Uzman olmak için Şimdi başvurun.
✕- Bu mükemmel sistem tabiatın ve tesadüflerin eseri olarak ele alınabilir mi?
Değerli kardeşimiz
Varlığı geniş tartışmalara yol açan sanal parçacıklar bazı laboratuvar deneyleri ile kendisini göstermektedir. Garip karakterli ve soyut karakterli bu parçacığa Latince hayalet anlamındaki “takyon” (tachyons) ismi verildi. Konuyu bu defa matematik açısından irdeleyen uzmanlar Einstein’ın denklemlerini kullanarak çok garip bir çözüme ulaştılar. Bu çözümlere göre nesne ışıktan hızlı hareket ederse; kütle uzunluk enerji hatta zaman gibi fizikî kemiyetler mücerret(hayalî sanal) mahiyete bürünmektedir.
“Takyonlar Teorisi”ne göre ışıktan hızlı kütlesi sıfırdan küçük uzunluğu ve boyutları eksi yani mücerret ne varsa hepsi takyon türünde mütalaa edilebilir. Meselâ duygularımız hayal hafıza düşünce şuur sevgi korku heyecan duyma görme tat alma gibi hislerimiz. |
Mücerret (soyut) kütlenin anlamı ne olabilir? Bilaniuk ve Geinberg gibi bilim adamlarının büyük katkısıyla olgunlaşan “Takyonlar Teorisi”ne göre ışıktan hızlı kütlesi sıfırdan küçük uzunluğu ve boyutları eksi yani mücerret ne varsa hepsi takyon türünde mütalaa edilebilir. Meselâ duygularımız hayal hafıza düşünce şuur sevgi korku heyecan duyma görme tat alma gibi hislerimiz.
“Takyon” denilen madde ötesi özelliklere ve ışık hızından binlerce milyonlarca defa yüksek hızlara sahip bir parçacığın elbette ki günlük hayatımızda elimizin altında bulunması beklenemez. Bu parçacıkların özellikleri bu kâinatımızın fizikî ve matematik yapısına uyum sağlamadığına göre bir başka âlem bir başka zaman ve bir başka çeşit enerjinin hükümran olduğu uzaylar düşünülmelidir.
Şu durmadan değişen fakat değişmez bir gerçek üzerinde aktığından değişmez görünen âlemin dayandığı değişmez gerçek esasen varlığın metafizik boyutuna dair özelliklerdir. Metafizik ve manaya dair gerçekliklerin sadece ruh ve melekler ahiret dünyaları olduğunu düşünürüz. Hâlbuki sandığımızın aksine manevi gerçeklikler çok daha geniş bir alanı kapsamaktadır. “Fizikî” olay ve varlıklar da “yeni” ve aynı zamanda “doğru” bir bakışla metafizik olaylar halini almaktadır. Meselâ elektrik manyetiklik çekim gücü ışık renk sıcaklık hatta tat ses şifa koku hayat gibi özellikler bile esasen madde ötesindendir. Bilim dışa yansıyan etkileri formüle edebilmekte ve onların kullanımı ile ilgili prensipleri ortaya koyabilmektedir. Hâlbuki olayların mahiyeti ve gerçekliği ise çok daha farklıdır ve bilimsel açıklaması yoktur.
Olaylara bir isim vermek varlığı ve olayı açıklama değildir. Sayılan ve saymadığımız özelliklerin hiç birinin kaynağı madde ve atomlar değildir. Bu keyfiyetler maddenin bir parçası da değillerdir. Madde ve atomlar sadece yansıtma görevi yapmaktadır.
Varlıkların yaratılmasında sebeplerin bir perde olduğunu eşyaya bir nam ve isim vermekle hakikatının anlaşılamayacağını Bediüzzaman 1925’li yıllarda şöyle dile getirir:
“Dalâletten gelen hadsiz bir cehalet ve zındıkadan neş'et eden çirkin bir temerrüd (inat) sebebiyle bilmiyorlar ki esbab yalnız birer bahanedirler birer perdedirler. Dağ gibi bir çam ağacının cihazatını dokumak ve yetiştirmek için bir köy kadar yüz fabrika ve tezgâh yerine küçücük çekirdeği gösterir; 'İşte bu ağaç bundan çıkmış' diye Sâniinin o çamdaki gösterdiği bin mu’cizâtı inkâr eder misilli bazı zahirî sebepleri irâe eder (gösterir). Hâlıkın ihtiyar ve hikmetle işlenen pek büyük bir fiil-i rububiyetini hiçe indirir. Bazan gayet derin ve bilinmez ve çok ehemmiyetli bin cihette de hikmeti olan bir hakikate fennî bir nam takar. Güya o nam ile mahiyeti anlaşıldı âdileşti hikmetsiz mânâsız kaldı!"
"İşte gel belâhet ve hamâkatin nihayetsiz derecelerine bak ki yüz sayfa ile tarif edilse ve hikmetleri beyan edilse ancak tamamıyla bilinecek derin ve geniş bir hakikat-i meçhuleye bir nam takar; malûm bir şey gibi 'Bu budur' der. Meselâ 'Güneşin bir maddesi elektrikle çarpmasıdır.'"…
"Hem meyvedar bir ağacın bir çekirdekten icadı gibi bir tırnak kadar bir odun parçasından çok mu’cizatlı bir usta yüz okka muhtelif taamları yüz arşın muhtelif kumaşları yapsa bir adam o odun parçasını gösterip dese "Bu işler tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmuş"; o ustanın harika san'atlarını hünerlerini hiçe indirse ne derece bir hamâkattir.” (Nursi B. S. Sözler On Dördüncü Söz'ün Zeyli s. 208-209.)
İşte bütün bunlardan çıkan sonuç şudur; kâinattaki varlıklar materyalistlerin ve ateistlerin ileriye sürdükleri gibi sadece maddeden ibaret değildir. Metafizik âlem olarak ifade edilen mana âlemi ise hem çok daha geniş ve hem de bütün kâinatı kaplamıştır. Dolayısıyla kâinatı ve varlıkları anlayabilmek için fizik âlemle metafizik âlemin ilmin konusu olarak birlikte ele alınması ve bilimsel bilgi olarak araştırılmasıyla mümkün olacaktır. Yoksa sadece maddeyi bilimsel bilgi kabul etmekle ne insanı ve ne de kâinatı anlamak mümkün değildir.
Şimdiye kadar mana dikkate alınmadan çalışmalar yapıldığı için elde edilen sonuçlardaki harikalıklar ve hikmetler anlaşılamamıştır. Her şey ruhsuz gayesiz ve başıboş görülmüştür. Bu son derece hikmetli sanatlı ve binlerce maksat ve gaye için yaratılmış varlıklara fenni bir nam ve isim verilerek adileştirilmiş bütün bunlar tabiatın ve tesadüflerin eseri olarak ele alınmış bu ateist felsefe de “Bilimsel bilgi” diye takdim edilmiştir.
Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi