- Amenünün ilk kaynağı nedir; bize nasıl ulaşmıştır?
Değerli kardeşimiz
Amentü İslâm dininin iman esaslarını ana hatlarıyla ifade eden terimdir. Arapça'da âmene fiilinin birinci tekil şahsı olan ve “inandım” mânasına gelen âmentü Kur'an'da üç yerde söz sahibinin imanını açıklarken kullandığı bir ifade olarak geçer.(bk. Yûnus Suresi 190; Yâsîn Suresi 36-25; Şûrâ Suresi 42/15.) Şûra sûresinde doğrudan doğruya Hz. Peygamber (asm)'e “âmentü” demesi emredilir. Buna dayanarak âmentünün Kur'an'da yer alan bir terim olduğunu söylemek mümkündür.
“Âmentü billahi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve'l-yevmi'l-âhiri ve bi'l kaderi hayrihî ve şerrihî mine'llâhi teâlâ; ve'l-ba'sü ba'de'l-mevti hakk eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlüh”
“Allah'a meleklerine kitaplarına peygamberlerine âhiret gününe kadere hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna iman ettim. Ölümden sonra diriliş gerçektir. Allah'tan başka ilâh olmadığına Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şahadet ederim.”
şeklinde sıralanan ve mü'menün bih olarak da adlandırılan itikadı esasların hepsi âmentü terimiyle ifade edilir.
Âmentü'de sıralanan ve Ehl-i sünnet inancına bağlı herkesin kabul etmesi gereken bu iman esasları Kur'an'da çeşitli ifadelerle yer almıştır. Bir yerde müminin vasıfları olarak Allah'a âhiret gününe meleklere kitaba (Kur'an'a) ve peygamberlere iman şeklinde sıralanırken (bk. Bakara Suresi 2/177.) başka bir yerde müminlere “Allah'a peygamberine (Hz. Muhammed'e) peygamberine indirdiği kitaba (Kur'an'a) ve önceden indirdiği kitaba iman etmeleri emredilir. (bk. Nisâ Suresi 4/136)
Buna karşılık Allah'ı meleklerini kitaplarını peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr edenin koyu bir sapıklık içinde olduğu belirtilir. (bk. Nisâ Suresi 4/136.)
Bu âyetlerde değişik şekillerde sıralanan iman esasları Allah'a meleklere kitaplara peygamberlere ve âhirete iman olmak üzere beş ilkede toplanmış ve geleneksel âmentü metninde bulunan kader yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğu inancı bunlar arasında zikredilmemiştir.
Âmentüdeki iman esaslarının sayısı ve muhtevası hadislerde de farklıdır. Buhârinin rivayet ettiği Cibril hadisinde “İman nedir?” sorusuna “Allah'a meleklerine Allah'ın görüleceğine peygamberlerine ve öldükten sonra dirilmeye inanmandır.” (Buhârî İmân 37.) cevabı verilerek sayılan beş değişik esas arasında da kader zikredilmediği halde İbn Hanbel (Müsned I 21.) Müslim (İmân 1); Tirmizî (İmân 4); İbn Mâce (Mukaddime 9); Ebû Dâvûd (Sünnet 17) ve Nesâînin (İmân 4) rivayetlerinde “hayrı ve şerri ile birlikte kadere iman” esası diğerlerine ilâve olarak zikredilir.
Tirmizî'nin diğer bir rivayetine göre Hz. Peygamber (asm) “âmentü” lafzıyla başlayan bir hadisinde (Fiten 63.) “Ben Allah'a meleklerine kitaplarına ve âhiret gönüne inandım.” demiştir. Bu hadiste de iman esaslarının yine beş noktada toplandığı ve Kur'an'da olduğu gibi burada da İman esaslarını formülleştiren âmentü metninden bir kısmının eksik olduğu görülür.
İman esaslarını âmentü formülünde olduğu gibi topluca konu edinen bazı âyet ve hadislerde kadere imanın yer almayışı onun ilim irâde kudret ve tekvin sıfatları içinde mütalaa edilebilen özelliğine bağlı olsa gerektir. Yoksa Mu'tezile'nin ve günümüzdeki bazı araştırmacıların iddia ettiği gibi İslâm'da kader inancının bulunmayışından dolayı değildir. Nitekim özellikle kader inancı üzerinde duran başka âyet ve hadisler de vardır. Aslında İslâm literatüründe iman esasları “Allah'a peygambere ve âhiret gününe iman” şeklinde önce üç (el-usûlü's-selâse). sonra kelime-i şehâdette belirtildiği üzere Allah'a ve Hz. Muhammed'in peygamberliğine iman şeklinde iki son olarak da Allah'a iman şeklinde (aslü'l-usûl) tek bir esasta özetlenmiştir. Bu son yaklaşıma göre Peygamber'e iman Allah'a imana ulaşmanın yolu âhiret de Allah'ın fiillerinden biri olduğundan Allah'a iman edilince ötekiler kendiliğinden benimsenmiş olur.
İşte Hz. Peygamber (asm) imanı “Allah'tan başka ilâh olmadığını tasdik etmektir.” diye tarif ederken (bk. Müslim İmân 33 Tirmizî İmân 5.) ve “Allah'tan başka ilâh yoktur diyen cennete girer.” müjdesini verirken (bk. Tirmizî İmân 17.) bu gerçeği ifade etmiştir.
Dini bilgilerin öğretilmesinde ilk sırayı alan ve ilk devirlerden beri ögretilegelen Ehl-i sünnetin geleneksel itikad metni olan âmentünün başta Cibril hadisi olmak üzere Hz. Peygamber (asm)'in “İman nedir?” sorusuna verdiği değişik cevaplardan (bk. Müsned I 19; Tirmizî Kader 17; Ebû Dâvûd Sünnet 34; İbn Mâce Mukaddime 9.) derlendiği anlaşılmaktadır. Zira Tirmizî'nin bir rivayetinde (Fiten 63.) yer almayan kısımlar Müslim'de (İmân 46 53); İbn Mâce'de (Mukaddime 10) ve Tirmizinin başka bir rivayetinde (Kader 10.) aynı lafızlarla zikredilmektedir.
İbn Hacer ve Aynî'nin Cibril hadisine yaptıkları şerhler de bu görüşü teyit etmektedir (bk. Fethu'l-bârî I 197; 'Ümdetul-kârî 1 326 335)
Âmentü klişesine akaid kitapları içinde ilk defa İmâm-ı Âzam'ın el-Fıkhü'l-ekber"ine rastlanır. (s. 1) Daha sonra Hakîm es-Semerkandî es-Sevâdü'l-A'zam'da (s. 5) ve özellikle Ebü'l-Leys es-Semerkandî Beyânü 'akideti'l-usûl adlı eserinde iman esaslarını âmentü biçiminde özetlemiştir.
Müteahhir devirde Ubeydullah b. Muhammed es-Semerkandinin âmentüyü şerhederek (bk. el-Akîdetüz-zekiyye vr. 2a vd.) başlattığı “âmentü şerhi” telif türü kendisinden sonra da devam etmiştir.
Âmentü öğretiminin Mâtürîdîler arasında son derece yaygın olmasında konuyla ilgili ilk eserleri Semerkandlı âlimlerin yazmış olmalarının etkisi büyüktür. (bk. Diyanet İslam Ansiklopedisi Amentü md.)
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi