Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Ezeli olan şeye uluhiyet verilmesi zorunlu mudur? Aciz olan nasıl ilah olamaz?

Oluşturulma tarihi: 31.01.2025 23:17    Güncellendi: 31.01.2025 23:17
Soru Detayı

1. Madde ezeli olsa Allah'a özel sıfatların durumların aynısının verilmesi nasıl zorunludur?

2. Allah nasıl aciz olamaz; aciz olan nasıl ilah olamaz?

3. Parmenides'in değişimin imkansızlığını anlatan konunun doğruluğu size göre nedir?

Değerli kardeşimiz

1) Ezeli olan varlık ya birdir ya sonsuzudur. Bunun ortası olamaz. Çünkü Allah’ın dışındaki varlıklardan bazısına ezeliyeti isnat ettiğiniz takdirde milyarlarca atom molekül hücre ve elementlere de tanımanız gerekir. Çünkü bunların hepsi aynı karakterdedir. Hepsi de akılsız ruhsuz cansız kör sağır ve âcizdir. Hiçbiri atomun -yaratma kabiliyeti noktasında- diğer atomlardan üstün bir tarafı yoktur. Ya hepsi ezelidir ya hiç biri ezeli değildir.  Maddenin ezeli olmadığı sonradan yaratıldığı konusu artık bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Ezeli olan varlık diğer bütün varlıkların yaratıcısıdır terbiyecisidir idarecisidir. Yani onların rabbidir. Rab ise ilahtır mabuddur tapınmaya layık yegâne varlıktır. 

Madem varlıklar var ve sonradan var oldukları ilmen hatta bir kısmı gözle görülmektedir; elbette bu var edilenlerin bir var edeni bu yaratıkların bir yaratanı vardır. Aklıselim bunu zorunlu görmektedir. Bu mantık zinciri Allah’ın varlığını ezeliyetini mabudluğunu/ilahlığını zorunlu kılmaktadır.(Eğer siz gerçekten bu konuyu kavramak istiyorsanız lütfen Risale-i Nur Külliyatı'nı veya ilgili yerlerini okuyun bizim gibi sizin de akıl kalp ruh ve duygularınız tatmin olacaktır inşaallahurrahman!) 

2) Bütün kainatı bir vahdet içerisinde yaratan bütün varlıkları birbirinin imdadına koşturan her şeyi her şeyle bağlayan aynı anda milyarlarca canlılara nefes aldıran oksijen veren sırr-ı kayyumiyetle bütün kâinatı ayakta tutan aynı anda birirnden çok uzak bilgelerde akılsız arıya aynı balı yaptıran kör ipek böceğine aynı ipek mamulatını dokutturan bütün canlıları atmosferdeki oksijen tüpüne bağlayan vs... Allah’ın kudreti sonsuz demektir. Sonsuz bir kudretin âciz olması akli bir çelişkidir. 

Bununla beraber ezeli olan bir kudretin rakibi yoktur ki müdahale etsin. Acizlik sonsuz kudretin zıddıdır. Aynı anda hem gece hem gündüz; bir şeyin aynı zamanda hem ak kara olması mümkün olmadığı gibi bir kudretin aynı anda hem sonsuz hem âciz olması imkânszıdır. 

Aciz olan ilah olamaz. Çünkü ilah olmaktan maksat bütün evrenin kendisine boyun eğdiği varlık olmak demektir.

Bütün kâinatın gerçek ilahı olmak için onu yaratmış olması gerekir. Zira kâinatın ilahı olmak bütün evrenin kal ve hal diliyle yapacağı tesbihatını sevgisini saygısını kazanmış olmak anlamına gelir. Yaratıcı olmayan onlara iyiliği dokunmayan bir varlığın onların sevgisini saygısını ve ibadetlerini kazanması düşünülemez. İnsan iyiliğin kulu-kölesidir. Hiç bir iyilik yapmaya gücü yetmeyen bir âcizin ilahlık dava etmesi kadar abes bir şey olamaz.

Hakiki ilah olmanın birinci şartı kâinatı yoktan var etmek var ettikten sonra belli bir nizama koymak hikmetle işletmek varlıkta devam etmesini sağlamak her şeyin kendisine özgü ihtiyaçlarını gidermek gibi hususları yapmaya kadir olmaktır. Aciz olan bunları yapamaz ki onlara ilah olsun. (Geniş bilgi için Risale-i Nur’a bakmakta büyük fayda vardır.)

3) Parmanides doğa filozoflarından sayılmakla birlikte Antik Yunan felsefesinde rasyonalizm geleneğinin ilk filozoflarından biridir. M.Ö. 600 ile M.Ö. 500'lerde yaşadığı ve yalnızca düşünür olarak değil yasa koyucu ve devlet adamı olarak da rol oynadığı sanılmaktadır. Parmenides'e göre evrende değişen hiçbir şey yoktur. Gerçeklik yani varlık mutlak anlamda Bir'dir kalıcıdır süreklidir yaratılmamıştır yok edilemez; o ezeli ve ebedidir; onda hareket ve değişme yoktur(VİKİPEDİ).

Bize göre bu düşünce birçok kadim Yunan felsefecilerinin benzer düşünceleri gibi beş paralık bir tahminden öteye geçemez. İmam-ı Rabbani’nin dediği gibi vahyin ışığı altına girmeyen filozoflar ahmaklıktan kurtulamamışlardır. Zira filozof da olsa insanların aklı sınırlıdır. Sınırlı aklı sınırsız sahada kullanmaya kalkışmak hamakatin göstergesidir. Zaten bundan değil midir ki filozofların sözleri çelişkilerle doludur. Birçoğu bir diğerini çürütmekle ömür geçirmiştir. 

Bu konuda söz fazla uzatmadan

“Kur'an-ı Hakîm'in kuvvetiyle sizin dinsizleriniz dâhil olduğu halde bütün Avrupa'ya meydan okuyorum. Bütün neşrettiğim envâr-ı imaniye ile onların fünun-u müsbete ve tabiat dedikleri muhkem kal'alarını zîr ü zeber etmişim. Onların en büyük dinsiz feylesoflarını hayvandan aşağı düşürmüşüm.”(Mektubat s. 72)

diyerek meydan okuyan asrın en büyük allamesi olan Bediüzzaman Hazretlerine bırakmak istiyoruz. Onun aşağıdaki ifadeleri çok derin ve pek hakikatli olup samimi olarak okumaya gayret edenlerin kafalarındaki istifhamları bertaraf edecek mahiyettedir.

“Üçüncü Sual: Eskiden düşman şimdi dost olan mühtedi diyor ki: Şu zamanda çok ileri giden feylesoflar diyorlar ki: 'Hiçten hiçbirşey icad edilmiyor ve hiçbir şey idam (yok) edilmiyor; yalnız bir terkib bir tahlildir ki kâinat fabrikasını işlettiriyor.'"

"Elcevab: Nur-u Kur'an ile mevcudata bakmayan feylesofların en ileri gidenleri bakmışlar ki tabiat ve esbab vasıtasıyla bu mevcudatın teşekkülât ve vücudlarını -sâbıkan isbat ettiğimiz tarzda- imtina' derecesinde müşkilâtlı gördüklerinden iki kısma ayrıldılar:"

"Bir kısmı Sofestaî olup insanın hassası olan akıldan istifa ederek ahmak hayvanlardan daha aşağı düşerek kâinatın vücudunu inkâr etmeyi; hatta kendilerinin vücudlarını dahi inkâr etmesini; dalalet mesleğinde esbab ve tabiatın icad sahibi olmalarından daha ziyade kolay gördüklerinden hem kendilerini hem kâinatı inkâr edip cehl-i mutlaka düşmüşler."

"İkinci güruhbakmışlar ki; dalalette esbab ve tabiat mûcid olmak noktasında bir sinek ve bir çekirdeğin icadı hadsiz müşkilâtı var ve tavr-ı aklın haricinde bir iktidar iktiza ediyor. Onun için bilmecburiye icadı inkâr ediyorlar 'Yoktan var olmaz.' diyorlar ve i'damı da muhal görüyorlar 'Var yok olmaz.' hükmediyorlar. Yalnız harekât-ı zerrat ile tesadüf rüzgârlarıyla bir terkib ve tahlil ve dağılmak ve toplanmak suretinde bir vaziyet-i itibariye tahayyül ediyorlar. İşte sen gel ahmaklığın ve cehaletin en aşağı derecesinde en yüksek akıllı kendini zanneden adamları gör; ve dalalet insanı ne kadar maskara ve süfli ve echel yaptığını bil; ibret al!"

"Acaba her senede dört yüz bin envaı birden zemin yüzünde icad eden ve semavat ve arzı altı günde halkeden ve altı haftada her baharda kâinattan daha san'atlı hikmetli zîhayat bir kâinatı inşa eden bir kudret-i ezeliye bir ilm-i ezelînin dairesinde plânları ve mikdarları taayyün eden mevcudat-ı ilmiyeyi göze göstermeyen bir ecza ile yazılan ve görünmeyen bir yazıyı göstermek için sürülen bir ecza misillü gayet kolay o madumat-ı hariciye olan mevcudat-ı ilmiyeye vücud-u haricî vermeyi o kudret-i ezeliyeden uzak görmek ve icadı inkâr etmek; evvelki güruh olan Sofestaîlerden daha ziyade ahmakane ve cahilanedir. Bu bedbahtlar âciz-i mutlak ve yalnız bir cüz'-i ihtiyarîden başka ellerinde olmayan firavunlaşmış kendi nefisleri hiçbir şeyi idam ve yok edemediklerinden ve hiçbir zerreyi bir maddeyi hiçten yoktan icad edemediklerinden ve güvendikleri esbab ve tabiatın ellerinden hiçten icad gelmediği cihetle ahmaklıklarından diyorlar: 'Yoktan var olmaz var da yok olmaz.' deyip bu bâtıl ve hata düsturu Kadîr-i Mutlak'a teşmil etmek istiyorlar.” (Asa-yı Musa s. 175-176).

Selam ve dua ile...
İslami Destek Sitesi