Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Peygamber Efendimiz "Faydasız ilimden Allah'a sığınırım." buyuruyor; faydasız ilim nedir?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:17    Güncellendi: 31.01.2025 23:17
Cevap

Değerli kardeşimiz

İlmin zekâtı öğrendiğimiz ilmi önce kendi hayatımızda yaşayıp daha sonra bu ilmi inanlara anlatmakla olur. Bildiğimiz iyi ve doğru şeyleri bilmeyenlere en güzel tarzda öğretmek gerekir. Çünkü ilmin zekâtı bilmeyenlere ilmi öğretmekle ödenir. Emr-i maruf ve nehy-i münker yapan tavsiye ettiği iyi şeyleri kendi yapmalı kötü olarak bildirdiği şeyleri kendisi işlememelidir! İşlerse sözü tesirli olmaz. Kur’an-ı kerim'de mealen buyuruluyor ki:

"İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?!." (Bakara 2/44)

Övünmek ve başkalarına karşı üstünlük taslamak için ilim öğrenmek ise mekruhtur.

İslâm kadar ilme önem veren başka bir din yoktur. Kur'an-ı Kerim'de sadece ilim kelimesi yüz beş defa zikredilir. Bu kökten gelen diğer kelimelerle birlikte bu sayı sekiz yüz elli dokuzu bulur. Ayrıca "akıl fikir zikr" gibi kelimeler Kur'an-ı Kerim'de çok zikredilir.

İslâm'a göre ilim ve hikmet müminin kaybolmuş malıdır; mümin yerine ve söyleyene bakmaksızın onu nerede bulursa alır. Her fenalığın hatta küfür ve şirkin de başı bilgisizlik ve cehalettir. Küfrün ne demek olduğunu bilen bir kimse kâfir olmaz. şirkin ne demek olduğunu bilen başkalarını Allah'a ortak koşmaz Allah'tan başkasına ibadet etmez. Bunun içindir ki Kur'an-ı Kerim'de

"Sakın ha cahillerden olma." (En'âm 5/35)

buyurulmuştur. Kur'an-ı Kerîm'in açıkça ifade ettiğine göre

"Kulları içerisinde Allah'tan ancak âlimler korkar." (Fâtır 35/28).

Kur'an-ı Kerîm'de ilmin her çeşidi övülmüş bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağı açıkça belirtilmiştir:

"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?.."(Zümer 39/9).

İslâm ilmin âlimin ve ilim yolcusunun değerini yükseltmiştir. Kur'an-ı Kerîm'de

"Allah içinizden iman edenlerle kendilerine ilim verilenlerin değerini yükseltir." (Mücadele 58/11) buyurulur.

Peygamber Efendimiz (asm) de hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

"İlim tahsil etmek maksadıyla bir yola giden kimseye Allah Teâlâ cennet yollarından açar. Melekler ilim ve tahsil edene karşı memnuniyetleri ve tevâzûleri sebebiyle kanatlarını yere sererler. Göklerde ve yerde olan her şey hatta su içindeki balıklar âlim için Allah'tan rahmet diler. Âlimin bilmeden ibadet eden kimseye üstünlüğü on dördündeki ayın görünen diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne altın ne de gümüş bırakmışlardır onlar miras olarak sadece ilmi bırakmışlardır. Kim ilmi almışsa büyük ve değerli bir şey almış demektir." (Ebû Davud İlm 1).

"Kim ilim tahsil etmek için (evinden veya yurdundan) çıkarsa geri dönünceye kadar Allah yolundadır." (Tirmizî İlm 2).

"Alimler yeryüzünün kandilleri peygamberlerin halifeleridir. Onlar benim ve diğer peygamberlerin vârisleridir." (Keşfü'l Hafâ H. No: 751).

İslâm'da ilim Allah'ın rızasını kazanmak ve amel etmek için öğrenilir. Peygamber Efendimiz (asm) dualarında;

"Allah'ım bana öğrettiklerinle beni faydalandır; bana fayda sağlayacak ilim öğret ilmimi artır." (Tirmizî Daavât 128);

"Faydasız ilimden Allah'a sığınırım." (Tirmizî Daavât 68) buyurururdu.

Görülüyor ki dünya ve ahiret saadetinin anahtarı ilimdir. İlim amellerin en faziletlisidir. Yukarıdaki emir ve sözlerin ışığında İslâmiyet'le ilim birbirinden ayrılmaz iki şeydir demek mümkündür.

Dünya ahiretin tarlası ve Allah'a giden yolun başlangıcıdır. Dünya düzenini ayakta tutmak için bildirilen bir takım düsturlar vardır. İşte bu dünyada insanların ekonomik sosyal dinî ve dünyevî bütün durumlarını düzenleyici ve insanları birleştirici kuvvet sadece ilim yoluyla kazanılır.

İlim nefisleri helâk edici ahlaksızlıklardan temizler; insanları aydınlatarak güzel ahlâka kavuşturur ve ahiret yolunun aydınlanmasını öğretir. İlim Allah Teâlâ'nın kemâl sıfatıdır. Peygamberlerin ve meleklerin şerefi ilimden gelmektedir. Allah'ın huzuruna ilimle gidilir. İlim tek başına faziletin de kendisidir.

Âlim ise bilmeyen kalabalığa gerçek ve doğru yolu gösterici olması bakımından

"Rabbinden sana indirilen gerçekleri insanlara bildir."(Maide 5/67)

ilâhi emrine muhatap olan peygamberin izindedir.

İlmi Gizlemek:

Âlimler sahip oldukları ilimleri başkalarına aktarmak zorunda mıdırlar? Başka bir deyimle ilmi gizlemek kınanan ve suç sayıları bir iş midir?

Kur'an-ı Kerîm'de bu konuda Yahudi ve Hristiyanlarla ilgili olmak ve hükmü Müslümanları da kapsamak üzere bazı âyetler nazil olmuştur. İmam Suyûtî "ed-Dürrü'l-Mensûr" isimli eserinde İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre Muâz b. Cebel ve bazı sahabiler Yahudi bilginlerinden bir gruba Tevrat'taki bazı hükümleri sordular. Yahudiler bu bilgileri gizlediler ve haber vermekten kaçındılar. Bunun üzerine şu âyet nazil oldu:

"İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti biz kitapta insanlara açıkça belirttikten sonra gizleyenler var ya; işte onlara hem Allah lânet eder hem de bütün lânet edebilenler lânet eder. Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıklayanlar başkadır. Onları bağışlarım; çünkü ben tövbeyi çok kabul edenim çok esirgeyenim."(Bakara 2/159-160).

Yahudilerin gizlediği bilgiler arasında recim cezası bulunduğu gibi Hz. Peygamber (asm)'in geleceğini bildiren haberler de bulunmaktadır. Nitekim bir âyette şöyle buyurulur;

"Onlar yanlarındaki Tevrat ve İncil'de (vasıflarını) yazılı buldukları o elçiye o ümmi Peygambere uyarlar." (A'râf 7/157).

Ancak İslâmî hükümleri gizlemekten vazgeçip de tövbe eden Hz. Peygamber (asm)'e iman ederek gidişini düzelten ve Allah'ın peygamberlerine vahyettiği şeyleri insanlara açıklayanlar müstesnadır. Bunlar İslâmî hükümleri gizlemekten vazgeçtikleri takdirde Allah onların tövbesini kabul eder. Onları rahmet ve mağfiretine kavuşturur.

Ayet-i Kerime'nin hükmü yalnız Ehl-i kitaba değil; Allah'ın ayetlerini gizleyen ve şer'î hükümleri açıklamayan herkese şâmildir. Çünkü âyetin ifade tarzı usul âlimlerinin de dediği gibi özel sebebe bağlı olmaksızın genel anlam ifade eder.

Ebû Hayyân şöyle demiştir: "Açıkça anlaşılıyor ki özel nüzul sebebi olsa bile âyetin umum manası Ehl-i kitap olsun başkaları olsun ilmi gizleyen herkes hakkındadır. Âyet Allah'ın dininden olup da yayılmasına ve duyurulmasına ihtiyaç duyulan herhangi bir ilmi gizleyen herkesi içine alır. Aşağıdaki hadis bu âyeti tefsir eder:

“Her kime öğrendiği dini ilim sorulursa o da çeşitli sebeplerden dolayı o bilgisini gizlerse kıyamet günü o kimseye ateşten bir gem vurulacaktır.” (İbn Mace Mukaddime 24; Ebû Davûd İlim 17; Tirmizi İlim 3)

Sahabiler de bu âyeti aynı şekilde anlamıştır. Ebû Hureyre'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Eğer Allah'ın kitabındaki bir âyet olmasaydı size hiç bir hadis rivayet etmezdim." Ebû Hureyre bundan ilmi gizleyenlerle ilgili olan âyeti okumuştur (Ebû Hayyân el-Bahru'l Muhit I/454).

Diğer yandan bazı âlimler ilmi gizlemeye yol açacağı endişesiyle yukarıdaki âyete dayanarak Kur'an okuma karşılığında para almanın caiz olmadığını söylemişlerdir. Onlara göre âyet hükümleri açığa vurmayı yaymayı ve gizlememeyi emrediyor. Bir kimse edası kendisine gerekli olan bir amel için ücret almaz. Namaz kıldığı için ücrete hak kazanamaması gibi. Çünkü namaz Allah'a yaklaşmak için yapılan bir ibadettir. Bu yüzden namazı öğretmek karşılığında alınacak ücret caiz olmaz.

Ancak sonraki (Müteahhirûn) âlimleri ücret veya maaş alınmadığı takdirde dini görev ve çalışmaların ihmal edileceğini dini tebliğin yaygınlaşamayacağını ilmin giderek yok olacağını düşündüler ve dinî ilimlerin eğitim öğretim ve tebliğinde görev yapanların bu hizmetleri karşılığında ücret alabileceklerine dair fetva verdiler.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet