu için iradî olarak konuşmanın günah olacağı korkusu hâkimdir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) içten kendiliğinden gelen bu seslerin kişiye zarar vermiyeceğini belirtiyor. Delil olarak da kişinin duyduğu korkuyu gösteriyor. İnsanda merak korku gibi iradeyi dinlemeyen zabt altına alınamayan bir kısım duyguların sevkiyle içten gelen bu sesi hepimiz her zaman duyarız. Vehimli mizaçlar "içim bozulmuş" diye ye'se bile düşebilir. Ancak Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu seslerden duyduğumuz endişeyi en büyük bir delil yapmak "Mademki o sese irademizle iştirak etmiyor aklımızla tasdik etmiyor aksine üzülüyoruz öyle ise bu şeytanın bir vesvesesidir aldırmayın." mânasında "Korkunuz gerçek imanın ifadesidir." buyuruyor.

Bu mevzuda Bediüzzaman şöyle der:

"Şeytanın en tehlikeli bir desisesi şudur ki: Bazı hassas ve sâfi kalb insanlara tahayyül-i küfrîyi tasdik-i küfürle iltibas ettiriyor (yani hayalden küfrü geçirmeyi onu tasdik etmiş gibi gösteriyor). Tasavvur-u dalâleti dalâletin tasdiki suretinde gösteriyor. Ve mukaddes zatlar ve münezzeh şeyler hakkında gayet çirkin hâtıraları hayâline gösteriyor. Ve imkân-ı zâtiyi imkân-ı aklî şeklinde gösterip imandaki yakinine münafî bir şek tarzını veriyor. Ve o vakit o bîçare hassas adam kendini dalâlet ve küfür içine düştüğünü tevehhüm edip imandaki yakîninin zâil olduğunu zanneder ye'se düşer o yeisle şeytana maskara olur. Şeytan hem ye'sini hem o zayıf damarını hem o iltibasını çok işlettirir ya divâne olur yahud "her çi bad âbad" (her ne olursa olsun) der dalâlete gider."

"Şeytanın bu desisesinin mahiyeti ne kadar asılsız olduğunu bazı risalelerde beyan ettiğimiz gibi burada icmâlen bahsedeceğiz. Şöyle ki: Nasıl ki âyinede yılanın sureti ısırmaz ve ateşin misali yandırmaz ve murdarın aksi telvis etmez (kirletmez). Öyle de: Hayâl veya fikir âyinesinde küfriyâtın ve şirkin akisleri ve dalâletin gölgeleri ve şetimli ve çirkin sözlerin hayalleri itikadı bozmaz imanı tağyir etmez hürmetli edebi kırmaz. Çünkü meşhur kaidedir ki tahayyül-ü şetm şetm olmadığı gibi tahayyül-ü küfr dahi küfür değil ve tasavvur-u dalâlet de dalâlet değil. İmandaki şek meselesi ise imkân-ı zâtiden gelen ihtimaller o yakine münâfi değil ve o yakini bozmaz. İlm-i usul-i dinde kavâid-i mukarreredendir ki: "Zâtî imkân ilmî yakine münâfi değildir."

"Mesela: Barla Denizi'nin (Eğridir gölü) su olarak yerinde bulunduğuna yakinimiz var. Halbuki zâtında mümkündür ki o deniz bu dakikada batmış olsun. Ve batması mümkinâttandır. Bu imkân-ı zatî mâdem bir emâreden neş'et etmiyor zihnî bir imkân olamaz ki şek olsun. Çünkü yine ilm-i usûl-i dînde bir kaide-i mukarreredir ki: "Bir emâreden gelmiyen bir ihtimal-i zâti ise bir imkân-ı zihnî olamaz ki şüphe verip ehemmiyeti olsun." İşte bu desise-i şeytaniyeye mâruz olan bîçâre adam hakâik-i imâniyeye yakînini böyle zâti imkânlar ile kaybediyor zanneder. Mesela Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hakkında beşeriyet itibariyle çok imkân-ı zatiye hatırına geliyor ki imanın cezm ve yakinine zarar vermez. Fakat o zarar verdi zanneder zarara düşer."

"Hem bâzan şeytan kalb üstündeki lümmesi cihetinde Cenab-ı Hak hakkında fena sözler söyler. O adam zanneder ki: Onun kalbi bozulmuş ki böyle söylüyor titriyor. Halbuki: Onun titremesi ve korkması ve adem-i rızası delildir ki: O sözler kalbinden gelmiyor belki lümme-i şeytâniyeden geliyor veya şeytan tarafından ihtar ve tahayyül ediliyor."

"Hem insanın letaifi içinde teşhis edemediğim bir iki latife var ki ihtiyar ve irâdeyi dinlemezler belki de mes'uliyet altına da girmezler. Bâzan o latifeler hükmediyorlar hakkı dinlemiyorlar. Yanlış şeylere giriyorlar. O vakit şeytan o adama telkin eder ki: "Senin istidâdın hakka ve imana muvafık değil ki böyle ihtiyarsız bâtıl şeylere giriyorsun. Demek senin kaderin seni şekâvete mahkûm etmiştir." O bîçâre adam ye'se düşüp helâkete gider."

"İşte şeytanın evvelki desiselerine karşı mü'minin tahassüngâhı (sığınağı) Muhakkikîn-i Asfiyâ'nın düsturlarıyla hudutları taayyün eden hakâik-i imaniye ve muhkemât-ı Kur'âniyedir. Ve âhirdeki desîselerine karşı; İstiâze ile ehemmiyet vermemektir. Çünkü: Ehemmiyet verdikçe nazar-ı dikkati celbettirip büyür şişer. Mü'minin böyle mânevî yaralarına tiryak ve merhem; Sünnet-i Seniyye'dir." (bk. Lem'alar On Üçüncü Lem'a)

(Prof. Dr. İbrahim Canan Kütüb-i Sitte)

Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi